"Türkiye'de çocuğun durumu nedir?" diye bir soru sorarsanız, "Ülkenin durumundan daha kötü" diye cevap verirsek abartmış olur muyuz? Hayır. Olmayız. Hem rakamlar hem de yaşanan olaylar böyle olduğunu gösteriyor.
Günde sokağa 40 çocuk bırakılıyor
Sokağa terk edilen çocukların sayısı, özellikle 2000 yılından sonra çok artarak, 26 bin gibi bugüne kadar görülmemiş rekor bir sayıya ulaşmış durumda. Bu göstermektedir ki - her gün sokağa 40 çocuk, evet 10 değil, 20 değil tam 40 çocuk, bırakılmaktadır.
Ve, bu çocuklara bakma yetkisi de sadece Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu'ndadır (SHÇEK). Bizde, diğer gelişmiş ülkelerde var olan, sivil toplum kuruluşlarının korunmaya muhtaç çocuklara bakım hakkı yoktur.
Çocuğunu yurda bırakmak isteyenlerin sayısı da son iki yılda 8 bin iken, bugün bu sayının 34 bine çıktığı görülmektedir. SHÇEK Genel Müdürü Tatlıbal'ın Tempo Dergisi'ne yaptığı açıklamada son 2 buçuk yılda çocuklarını Kuruma bırakmak isteyenlerin sayısının dört kat arttığı görülmektedir.
Bu tespit, durumun dramatik bir boyutta olduğunu çok açık olarak göstermektedir.
80 kapasiteye 150 çocuk
Burada da SHÇEK'e bağlı kurumların yetersizliği gündeme gelmektedir. Yetersizlik hem fiziksel hem insan kaynağı olarak kendini göstermektedir. Bazı yerlerde kapasite 80 çocuk olduğu halde, burada bulunan çocukların sayısı 150'ye çıkmaktadır.
Yıllara bakarak durumu değerlendirdiğimizde, korunmaya muhtaç çocukların sayısının karşımıza her yıl artarak çıktığını görmekteyiz. 2002 yılında İstanbul genelinde kapkaç olaylarına karışan çocuk sayısı 395 iken, 2003 de bu sayı 482 oldu.
Tabii bunun sadece kolluk güçleri tarafından yakalanıp işlem görenler olduğunu belirtelim. Kaçanların yakalananlara oranını, yaşamın içinde bunu izleyen sizlere bırakıyorum.
"Adli suç" artışı
Adli suçlara karışan çocuk sayısı ise 2002'de bin 672 iken, 2003'de iki bin 793'e çıkmıştır. Görüldüğü gibi sürekli artan rakamlar söz konusudur.
Burada sokağa çıktıktan ya da bırakıldıktan sonra sokakta yaşayan çocukların sorunlarını bir kez daha yinelemek istemiyorum. Başka yazılarımızda da sürekli vurguladığımız gibi temel sorun, çocukların yaşlarının gerektirdiği yaşamı yaşamamaları yani eğitim, sağlık, oyun, aile gibi olmazsa olmazlardan uzak kalarak yasadışı yaşama itilmeleridir.
Suç çeteleri, madde kullanımı gibi olaylara karışmalarıdır. Sonuçta çocuklar yaşamın içinde tehlike oluşturan tehdit unsurları haline gelmekte ve korku salmaya başlamaktadırlar. Kaybedilen geleceklerin yanı sıra bu boyutun da çok önemli olduğunu vurgulamak gerekir. Önlem alınmadığında da yan yollara sapan çözümler gündeme gelmektedir.
Brezilya'nın ayıbı
Bu durum hemen akla yakın geçmişte yaşanan Brezilya'daki sokak çocuklarının, kelime tam buraya uyuyor, 'avını' getiriyor. Sokak çocuklarını öldürmek, yok etmek için çeteler oluşturan Brezilya'nın hala bu ayıbı taşıdığı ve Brezilya deyince birçok insanın ilk aklına bunun geldiğini unutmayalım.
Bu çocuklara gözümüzü kapatmamamız gerekmekte. Çözümler çok yönlü ve acil olarak bulunmak zorundadır. Aile yanı bakım ve evlat edinme sistemini ülkemizde bir an önce uygulamamız gerekmektedir. Çünkü 1991'den bugüne -yani 13 yılda, evlat edinilen çocuk sayısı sadece 7 bin 184 gibi komik bir rakamdır.
Bunun sonuçlarına bakacak olursak durum karşısında içimiz daha da kararıyor. Çünkü baktığımızda ilk saptama aile kurumunun çöküşüdür. Daha doğrusu çöküş sinyalleri. Bunun temelinde de özellikle ekonomik ve buna ek olarak sosyal nedenler var.
"STK yapamaz" deniyor
Yaşanan bu duruma müdahale etmesi gereken SHÇEK'in bütçe, insan kaynağı, fiziksel koşullar ve zihniyet boyutunda yetersizliği. Oysa ki, Kuruma destek veya alternatif olabilecek sivil toplum kuruluşlarımız vardır. Ancak, halen yürürlükte olan mevzuatta, "sivil toplum kuruluşları bu hizmeti yapamaz" denmektedir.
Dünyada ise korunmaya muhtaç çocuklara sivil toplum kuruluşları tarafından, devletin denetiminde, yüksek standartlı hizmet verilmektedir. Örnek kuruluşlar hep sivil toplum kuruluşlarının organizasyonundan çıkar.
Halbuki bizde, geçen hafta yayınlanan bir genelge ile Kurum içinde, özellikle destekleme amaçlı kurulmuş dernekler de dahil olmak üzere, mevcut sivil toplum kuruluşları bile çıkartılıyor. Yani tam olarak "herkes gider mersine biz gideriz tersine".
Geç kalıyoruz
Mevzuattaki aksaklıkların yanı sıra, her geçen gün sayılarının arttığını gördüğümüz sokakta kendi başlarına bırakılan çocukların, radikal İslamcı çevreler tarafından yetiştirilmek üzere sokaktan kuran kurslarına toparlanması söz konusudur. Bu çocuklar, cemaat ve tarikatların denetimsiz yatılı kuran kurslarının öncelikli hedefi olarak seçilmiş durumdadırlar.
Yapılan projeksiyonlar bugün ülkemizde 10 milyona yakın ailenin açlık sınırında yaşadığını söylemektedir. Bu da yaklaşık olarak 9 milyon çocuğun bu tehlike ile karşı karşıya olduğuna işaret eder.
Önlem alınmadığında ilk alternatif olarak sokağa çıkacak olan bu çocukların geleceğinin kaybolması ve sokaktaki günlük yaşamı olumsuz etkilemesi gibi sonuçların altından kalkabilmek mümkün olamayacaktır.
Burada gündeme getirmediğimiz AIDS salgını, organ mafyasının kurbanı olma gibi çocukların tetikçi olarak ve cinsel sömürüde kullanılmalarının da sonuçlarının çok acı olacağı görülmektedir.
Geç kalıyoruz. Hem devlet olarak hem de toplum olarak. Yaptıklarımızı değil yapamadıklarımızı tartışmamızın zamanı geldi de geçiyor.
Çocuklar için iyi bir hafta olması dileğimle... (OP/NM)
* Prof. Dr. Oğuz POLAT Marmara Üniversitesi, Tıp Fakültesi Adli Tıp Ana Bilim Dalı Öğretim Üyesi, Çocuk Hakları için Yurttaş Hareketi Başkanı