Nasıl da hak edilmiş bir karşılanıştı! Chomsky, artık hepimizin bildiği gibi, bir dilbilim dahisi. Aynı zamanda, kendi ülkesinde ve dünyanın her yerinde, hakları gasp edilen insanların yanında mücadeleye girme konusunda hiçbir şey esirgemeyen bir insan. Mücadeleye girdiğinde, onun deyimiyle söyleyelim, "dünyanın efendileri" ondan ürküyor.
Kapitalist emperyalizmin büyük propaganda makinesi karşısında, bazen neredeyse tek başına büyük bir karşı ağırlık oluşturuyor.
Nasıl başarıyor bunu? Bu konuda hepimizin ondan öğreneceği o kadar çok şey var ki! Elbette deha dünyada herkese nasip olmayan birşey.
Ama, Chomsky zekasına güvenip arkasına yaslanmamış. Yarım yüzyıldır deli gibi çalışıyor. Her şeyin zahmetsizce yapılabileceğine inanmışlar için burada en büyük ders yatıyor. Ve o fedakarlık! Diyarbakır'da Kürtler her zamanki konukseverlikleriyle ve kendileriyle dayanışma içinde olanlara gösterdikleri o büyük sevgiyle, Chomsky'yi, Ragıp Zarakolu'nun ifadesiyle "günümüzde Havana'daki 1 Mayıs'lardan sonra en kitlesel kutlamalar" olan Newroz'a davet edince verdiği cevap çarpıcıydı: "Ben şimdi 2005 yılını planlıyorum."
Hatırlayın: Chomsky 74 yaşında. Şimdiden üç sene sonranın dayanışma faaliyetlerine hazırlanıyor. Uzun ömürler Chomsky! Emek ve fedakarlık olmadan, tarihte hiçbir şeyin elde edilemeyeceğinin cisimleşmiş örneği insan!
Bütün bunların sonucunda, bu adam bir "ahir zaman evliyası" gibi, dünyayı kat ediyor, dünyanın bütün lanetlileriyle omuz omuza mücadele etmek için oradan oraya koşuyor. Birkaç ay içinde önce Hindistan, sonra Brezilya, şimdi İstanbul ve Diyarbakır .
"Spekülasyon değil eylem zamanı"
Ne farklı iki dünya ile karşılaştı Chomsky bu iki kentte. Bir tarafta, İstanbul'da, karşı çıktığı kapitalist sistemin büyükleri, yerden yere vurduğu 15 yıllık savaşın politikacıları, aşağıladığı medyanın baronları, dünyanın en "vahşi ve zalim" güçleri olarak gördüğü Amerika ile Avrupa Birliği'nin hayranları, onu dinlemeye gelerek gerçekten onu dinlemeyi hak edenleri dışarıda bırakıyordu.
Chomsky, İstanbul'daki ikinci konferansını, sanki Marx'ın onbirinci tezinin güncelleştirilmiş bir versiyonu olan şu sarsıcı cümleyle bitirecekti: "11 Eylül sonrası gelişmeler spekülasyon konusu değil, eylem konusu". Ne yazık ki kendisini dinlemekte olan salonun büyük bölümü, mücadele etmek yerine spekülasyon dünyasına dalmaya yatkın durgun ve yorgun aydınlardan oluşuyordu. Kimse 75'lik delikanlının bu sözlerini duyunca eyleme geçecek ruh durumunda değildi. Hatta daha kötüsü: Salondakiler spekülasyonu sadece bir düşünme biçimi olarak uygulayanlardan ibaret olsa neyse... Bir de borsa ve döviz spekülasyonundan trilyonlar vuranların olduğu bir salonda, Chomsky'nin eyleme daveti acı bir tını bırakıyordu.
İşte ezilenlerin pedagojisi!
Diyarbakır'da ise eyleme davete ne hacet, Büyükşehir Belediyesi Şehir Tiyatrosu'ndaki konferansın kendisi bir eylemdi. Kapıdan girdiğimizde, bir insan denizi arasından, incecik bir koridordan ana salona geçerken bizi tilililer karşılıyordu. Konuşmanın yapıldığı salonun dışında, kapalı devre TV yayınının yapıldığı iki başka salon daha vardı ve bilenlerin söylediğine göre Chomsky'yi Diyarbakır'da üç bine yakın insan izliyordu. Hem de ne topluluk! Ak sakallı yaşlı dedeler mi istersiniz, beyaz poşisini çatmış Kürt kadınlar mı, dilekçe dolayısıyla tutuklanmış, sonra salınmış genç öğrenciler mi istersiniz, halkın ezici çoğunluklarla seçtiği belediye başkanları mı, her tür baskıya göğüs gererek hak ve özgürlükler uğruna mücadele eden Demokrasi Platformu üyeleri mi? Hem de ne dinleyiş! İnan olsun, Chomsky'nin konuşmasının başında salondaki insanların çoğunluğunun, söylenenleri fazla ağır bularak sıkılacağını sanmıştım. Sonra konuşma ilerledikçe, her cümlenin alkışlarla kesilmeye başladığını, her bir dedenin ya da ninenin, her bir gencin ve kadının bu büyük bilgeyi kararlı bir dikkatle dinlediğini görünce, kendi kendime şöyle dedim: İşte ezilenlerin pedagojisi! İnsanlar, kendi hayatlarına gerçekten değen sözlerden sıkılmıyor, çünkü orada kendilerini buluyorlar.Konuşmanın sonunda okunan son kağıtta yazan, tam da bu insanların ne hissettiğini ifade ediyordu: "Siz bizim yüksek sesle düşünen halimizsiniz".
Sonra İHD ve HADEP ziyaretleri, sonra Diyarbakırlıların gururu surlar üzerinde bir gezinti, sonra Şehitlik Mahallesi'nin Sen z Ben kesiminde, göç ettirilmişlerin yoksul, sefalet içinde yaşamından görüntüler, sonra Gavur Mahallesi, sokakta Chomsky'nin etrafında sanki dans edercesine dolaşan bebeler, eline sarılan yaşlılar, birlikte resim çektirmeye can atan esnaf, sonra Diyarbakır'ın yanı sıra Batman'ın, Siirt'in, Mardin'in mücadeleci insanlarını da bir araya getiren resepsiyon. İşte Chomsky'yle Diyarbakır'daki günümüzün her anı, o kentin acısı içinde bile hissedilen sevincinin izlerini böyle taşıyor.
"Özgürlük siz ne yaparsanız odur"
Sonra İstanbul uçağı. Chomsky'nin yanında oturuyorum. Son derece yorgunum. Mutlu, sevinçli, ama yorgun. Güne, sabah dörtte bir Amerikan gazetesine demeç vermekle başlamış. Şimdi gecenin onu.
Biraz daha konuşuyoruz. Kafilede, yaşları yirmiden elliye kadar değişen bütün arkadaşlar, oturdukları koltuklarda teker teker, mutlu ama yorgun bir günün ardından uykuya dalıyorlar. Benim de uykum var. Chomsky elini çantasına daldırıyor ve kitabını çıkarıp okumaya başlıyor. Uyandığımda herkes hala uyumakta, o hala kitabını okumakta, düzenin avukatlarını çürütmek için yeni bir hazırlık yapmakta.
Uçak yere indiğinde dönüp bakıyorum. Kitabını kapatmış, başını sağdan sola hafif hafif sallıyor. Sonra sol eliyle sağ elinin üzerine vuruyor. Ardından alnı kırışıyor. En sonunda gergin gergin dudaklarını kemirmeye başlıyor. Chomsky! Sen, gündüz binlerce insana umut aşılamışsın, şimdi kendi özel dünyanın sıkıntılarıyla boğuşuyorsun! İşte hayat! Belki Nikaragua'da yaşamakta olan kızının, kocasıyla bir sorunu var. Belki karısının kansere yakalandığını öğrendi. Belki dört torunundan birinin doğuştan bir sağlık problemi var. Kim bilir? İnsanın her zaman acıları vardır.
Ama birazdan başını çeviriyor ve diyor ki: "Eve dönünce 500 tane e-mail'e cevap vereceğim. Abartmıyorum, en az 500 tane. Sonra gelecek hafta yapacağım konuşmaları hazırlayacağım. On yıllar var ki diye ekliyor, çalışmadığım tek bir gün bile hatırlamıyorum."
İnsan Chomsky! Ragıp'ın Diyarbakır konferansının sonunda dediği gibi, "insanlığın vicdanı" Chomsky! Konferansta "Özgürlüğü nasıl tanımlarsınız?" diye soran bir Kürt gencine cevaben, "özgürlük sözcüklerle tanımlanamaz; siz ne yaparsanız odur, mücadelenizin sonunda ortaya çıkacak olan şeydir özgürlük" dedin. S
Sen yaşarken özgürleşiyorsun. İstanbul'dan geçtin, Diyarbakır'dan geçtin. Umarım o azimli rüzgarının esintisi burada da "özgürlüğü yapan" insanların sayısını çoğaltır. İyi yolculuklar! (NU)