12 Eylül darbesinden sinemaya...
Bu sözlerle anlatıyor bir röportajında Müjde Ar, tıpkı kendisi gibi Türkiye'de yaşayan herkes üzerinde derin izler bırakan; Türkiye'nin siyasal, toplumsal ve ekonomik hayatını çıkılması zor yeni bir dönemece sokan 12 Eylül darbesini nerede, nasıl karşıladığını.
Ancak bir yılgınlıktan çok bir inatla, yeni ve azimli bir mücadelenin gerekliliğine duyduğu inançla bitiriyor sözlerini.
Belki de o an düşündükleri, mücadelesini sürdüreceği sanat alanında altına imza atacağı işlerin; Türkiye sinemasında hem yeni bir çığır açacak hem de tartışmalara konu olacak 1980 sonrası filmlerinin bir müjdecisi niteliğinde.
1960'ları ve 1970'lerin ilk yarısını "salon" filmleri olarak adlandırılan melodramlar ve romantik komedilerin hakimiyetinde geçiren Türkiye sinemasının, 12 Eylül darbesinden ve darbeyle birlikte farklılaşmaya başlayan ekonomik, siyasi ve toplumsal ortamdan etkilenmesi kaçınılmazdır. *
1970'lerin sonundaki ekonomik krizden oldukça etkilenen Türkiye film piyasasına bu dönemde hakim olmaya başlayan porno filmler, 80'lerle birlikte yerlerini siyasi kaygılarla çekilen toplumsal içerikli filmlere bırakır.
80'lerle birlikte ortaya çıkan ve giderek etkilenen kadın hareketi** ve bu hareketin sorunsallaştırdığı çekirdek aile, annelik, şiddet, namus, cinsellik, fahişelik gibi olgular da bu donemde çekilen filmlerin temaları arasında yer almaya başlar.
Sinemada kadın: şefkatli ve namuslu anne-yuva yıkan kötü kadın
Kadın sorunlarının tartışıldığı filmler, Türkiye sinemasının şefkatli ve namuslu anne-yuva yıkan kötü kadın çatışması arasında sıkışıp kalan kadın temsillerinin bir adım ötesine geçişinin ilk örnekleridir.
Bu dönemde Atıf Yılmaz'ın Dağınık Yatak, Adı Vasfiye, Aahh Belinda, ve Asiye Nasıl Kurtulur?'u; Bilge Olgaç'ın Kaşık Düşmanı, Gülüşan ve İpekçe'si; Türkan Şoray'ın Yılanı Öldürseler'i; Ömer Kavur'un Ah Güzel İstanbul'u; Başar Sabuncu'nun Kupa Kızı, Asılacak Kadın'ı; Şerif Gören'in On Kadın, Güneşin Tutulduğu Gün, Gizli Duygular'ı, kurmaya çalıştıkları alternatif kadın temsilleri açısından akıllarda kalan filmlerdir.
İşte tam da bu filmlerle birlikte farklılaşmaya başlayan kadın karakterlere hayat veren oyunculuğuyla karşımıza çıkar Müjde Ar.
Asiye, Nilgün, Meryem ve Naciye/Serap
80'li yıllar boyunca Atıf Yılmaz, Başar Sabuncu, Şerif Gören, Ömer Kavur gibi yönetmenlerle çalışan ve Delikan, Göl, Gizli Duygular, Dağınık Yatak, Aahh Belinda, Asılacak Kadın, Asiye Nasıl Kurtulur? ve Kupa Kızı gibi bir çok filmde rol alan Müjde Ar, farklı kadın karakterleri bir kadın duyarlılığıyla sergiler:
* Asiye Nasıl Kurtulur?'da düşmüşlük/düşürülmüşlük ikileminin ötesine geçip kendisini çevreleyen erkek egemen yapının dayattığı koşulları sorgulayan fahişe Asiye;
* Kupa Kızı'nda bir yandan yaptığı evlilikle sınıf atlarken diğer yandan geçmişin hatıraları, gündelik hayatı ve hayalleri arasında cinselliğini arayan Nilgün;
* Dağınık Yatak'ta maruz kaldığı tecavüzün, burjuva değerleriyle iç içe geçmiş ataerkil sistemin ikiyüzlü ahlak anlayışının bir ürünü olduğunu yüzümüze vuran fahişe Meryem;
* Aahh Belinda'da çekirdek aile içindeki iyi eş, fedakar anne rolüne sıkışıp kalan "özgür ve modern" tiyatro oyuncusu Naciye/Serap, 1980'den sonra canlandırdığı derinlikli kadın tiplemelerinden sadece birkaçı...
Popülarite "Aşk-ı Memnu"nun Bihter'iyle geldi
Her ne kadar 1980'den itibaren yer aldığı filmler ve canlandırdığı kadın karakterlerle Türkiye sinemasında yeni bir başlangıcın öncüsü olsa da, Müjde Ar'ın sinema, daha doğrusu oyunculuk serüvenini 1980'de başlatmak o zamana kadar harcadığı emeğe saygısızlık olur.
1954 İstanbul doğumlu olan Müjde Ar, oyunculuğa sekiz yaşında Oraloğlu Tiyatrosu'nda baslar. 1974 yılında, Halit Refiğ'in, Halit Ziya Uşaklıgil'in eserinden uyarlayarak yönetmenliğini yaptığı "Aşk-ı Memnu" adlı televizyon dizisinde canlandırdığı Bihter karakteriyle tüm Türkiye'de tanınan bir oyuncu haline gelir.
Sinemaya geçişiyse 1975 yılında Cüneyt Arkın ile birlikte çevirdiği Babacan adlı filmle gerçekleşir. Bu filmden sonra Müjde Ar 1981 yılına kadar dönemin ünlü jönleriyle karşılıklı oynadığı tam yirmi sekiz film çevirir.
İlk donem olarak adlandırabileceğimiz bu filmleri daha çok melodram ve romantik komedi tarzındadır.****
Kadın sorunlarının görünürleşmesi
1981 yılındaysa Müjde Ar çizgisini biraz değiştirecektir. Ömer Kavur'un yönettiği Ah Güzel İstanbul adlı filmde Kadir İnanır'la birlikte rol alan Müjde Ar, fahişe Cevahir tiplemesini yalın ve gerçekçi bir biçimde canlandırır.
Sonraları kendisinden "80'li yılların yıldızı, seks filmleri yüzünden kadınların sinemadan uzaklaştığı bir dönemde çevirdiği filmlerle onları tekrar sinemaya çeken bir Yeşilçam starı" olarak bahsettirecek filmlerini, Ah Güzel İstanbul'dan başlayarak çeker.
Müjde Ar'ın 12 Eylül darbesinin ardından düşündüklerini ifade ederken vurguladığı inatçı ve kararlı tavır, 1980'lerden itibaren Türkiye sinemasında canlandırdığı kadın karakterler vasıtasıyla aslında somut bir mücadeleye dönüşmüştür.
Müjde Ar canlandırdığı kadın karakterlerle sadece kadın sorunlarını görünür kılmakla kalmamış aynı zamanda sinemadan uzaklaşan kadın seyirciyi tekrar salonlara döndürmeyi de başarmıştır.
Burçak Evren, Türkiye sinemasının son starı olarak tanımladığı Müjde Ar için şöyle der:
"Türk Sineması'nda cinselliğin sevginin doğal uzantısı olduğu imajını veren, ikisini bir arada kendi bünyesinde toplayan ilk kadın Müde Ar'dır."
Türkan Şoray ise Müjde Ar'ın Ah Güzel İstanbul'daki performansının ardından şu sözlerle ifade eder düşündüklerini:
"Sen cesaret etmeseydin biz de edemezdik. Biz de seninle gördük bir şeyin ucuzlatmadan, bayağılaşmadan olabileceğini..."
Ar: Kadın sorunları hala yıkıcı olarak yaşanıyor
Müjde Ar'ın filmlerinde canlandırdığı karakterlerle kadın sorunlarının görünür kılması sadece sinema kariyerini inşa ederken yaptığı bir tercihin sonucu olarak değil gündelik hayatına da taşıdığı duyarlılığın bir parçası olarak değerlendirmek daha doğru olur.
Nitekim gazetelere verdiği röportajlarında da dediği gibi kadın sorunları Türkiye'de hala yakıcı yaşanmaktadır.
"Türkiye'de evlilik kurumuna baktığımız zaman, evlilik yapan insanların yarıdan çoğu mutsuz. Çünkü o toplumsal baskı, 'kim ne der' kaygısı, cinsel deneyimleri olmayışı, belli bir yaşa gelince ancak evlilikle bunun olması, bir süre sonra kadınla erkeğin birbirine bakıp "Bununla benim ne işim var" demesine yol açıyor.
"Bir ömür geçmiş oluyor. Atıf Yılmaz'ın sinemasında dikkat ederseniz, daha önce birlikte yaptığımız filmlere bakarsanız, kadın olmanın zorluklarını sergilediği filmlerde, kadına onun bir bakış, açısı var.
"Diyor ki, 'Biz kadını mal gibi görüyoruz'. 'Adı Vasfiye' de böyledir, 'Dağınık Yatak' da öyledir, 'Dul Bir Kadın' da öyledir. 'Eğreti Gelin'in bu kadar insanı rahatsız etmesinin altında da bilinçaltındaki bakışın irdelenmesi yatıyor.
"Yani birileri oraya çomak sokuyor. Şimdi ne değişti derseniz, o günden bugüne hiç bir şey değişmedi.
"Sadece belli bir kuşağın her alanda daha özgür yaşaması bir şeylerin değiştiği anlamına gelmiyor, bu her alanda böyle. Yani bugün bu töre cinayetleri dediğimiz şeyler de hala aynı değil mi? Aile, insanları kendi malı sayıyor. Belki onunla değil de bununla beraber olacak. Kadın gene tamamen her şeyiyle bir mal gibi görme olayı var."
Sinemanın dışında...
Son dönemde ise Yolcu, Ağır Roman, Komiser Şekspir, Dar Alanda Kısa Paslaşmalar, Eğreti Gelin gibi yapımlarla karşımıza çıkar Müjde Ar.
Müjde Ar sinema perdesinde eskisi kadar sık görünmese de, Irak Savaşı başlamadan önce verdiği savaş karşıtı röportajlarda; 2005'teki Newroz/Nevruz kutlamalarının ardından gerçekleşen linç girişimlerini kınayan aydınlar bildirgesinde; 2005'in Haziran ayında PKK'ye ve hükümete "silahlar sussun, çatışmalar dursun" çağrısında bulunan aydın inisiyatifinde; Orhan Pamuk davasında yaşananların ardından "Türk Ceza Kanunu'nun 301. ve 305. maddelerinin bir an önce kaldırılmasının ve bu maddelerden açılan davaların durdurulmasını talep ediyoruz" diyen bildiride de onun ismine rastlamamız mümkün.
"Keşke geçim düşünmesem..."
"Geçen gün beni Jane Fonda'ya benzettiler. Keşke onun kadar tuzum kuru olsa 24 saat sokaklarda eylem yaparım. Sarıyer'de bir hayvan kaza geçiriyor, telefon açıyorlar, gidip tedavi ettiriyorum. Kaçak bina var diyorlar, gidip basıyorum polis gibi. Geçim düşünmesem, hayatımın geri kalanını bu şekilde geçirebilirim."
Aslında pek de haksız bir benzetme sayılmaz yaptıkları. Muhalif duruşunu, kadın sorunlarına duyarlılığı sanatçı kişiliğiyle birleştirmesi ve hayata dair kaygılarını sinema alanında yürüttüğü çalışmalarına da başarılı bir şekilde yansıtmış olması açısından Türkiye sinemasının pek çok starından ayrıdır Müjde Ar. (DÇ/DD/EZÖ)
* 12 Eylül darbesinin ardından içine girilen sıkıyönetim süreci ve 1970'lerde siyasi örgütlenmeler içinde yer alan aktörlerin ve tüm potansiyel muhaliflerin birer birer tutuklanıp yargılanması ve mahkum edilmesi Türkiye'deki siyasi arenanın da boşalmasını beraberinde getirir.Askeri yönetimin ardından Özal hükümetinin kurulmasıyla başlayan ekonomik liberalleşme süreci, baskı rejiminin görece çözülmeye başladığı ve yeni siyasi oluşumlara imkan tanıyan bir dönem olarak tanımlanabilir. Bu dönemde çekilen bir çok film, 1980 öncesi yaşananlar, 12 Eylül darbesi ve darbenin getirdikleriyle hesaplaşma niteliğindedir.
** Türkiye'deki kadın hareketinin 1980'lerde yükselişe geçmesi aslında çok da beklenmedik bir durum değildir. 1960'ların sonunda dünyada yükselen muhalefet dalgası çok kimlikli bir niteliğe sahipken (feministler, eşcinseller, anarşistler vs.), bu durum Türkiye'de yansımasını bulamamış ve siyasi arena sol ve sağ örgütlenmeler arasında çatışmaya sahne olmuştur. Dolayısıyla 1980 sonrasında bu hareketler içindeki aktörlerin siyasi arenadan çekilmesi farklı sorunsallara sahip muhalefet gruplarının oluşumunda etkili olmuştur. Yeni oluşan muhalefet gruplarının en güçlülerinden biri de kadın hareketidir.
*** "bü'de kadın gündemi" dergisi Boğaziçi Üniversitesi Kadın Araştırmaları Kulübü (BUKAK) dört ayda bir yayınlanan çalışmasıdır.