Uçan Süpürge Kadın Filmleri Festivali'nde dört filmi gösterilecek olan Leni Riefenstahl , Ağustos'ta, son elli yıldaki ilk filmiyle 100. yaşını kutlayacak. O, belki dünyanın en çok tartışılan sinema yönetmeni.
Simon Weisehthal Merkezi Başkanı Haham Abraham Cooper, "1930'larda Riefenstahller olmasaydı, soykırım da olmazdı. Ben onu mahkum olmamış bir suç ortağı sayıyorum" diyor. Yazar Stephen Schiff ise şu görüşte: "Çok yetenekli ve fırsatçı bir sanatçıydı o. Uzun yaşamı ve sanata yaptığı katkılar, Nazileri destekleyerek gösterdiği siyasal saflığın zamanla üstünü örtecektir."
Gördüğünüz gibi görüşler muhtelif, ama herkes bu büyük sanatçının "yeteneğinin aynı zamanda trajedisi de olduğu" konusunda hemfikir.
Söz konusu sanatçı, Helena (Leni) Bertha Amalie Riefenstahl. En çok 1936 Berlin Olimpiyatları belgeseli olan Olympia filmiyle tanınıyor. Siz şimdi bir tarihten, sadece geçmişten bahsediyorum sandınız. Yanıldınız! 22 Ağustos 1902'de doğan bu dansçı, oyuncu, görüntü yönetmeni, yönetmen, fotoğrafçı ve dalgıç kadın bu yıl 100 yaşında olacak. 100. doğum gününde 1954'ten bu yana ara verdiği sinema kariyerinin son filmiyle geri dönüyor: Impressionen unter Wasser / Sualtından İzlenimler. 72 yaşındayken aldığı dalgıçlık lisansıyla başladığı sualtı çekimlerinden oluşuyor bu film, yanılmıyorsam yer Hint Okyanusu.
2 - 9 Mayıs tarihleri arasında Ankara'da yapılacak olan Uçan Süpürge 5. Kadın Filmleri Festivali'nin, 'Bir Ülke: Almanya' bölümünde de filmleri gösterilecek.
1933 tarihli İnancın Zaferi filmi, 30 Ağustos - 3 Eylül 1933 tarihleri arasındaki V. Nasyonal Sosyalist Parti Kongresi'nin Belgeseli. 1935 tarihli Özgürlük Günü: Ordumuz filmi, Hitler'le olan karşılıklı hayranlığın yarattığı ve Nurenberg Üçlemesi adı verilen Nasyonal partiyle ilgili üç belgeselin sonuncusu. 7. Nasyonal Sosyalist Parti Kongresi'nde Nurnberg'te gerçekleştirilen Wehrmacht manevrasının belgeseli.
1936 tarihli Olympia filmi 1936 Berlin Olimpiyatları'nı anlatan bir baş yapıt. Dört saatlik film Riefenstahl'in Hitler için çektiği son film. 1954 tarihli Ova filmi ise Riefenstahl'in hem yönetip hem oynadığı son filmi. "Hitler'in sinemasal reddi. Faşist estetiğin tam karşısında yeralan" bir film olarak yorumlanıyor.
Hala erkek egemenliğinde olan yönetmenler dünyasındaki bu kadın, çektiği belgesellerde Hitler'in yarattığı fırsatları kullanması ve faşizan estetik anlayışı nedeniyle eleştirilmesine rağmen, sinema dünyasını derinden etkiledi. Hala kullanılan birçok teknik ve yaklaşım onun eseri. Yavaş çekimler, sualtı çekimleri, çok yüksek ve alçak açılardan yapılmış çekimler, panoramik hava çekimleri, hızlı çekimler onun tutturukluğunun sonucu. "Mutlaka bir yolu vardır", diye tutturması sonucu daha sonra sinema sektörün geliştirdiği birçok teknik alet icat edilmiş.
Olympia filmi için 60 görüntü yönetmenini yöneten Riefenstahl, 400 bin kilometre film çekerken üç ayrı film kullandı. Mimari çekimler için Agfa, portreler için Kodak, yarış pistleri ve sahalar için Perutz. Çünkü en iyi sonuç böyle alınıyormuş. Antik çağlardan kalma sporcu heykellerini inceleyerek filmi iki yılda kurguladı. 20 Nisan 1938'de Berlin'de ilk gösterimi yapıldı, Hitler'in doğumgünüydü. Film, efsanevi güzelliğin ön plana çıkartıldığı insan bedenine ve fiziksel gücün görkemine bir güzellemeydi. 'Faşist estetik' değerlendirmesinin gelmesi çok sürmedi.
Danstan fotoğrafa
Leni, varlıklı bir ailenin kızı olarak yüzyıl başında Berlin'de doğdu ve orada büyüdü. İşadamı olan babasının isteği hilafına dans öğrenimi gördü. 1923 yılında Münih, Berlin ve Prag'da gösterilere çıkan başarılı bir dansçıydı. Ancak otobiyografisinde yazdığına göre bir gün Nollendorf Meydanı'nda hayatı değişmiş. Dans kariyerini erkenden bitirebilecek olan dizindeki yaralanmayı düşünür ve yeni bir doktora gitmek üzere metro beklerken, gözü karşı platformdaki bir afişe takılmış. Bu dik bir dağa tırmanan bir erkeğin fotoğrafı olan bir film afişiymiş. Doktora gideceğine koştura koştura filme gitmiş, bir hafta süreyle her gece. 18 ay sonra Riefenstahl, yönetmen Dr. Arnold Fanck'ın çektiği ve kendi için yazılmış bir dağ filminin başrolündeydi. Yönetmenle tanışıp, onu ikna etmiş, diz ameliyatı olmuş, dağcılığı usta bir dağcı kadar öğrenmişti. Fanck ile başrolünü Luis Trenker ile paylaştığı bir dizi film yaptı.
Sonra tamamen erkeklerin kontrolünde olan bir alana film yönetmenliğine soyundu. İlk filmi 1932 yılında çektiği Mavi Işık / Das Blaue Licht'te mağarada yaşayıp dağ kristalleri toplayan bir kızın öyküsünü anlattı. Bu filmde özel kameralar geliştirdi ve gündüz vakti gece çekimleri yapmayı sağlayan yeni bir film maddesi keşfetti. Sinema tarihinin ilk gerçek mekanlarda iç çekimi de bu filmle gerçekleşti. Filmi Almanya'da birçok kişi izledi. 'Hayatında gördüğü en güzel şeyin Leni Riefenstahl'ın Kutsal Dağ filminde denize karşı dansı olduğunu söyleyen Hitler de. Tanıştılar. O bir Marlene Dietrich değildi, biraz direnerek Hitler'in ısmarladığı üç belgeseli çekti.
İnancın Zaferi / Sieg des Glaubens (1933), İradenin Zaferi / Triumph des Willens (1934), Özgürlük Günü: Ordumuz / Tag der Freiheit: Unsere Wehrmacht. Nasyonal Sosyalist Parti belgesellerini. Tabii 1936 Berlin Olimpiyatları belgeseli de ona teklif edildi. Başyapıtı Olympia I, II (1938) bu çekimlerin sonucu.
Amerika turu
1938 yılında Riefenstahl, Olympia'yı tanıtmak için bir Amerika turnesine çıktı. Turne, Nazilerin sinagogları, Yahudi dükkanlarını ve ünlü yazarların klasik yapıtlarını yaktığı 'Kristal Gece'ye denk geldi. Grubundaki biri, Ernst Jaeger de, Nazi karşıtı grubun ajanı olarak Olympia'nın tanıtımı aleyhine çalıştı. Bu 'Nazi kaltak' böylece, ABD ve Hollywood'da başarı sağlayamadı.
Yine de Hollywood'da salon ışıkları karardıktan sonra salona giren 50 gazeteciye filmini gösterdi. Riefenstahl boykotuna karşın The Los Angeles Times şöyle yazıyordu: "Bu film kameranın bir zaferi ve bir beyaz perde epiği. Söylentinin aksine bir propaganda filmi değil."
1945 yılında savaştan sonra Riefenstahl, Müttefiklerin bir Nazi veya Nazi sempatizanı olduğu suçlamasıyla karşılaştı. Defalarca hapsedildi, sorgulandı, ancak Amerikalılar tarafından 3 Haziran 1945 günü suçsuz bulunarak serbest bırakıldı. Ancak Fransızlar bu kanıda değildi, onu tutukladılar, kocasıyla ev hapsinde tutuldu ve 1947 yılında serbest bırakılmadan önce 3 ay akıl hastanesine kapatıldı. 1949 yılına kadar aklanmadı, bundan sonra da hakkında çeşitli davalar açıldı, filmlerine el konuldu ve çalışmasına izin verilmedi.
"Nazilerle alakam yok"
Afrika'da film çekmek için yollar aradıysa da artık film çekemeyeceğini anladı ama vazgeçmedi ve fotoğrafçılığa başladı. 1960'lar onun Afrika yılları; orada sekiz ay bir Afrika kabilesiyle, Nubalarla yaşadı. 60 yaşındaydı, çektiği olağanüstü fotoğrafları 10 yıl sonra The Last of Nuba (1973) adıyla kitaplaştırabildi. "Benim Nazilerle alakam yok" diye ısrarlıydı, ama bu kez Nuba yerlilerinin fotoğrafları, tıpkı Naziler gibi insan bedeninin güzelliğini kutsadığı için eleştirildi. Öyle ya siyahlar, Naziler tarafından küçümsense de bir çok Afrika kabilesi arasından olağanüstü güzellikte uzun, ince yapılı vücutlara sahip Nubaları seçmişti.
1970 yılında dalgıçlığa başladı ve 72 yaşında dalgıçlık brövesi aldı.
1977 yılında Hamburg'da filmlerinden ve Afrika yılları ve sualtında çektiği fotoğraflardan oluşan bir sergisi açıldı. Yeni bir protestocu kuşağı serginin önünde "Gösterimde: Nazi sergisi" ve "Faşist estetiğin propagandası yapılamaz" pankartlarıyla oturuyordu.
Riefensthal'ın son filmi Ova, 1954 tarihli. O yıldan beri bir sinema filmi yapmayan/yapamayan Riefensthal 100. doğumgünü olan 22 Ağustos 2002'de gösterime girecek 'Su Altından İzlenimler' filmiyle 48 yıllık zorunlu sessizliğini bozacak. (BB)