Varto, Silopi, Silvan, Lice, Şemdinli, Dersim, Diyarbakır, Cizre bölgenin nerdeyse tamamı son günlerde yaşanan çatışmalarla savaş filmlerinde rastlanılan görüntülerle karşımıza çıkıyor.
Silvan'da
Silvan’da askeri operasyonun başladığı 18 Ağustos’ta, ilçenin girişi özel harekat timleri tarafından TOMA’larla kapatılmıştı. Yakınlarının hayatından endişe eden sivil halksa içeri alınmadığı gibi bir de habersiz bırakılmıştı.
Üstelik annelerini, çocuklarını, kardeşlerini merak eden bu insanlara yaklaşım da oldukça sertti. Kolluk kuvvetlerinin “Burada beklemeye devam ederseniz müdahale edeceğiz” tehditleri gerilimi daha çok tırmandırsa da endişeli bekleyişi sonlandırmaya yetmiyordu.
Silvan yolunun her iki tarafındaki çıplak arazinin sadece küçük bir alanında bulunan üç dört ağaç bu gergin bekleyişte yakınlarını merak edenlere ev sahipliği yapıyordu.
Kobane'den farkı?
Diyarbakır’dan gelen bir Silvanlı o anı şöyle anlatıyor: “İçeride annem, babam ve kardeşlerim var. Dün geceden beri onlardan haber alamıyorum. Telefonlar çalışmıyor. Evde dayanamadık, eşim ile birlikte geldik ama burada da timler içeri almıyor. Burasını da Varto gibi yapacaklar çok korkuyoruz.”
Saatler geçtikçe içeriden gelen haberler ve görüntüler herkesi daha da endişelendiriyor. Kalabalık hep bir ağızdan ‘Kobane gibi’ diye kendi arasında konuşuyor. Yıkılmış, harap olmuş evler, arabalar, iş yerleri ve keskin nişancılardan korunmak için sokak başlarına gerilen çarşaflar…
Sadece Silvan değil Kobane’ye benzeyen, Silvanlılar da tıpkı Kobaneliler gibi canlarını kurtarmak için çocuklarını alıp güvenli yerlere saklanma peşinde, sokağa çıkma yasağı nedeniyle yaşanan açlık ve susuzluk da Kobane’den farklı değil.
Varto’da yanan evler...
Silvan’dan birkaç gün önce aynı çatışmalara sahne olan Varto…
Günler geçmesine rağmen ne insanları ne de Varto toparlanamamış.
Vartolu Hüseyin Memiş çatışmalar sırasında evini kaybetse de canını kurtarmış:
“Çatışmaların yaşandığı gece asker yangın kurşunlarıyla evimizin çatısına ateş etti. Bir anda her yer alev aldı. Ben 75 yaşındaki annem ve babamla evde yalnızdım. İtfaiyeyi aradım bana emniyeti aramamı söyledi. Emniyeti aradım onlar itfaiyeyi gönderdi ama itfaiye arabası susuz geldi.
''Tekrar gidip su getirdi. Onlar gelene kadar evimiz yandı kül oldu. Ölebilirdik o gece canımızı zor kurtardık. Bizler de rahat huzurlu bir şekilde artık evimizde oturmak istiyoruz. Barış istiyoruz. İnsan gibi yaşamak istiyoruz. Ama devlet beni koruyacağına beni öldürüyor, evimi yakıyor.”
Mardin'de
Bölgede tedirgin ve huzursuz olan sadece Kürtler ve çatışmaların yaşandığı ilçeler değil. Mardin sokakları Kürtçe, Türkçe, Süryanice ve Arapça çatışmaları, gerginliği, huzursuzluğu anlatıyor. Mardin merkezindeki Araplar işlerin her geçen gün azalmasından şikayetçi.
Bir Arap esnaf şunları anlatıyor:
“İşlerimiz çok kötü. Bu çatışmalardan dolayı hepimiz korkuyoruz. Burada da hem askerden, polisten hem de sivil halktan ölenler oluyor. İstanbul’daki çocuklarımı tatil için buraya çağıramıyorum. Gelmek istediler ben izin vermedim. Buralar karışık dedim. Artık barış gelsin buralara da. Biz de huzurlu bir şekilde güvende yaşamak istiyoruz. Sürekli tedirginiz. Allah çatışma içindeki herkese yardım etsin. Kürtler de ölmesin artık… ”
Bargello anlatıyor
Midyat sokakları da aynı içerikteki konuşmalara bir başka açıdan sahne oluyor. Bölgenin yıllar geçmesine rağmen aynı politikalarla, aynı biçimlerle devletler değişse de aynı acılara tanıklık ettiğine vurgu yapılıyor.
70 yaşındaki Süryani Fehmi Bargello 1915’de Mardin ve çevresindeki Süryanilerin durumunu anlatıyor:
“1915’de Süryanilere karşı devletin ve Müslüman yerel halkın yönelimi oldu. Bizler sadece Hıristiyan ve Süryani olduğumuz için öldürüldük, işkence edildik.
''Sokaktaki Süryaniler linç edilerek öldürüldü. Evleri yakıldı, mallarına el konuldu. Süryaniler kendilerini savunmak için silahlandılar ve Aynverd köyünde bir araya geldiler.”
63 gün boyuca...
Bargello o yıllarda henüz hayatta değil ancak babasının ve aile büyüklerinin tanıklığı tüm Süryanilerde olduğu gibi onun da bütün hayatında oldukça etkili olmuş.
O zamanlar henüz 10 yaşında olan babasının Aynverd köyündeki günlerini Bargello şöyle anlatıyor:
“Mardin civarında can güvenliği kalmayan tüm Süryaniler Aynverd köyünde toplanıyor. Babam daha 10 yaşında o yüzden geride kalıyor.
''Erkekler köyün etrafına duvar örüyorlar, tam 63 gün boyunca Osmanlı askerleri ve aşiretlerle savaşıyorlar. Hatta dedem yaralanıyor.
O gün Süryaniler, Bugün Kürtler
''Yüzlerce Süryani ölüyor, yaralanıyor ve üstüne açlık, susuzluk, cephane yetersizliği de eklenince uzlaşmaya varılıyor. Ancak bu Süryanilerin kandırılması anlamına geliyor. Çatışmaların ardından Süryaniler anlaşma yapıldığını düşünerek silahları bırakıyor ve yine öldürülüyorlar. Binlerce Süryani öldürülürken, binlercesi de ölümden kaçmak için göç etmek zorunda kalıyor.”
Geçmişinin acı dolu hikayelerini anlatan Bargello bu sefer de Kürtlerin acılarına tanıklık etmekten çok üzgün, artık barış gelsin istiyor.
“Bugün aradan tam 100 sene geçti. Yine aynı topraklar hala aynı saldırıları yaşıyor. O gün hedef Süryanilerdi bugün Kürtler. Artık yaşananlardan ders çıkarıp barışmalıyız. Artık bu topraklara barış gelmeli.”
Pakrat Estukyan: Yüzleşebilseydik
Agos gazetesi yazarı Pakrat Estukyan da bu günkü saldırıları değerlendirirken 1915 ve 6-7 Eylül 1955'in altını çiziyor:
“Türkiye toplumu linçle ne zaman tanıştı, bunu ne zaman meşrulaştırdı? 6-7 Eylül’lerde, 1915’de. Eğer biz bunlarla yüzleşebilseydik, bugün yine aynı sorunlarla karşı karşıya kalmayacaktık.
''Eskiden Türkiye’de yaşayan Hıristiyan halka uygulanan saldırı politikaları bugün Kürtlere uygulanıyor. Bu sorunun çözümü yüzleşmekten ve barışmaktan geçiyor. Yoksa bundan yıllar sonra da yine bu topraklarda halklar yine aynı linç, saldırı ve zorla göç ettirilmeyle karşılaşacaklar.” (EK/ÇT)