657 Sayılı Devlet Memurları Kanunu'nun 110. maddesi böyle diyor. Öğretim üyeleriyse, sicil uygulamasının akademik özgürlüğün önünde bir engel olduğunu söylüyor; kaldırılması gerektiğini dile getiriyor.
bianet, birçok akademisyeni baskı altında tutan, sürgünlerin ve muhalif görüşlerin bastırılmasının gerekçesi olan sicil uygulamasını, Prof. Dr. Zafer Üskül'le, Öğretim Üyeleri Derneği Başkanı Prof. Dr. Kadir Erdin'le ve Eğitim ve Bilim Emekçileri Sendikası (Eğitim-Sen) üyesi Yard. Doç. Dr. Özgür Müftüoğlu'yla konuştu.
Sicil, devlet memurları için düzenli olarak tutulan bir kayıt. Yasaya göre, tutulması da zorunlu. Memurun sicil amiri, giyilen kıyafetten meslektaşlarla ilişkiye, ahlaki değerlerden performansa kadar birçok konuda kişisel izlenimlerini nota dönüştürüyor.
Sonuçta, memurun kıdeminden cezalandırılmasına kadar birçok uygulama, bu sicil notuyla gerekçelendirilebiliyor. Üniversitelerde, öğretim üyelerinin sicil amirleri dekanlar ve rektörler.
Üskül: Son derece kötüye kullanmaya açık; kullanılıyor da
Zafer Üskül, sicil uygulamasıyla ilgili "Son derece kötüye kullanılmaya açık bir mevzuat. Kötüye kullanmayla da çok sık karşılaşılıyor" diyor; neden olduğu hak ihlallerini şöyle sıralıyor:
Hak arama özgürlüğünü ortadan kaldırıyor: Sicil raporları gizlidir. Bilgi edinme hakkı kapsamının da dışındadır. Devlet memurları kendilerine verilen sicil hakkında herhangi bir bilgi edinemezler. Sadece sicilin olumsuz verilmiş olması halinde bu memura bildirilir.
Olumsuz sicil almadığınız sürece, kendinizle ilgili sicil kaydının ne olduğu bilemezsiniz. Soramazsınız da. Bilmediğiniz bir konuda hak aramanız da mümkün değil.
Evrakların değiştirilme olasılığı: Sicillerin verilmesinin ve dosyaya konulmasının belli zamanları vardır. Bunlara uyulup uyulmadığı konusunda da bilgi verilmiyor. Sonuçta, kötü niyetli yöneticiler söz konusuysa, eski sicil raporlarının dosyadan çıkarılıp aynı tarih ve numarayla olumsuz bir sicil raporunun dosyaya konulması fırsatını yaratıyor.
Bununla ilgili yaşanan olayların sayısı az değil; ama kanıtlamak çok zor. Çünkü bu da bilgi edinme hakkının kapsamı dışında.
Bilim özgürlüğünün zedelenmesi: Yükseköğretim Kanunu'nun "Yükseköğretimin amacı" başlıklı 4. ve "Yükseköğretim, aşağıdaki 'Ana ilkeler' doğrultusunda planlanır, programlanır ve düzenlenir" diye başlayan 5. maddeleri de dikkate alındığında, öğretim üyeleri ideolojik nedenlerle suçlanabiliyor. Bilim özgürlüğü zedelenmiş oluyor.
Çalışma özgürlüğü: Bu uygulama, mevzuat, bir tür tehdit aracı olarak kullanılabiliyor. İki olumsuz sicille, öğretim üyesi sürgün edilebiliyor. Üçüncü bir olumsuz siciller emekli edilmeye kadar gidebiliyor.
Akademik demokrasi: Rektörler sicil amiri olma konumlarını, kolaylıkla muhaliflerini sindirmek, onlardan öç almak amacıyla kullanabiliyorlar.
Erdin: Bilimdışı karne
Kadir Erdin, olumsuz sicilin bildirilmesi zorunluluğuna bile uyulmayan bir örnek veriyor:
"Rektörle aynı pencereden bakmayıp düşüncenizi dile getirince, sicil olumsuz gelebiliyor.
"Bir rektörümüzün döneminde, 7 öğretim üyesi arkadaşımız, dünyaya farklı pencereden baktıkları için olumsuz sicil aldı. Fakat bu durum zorunluluğa karşın kendilerine bildirilmedi.
"Dolayısıyla varolduğunu bilmedikleri bir şeye itiraz da edemediler. Neden sonra ortaya çıktığında, iki buçuk yıl süren bir hukuk süreci başladı ve davayı kazandılar. Çoğu da hukukçuydu üstelik."
Erdin, sicili düzenleyen 657 sayılı kanunun 2547 sayılı Yükseköğretim Kanunu ve Yükseköğretim Kurumları Yönetici Öğretim Elemanı ve Memurları Disiplin Yönetmeliği'nin bir arada, öğretim üyelerini zapturapt altında tuttuğunu söylüyor.
"Bu yönetmelik 30, 40 sayfalık bir ceza metni. Hepsi bir arada Damokles'in kılıcı gibi.
"Sicili, bu 'dürüstlük karnesi'ni akademisyen meslektaşlar dolduruyor. Karne doldurmak, bu karneyi intikam aracı olarak kullanmak, olumsuz sicil vermek ne kadar doğru?
"Sicil, akademik etiğe aykırıdır. Bilim dışında bir rapordur. Biz birbirimizin hakkında bilimsel raporlar veririz. Ama sicil akademik dünyada çağa uymayan bir değerlendirmedir."
Erdin, Yükseköğretim Kanunu'nun iki maddesinin rektörlere sürgün yetkisi verdiğine dikkat çekiyor.
"Rektör, pekala bir öğretim üyesini alıp başka, alakası olmayan bir fakültede görevlendirebilir. Veya, 'uslanması' için, başka bir üniversiteye de tayin edebilir. Bunlar oluyor da."
Erdin'in sözünü ettiği 13. maddenin rektörün görev, yetki ve sorumluluklarını belirleyen b bendi şöyle diyor:
"Gerekli gördüğü hallerde üniversiteyi oluşturan kuruluş ve birimlerde görevli öğretim elemanlarının ve diğer personelin görev yerlerini değiştirmek veya bunlara yeni görevler vermek."
Kanunun Yüksek Öğretim Kurulu'nun görevlerini belirleyen 7. maddesinin l bendiyse şöyle:
"Rektörlerin disiplin işlemlerini kovuşturmak ve karara bağlamak, öğretim elemanlarından bu Kanunda öngörülen görevleri yerine getirmekte yetersizliği görülenler ile bu Kanunla belirlenen yükseköğretimin amaç, ana ilkeleri ve öngördüğü düzene aykırı harekette bulunanları rektörün önerisi üzerine veya doğrudan, normal usulüne göre, yükseköğretim kurumları ile ilişkilerini kesmek veya denenmek üzere başka bir yükseköğretim kurumuna atamak."
Akademisyen akademisyene disiplin notu verebilir mi?
"Sicil disiplini önceliğe alan bir yaklaşımdır; akademik yapı ikinci planda kalır. Güce uzak olup eleştirel bakarsanız, cezalandırılıyorsunuz" diyor Kadir Erdin.
"Akademik dünya kırılgan, duyarlı bir dünyadır. Kendi içinde etik, akademik değerleri vardır.
"YÖK sistemi içinde rektörler kraldan daha güçlü. Rektörlerin çoğu, görev süreleri bittikten sonra, akademisyen arkadaşlarının arasına geriye dönemiyor. Yöneticiliğin, bu sistemin kendilerine tanıdığı gücü öyle kullanıyorlar ki geriye dönecek halleri kalmıyor."
Zafer Üskül de, "Akademik dünyaya bakarsak, öğretim üyeleri hakkında sicil raporu verenler, yine yönetici konumundaki öğretim üyeleri" diyor.
"Tesadüfen rektör veya dekan olan bir profesör, sicil amiri olarak emri altındaki profesörlere de sicil raporu verebiliyor. Bunun nedenini anlamak son derece güç."
"Bazı üniversitelerde, bazı görevliler için üniversitede olmayan biri sicil amiri olur; YÖK Başkanı gibi. YÖK Başkanı, sicil raporu verdiği kişilerin çoğunu tanımaz bile. Ama rapor verir."
Özgür Müftüoğlu da, yükseköğretim mevzuatının yeniden, özgürlükçü bir anlayışla düzenlenmesi gerektiğini söylüyor.
"Bu düzenleme Devlet Memurları Kanunu'ndan bağımsız olmalı. Mevcut düzenlemeler bana 'bilgi veremezsin' diyor. Oysa benim işim bilgi vermek. Rektörlerin bunca kraliyet haline gelmelerindeki en büyük neden bu yasalar."
"Sicil kalkmalı, yükseköğretim mevzuatı toptan değişmeli"
Üskül, akademisyenlerin performans denetimlerinin yapılması gerektiğini, ama bunun öznel değerlendirmelerle değil, nesnel unsurlarla gerçekleştirilmesi gerektiğini söylüyor; yeni bir mevzuata ihtiyaç olduğunu vurguluyor:
"Akademisyenler için sicil raporu tutulması zorunluluğunu kaldırmak gerekir. Tüm devlet memurları için de sicil raporlarının açıklığı ilkesi gerekir. Herkes kendisi hakkındaki sicilin kopyasını alabilmeli.
"Yükseköğretim Kanunu, belli bir ideolojiyi akademisyenlere dayatan bir yasadır. Bilim özgürlüğü bunlarla bağdaşmaz. Özellikle 4. ve 5. maddeler düzeltilmeli."
Erdin de, sorunun akademik dünyanın demokratikleşmesiyle ilgi olduğunu, bunun için YÖK sisteminin değişmesi gerektiğini söylüyor.
"Akademi kendi içinde etik değerleri üreten bir kurumdur. Bu etik akademik araştırmaların kalitesini de, performans değerlerini de yükseltir. Üstellik bilimi de toplumla paylaşırsınız."
"Öğretim üyelerinin de bireysel çözümler yerine, akademik dünyalarına ve kurumlarına sahip çıkması gerek. Önce özgürlük, bilimsel özgürlük gelmeli."
Üskül, Öğretim Üyeleri Derneği'nin 2002'de AKP hükümetinin kurulmasının ertesinde hazırladığı yasa taslağını anımsatıyor:
"Sicille ilgili bütün hükümleri taslaktan çıkardılar; sicilin tutulmaması ilkesini getirdiler.. Bu taslak hükümete de muhalefete de gönderildi; ama siyasi irade gösterilmedi.
"Bir düşünün; akademisyenleri siyasi düşünceleriyle cezalandıran eski YÖK başkanı, şu an muhalefet partisinin danışmanı." (TK)