Diyarbakır'ın Tavşantepe Köyü’nde 8 yaşındaki Narin Güran, 21 Ağustos'ta kaybolmasının ardından 19 gün sonra evinin yakınındaki derede çuvala konulmuş olarak ölü bulundu.
Olayın üzerinden 29 gün geçmesine rağmen Narin Güran'ı kimin, nasıl ve niçin öldürdüğüne dair sorular cevapsız kaldı. Soruşturmada aralarında anne Yüksel ve abi Enes Güran’ın bulunduğu 12 tutuklu var.
Narin Güran’ın kaybolduğu ilk günden beri süreci takip eden CHP Diyarbakır Milletvekili, insan hakları savunucusu, ceza avukatı ve eski dönem Diyarbakır Baro Başkanı Sezgin Tanrıkulu ile Güran cinayetini konuştuk.
“Bugün yaşanan suskunluk hali ilk günlerde de mevcuttu”
Narin Güran 21 Ağustos tarihinde kaybolduğunda Tavşantepe Köyü’ne ilk gidenlerden birisiniz. Köyde neler gözlemlediniz?
Narin’in kaybolduğunu duyduğumda öncelikle muhtarla görüşmek istedim, Tavşantepe Köyü muhtarı, aynı zamanda Narin’in amcası ve şu an baş şüphelilerden biri olarak tutuklu Salim Güran. Daha sonra köye gittim, yakınlarıyla görüştüm, köyde yaşayan hemşerilerimizle sohbet ettim. Olay yerini gördüğüm andan itibaren bende oluşan kanaat şuydu; üçüncü şahısların müdahalesiyle, köyün dışından gelip Narin’i kaçırması mümkün değildi. Dolayısıyla bunun köyün içinden yaşanan bir olay olduğunu düşündüm ve bunu orada da paylaştım. Narin’in başka yere gitme ihtimali de yoktu, yani kimse görmeden, kameralara takılmadan Narin’in köyden ayrılması veya birinin köye gelmesi mümkün değildi. Elbette aile üyeleri olarak herkes üzgündü, o zaman bugün yaşanan sonuçlara yakın ihtimalleri de pek tahmin etmek mümkün değildi; ancak geçmiş deneyimlerimize dayanarak bunun köyün içerisinden olduğuna dair kanaatim oluştu. Tabii diğer taraftan bugün yaşanan suskunluk hali, o gün de mevcuttu. Zaten çoğunlukla aile üyeleri arama kurtarma faaliyetlerine iştirak ediyordu, köy de çok kalabalık değildi. Ancak böyle bir ortamda aile üyelerinin bu şekilde organize olabilmeleri de beni ayrıca şaşırttı.
“Deliller toplanmamış şüphelilere ve faillere organize olma imkânı tanınmış”
Arama çalışmalarında ve soruşturmada ne gibi eksiklikler gözlemlediniz? Aile neden uzun bir süre şüpheli olarak ele alınmadı?
Diyarbakır’da merkez sayılabilecek konumda bir mahallede, küçük bir alanda 8 yaşında çocuk kayboluyor; 19 gün kendisine hiçbir şekilde ulaşamıyoruz. Ne kadar yoğun çalışmalar yürütülmüş olursa olsun bir ihmal olduğu da açık. Sonuçta Narin’in cansız bedeni 19 gün sonra 2 kilometre mesafedeki dere yatağında çıktı. Bu 19 günlük süre olağan şüphelilere ve faillere büyük bir zaman tanıdı. Şu an tutuklu olan şüphelilerin hepsi o gün arama kurtarma faaliyetlerine iştirak ediyorlardı. Askeri uçuşların da gerçekleştirildiği havaalanın dibindeki bir köyde, Narin’in 19 gün bulunamamış olması düşündürücü. Daha önce bakılmamış geniş açılı tam o bölgeyi gören tek bir kamera var ve ona da 19’uncu gün bakılmış. Soruşturma sürecinde ne yapılması gerekirdi? Olay yerinde deliller bakımından tedbir alınabilirdi, organize olmaları engellenebilirdi, delilleri karartmaları engellenebilirdi, sosyal irtibat ve ilişki kurulup, onlar üzerinde etkili olabilecek insanlar vasıtasıyla beyanlar alınabilirdi. Ancak görüyoruz ki, deliller tam anlamıyla toplanmamış ve şüphelilere, faillere organize olma imkânı tanınmış. İstihbarat edinme açısında yaşanan eksiklikler sebebiyle ilk günlerde aileyle ilgili bir şüphe veya gözaltı akla gelmemiş olabilir. Bu arada böyle bir olay karşısında şüphelilerin ve ailenin suskunluğu da kabul edilebilir değil, bu suskunluk beni en az Narin’in ölümü kadar derinden sarstı.
“Ortada maddi bir gerçek, nesnel bir sonuç mevcut değil”
Soruşturma kapsamında aileden ve köyden birilerinin ciddi bir şekilde yetkilileri manipüle ettiği ortaya çıktı. Tüm bunları göz önünde bulundurunca Narin Güran 19 günde nasıl bulunamadı?
Narin cinayetinin işlenmesi konusunda aile üyeleri arasında bir fikir birliği olduğunu düşünmüyorum; ancak asıl fikir birliği öldürüldükten sonra bunu saklama üzerinden sonra organize olarak gelişiyor, bütün aşamalarda bunu görebiliyoruz. Kimse konuşmuyor ve bu çok olağan bir durum değil. Birisi çıkar en azından vicdanen doğruları söyler diye bekliyorduk, bu da olmadı. Whatsapp mesajları karşılıklı olarak silinmiş, arama kayıtları yok edilmiş, sahte SIM kartlarıyla jandarmaya asılsız ihbarlarda bulunulmuş, elektrikler kesilmiş. Anız yangınları çıkarak süreci manipüle etmeye çalıştıkları ortaya çıktı. Bunlar soruşturma bakımında ciddi ve ceza gerektiren manipülasyonlardır. Doğrudan arama faaliyetlerini engellemeye dönük girişimler. İlk günden itibaren aile üyeleri de dahil olmak üzere dijital materyallere el konulmalıydı, bu da yapılmamış. Pamuk tarlaları, mısır tarlaları bunların hepsine bakılmış ve bulunamamış. İlk günden sonra belli ki, bulunamaması için bir yere atılmış. O yer neresidir? Su kaynaklarıdır. Böyle olaylarda bedene ulaşamadığınız müddetçe ölümden bahsedemiyorsunuz. Dolayısıyla insan öldürmekten dolayı bir soruşturma da yürütemiyorsunuz. Sonuca bakalım, soruşturmada yer alan tüm görevliler özveriyle çalışsa da ortada maddi bir gerçek, nesnel bir sonuç mevcut değil.
“Türkiye’de siyaset yargıyı etkisi altına alıyor”
Galip Ensarioğlu'nun açıklamalarını nasıl buluyorsunuz?
Türkiye’de siyasetin yargıyı ne kadar etkilediğini biliyoruz, yargının bağımsız ve tarafsız olmadığı bir dönemden bahsediyoruz. Dolayısıyla herkesin merakla sonuç beklediği olayda, bir siyasetçiden açıklama gelince insanlar “Neler oluyor?” gibi bir düşünceye girdi. Bu olayın kapatılma ihtimali üzerinden insanlar tepki gösterdi ve çok konuşuldu. Türkiye’de siyasetin yargıyı etkisi altına aldığını biliyoruz ama Narin meselesinde Galip Bey de kastının bu düşünceler olmadığını açıkça ifade etti.
“Bakanlığın ne işi var soruşturmada?”
Soruşturmada gizlilik kararı olmasına rağmen her ifade ve belge bazı medya kurumları tarafından son dakika haberi olarak geçiliyor. Siz bunu nasıl değerlendiriyorsunuz?
İlk günlerde soruşturmada gizlilik kararı verildi. 11 kişi tutuklandı, 30’a yakın şüpheli gözaltına alındı. Bu süre zarfında soruşturmayla ilgili tüm beyanlar, ipuçları, deliller jandarmada ve savcılıkta. Bir de olmaması gerektiği halde Adalet Bakanlığı’nda. Sızmışsa buralardan sızmıştır diye düşünüyorum. Adalet Bakanlığının sorumlu olduğu bir soruşturmada, en önemli belgenin, beyanın sızdırılmış olması suçtur. Bu belgelerin kimler tarafından sızdırıldığı ve şüphelilere mesaj vermek amacıyla kimlere iletildiğini ortaya çıkarmak da Adalet Bakanlığının sorumluluğundadır. Bu belgelerin sızması doğrudan soruşturmanın gizliliğini ihlal etmiştir. Adalet Bakanına tekrar sormak istiyorum; soruşturma sırasında soruşturmanın gizliliğine karar verilmişken, Bakanlığınız tarafından soruşturmanın en önemli belgesi neden sızdırıldı? Kimlere mesaj verildi ve kimler tutum aldı? 12 kişi tutuklandı ama biz ölüm sebebini bilmiyoruz, çelişkili ifadeler var. Bir devlet, bir soruşturma sistemi yaklaşık 1 ayda nasıl bunu çözemez? Bunu bile çözemiyorsa neyi çözecek? Küçük bir mahallede gerçekleşen cinayeti 1 ayda çözemeyip, soruşturmanın en önemli belgelerini sızdırıp şüphelilere, sanıklara bilgi veren devlet neyi çözecek? Belgeler sızdığı gün Bakan çıkıp açıklama yapıp bunun hesabını soracağım, bunu sızdıranları devlet içinde bırakmayacağım, bunların amacını kamuoyuna açıklayacağım deseydi, failler çok rahatlıkla ikrar ederlerdi ve başka noktaya giderdik. Bunu da yapmadılar. Bir tek ben ve Diyarbakır Barosu söylüyor, başka da söyleyen yok. Basın, elbette eline gelen belgeleri haberleştirecek ama soruşturma makamları da soruşturmanın gizliliğine özen gösterecek. Bu suçu işleyen, bununla ilgili de açıklama yapmayan bir soruşturma mekanizmasından hangi maddi gerçeği ortaya çıkartmasını bekleyeceksiniz? Savcılık soruşturmanın gizliliğini kaldırmamışken bu belgelerin Adalet Bakanlığında da olmaması lazımdı. Bakanlığın ne işi var soruşturmada? Soruşturma makamları savcılık ve kolluktur. Bu sızdırmalar yüzünden fail kimdir, maddi gerçekler nedir bunların hiçbirini bilmiyoruz ve ulaşamıyoruz.
Narin Güran soruşturmasında tutuklu sayısı 12 oldu
“Suskunluk devam ederse fail olmayanlar da ağır cezalar alabilirler”
Bugün itibariyle 12 tutuklu var fakat halen fail veyahut cinayete ilişkin bir delil yok. Tüm bunlara bakınca soruşturmanın gidişatını nasıl görüyorsunuz?
Karşımızda çok sıkı organize olmuş insanlar var. Bir örgüt olsaydı, daha rahat çözülürlerdi. Ancak Adli Tıp Raporu ve DNA eşleşmeleri soruşturma dosyasına dahil olduktan sonra ben çözülmeler yaşanacağını düşünüyorum. Şu an tutuklu 12 kişi, bu cinayeti kimin işlediğini biliyor, bu cinayeti işlemeyenler de kendilerinin işlemediğini biliyor. Ancak bu suskunluk devam ederse fail olmayanlar da ağır cezalar alabilirler. Sadece DNA eşleşmesi ve Adli Tıp Raporu bile amcanın ağırlaştırılmış müebbet almasını sağlayabilir. Dolayısıyla bu suskunluk sarmalının daha fazla süreceğini ben düşünmüyorum, bir yerde çözülme başlayacaktır. 19 gün boyunca bir köy içerisinde kaybolmuş, kaybedilmiş bir çocuğumuzun bedenine ulaşamıyoruz. Bu büyük bir travma. Gerçeklere ulaşamadıkça, bu güvensiz ortamda herkes kendi çocuğuna ve kendisine gelebilecek tehlikenin farkına vardı. O yüzden Türkiye ortaklaştı bu konu üzerinde. Bizler de Narin’in gerçek faillerinin ortaya çıkartılması, neden bu vahşete kurban gittiğini ortaya çıkartana kadar bu davanın peşini bırakmayacağız. Bir avukat, bir insan hakları savunucusu, önceki dönem Baro Başkanı ve bir milletvekili olarak bunun sözünü veriyorum.
(ED)