Gündüz, nasıl da kendince Türkan Şoray kanunları olduğunu, çok sıcak anlatıyor: "Yapımcı Gülay hanım ve Selim bey bizim eve geldiler. Selamünaleyküm, aleykümselam, oturduk. Tabii çay kahve. 'Sultan teyze, sen sinemada oynayacaksın' dediler. 'Nasıl oynarım, eğer etek giyip, kolumu açacaksam ben o film işine girmem' dedim. 'Yok' dedi. 'Sen anne rolünde olacaksın.' İlk önce nasıl yaparım bilemedim. Çünkü benim sanatım sinema değil ki, benim sanatım gözlemecilik."
Kendi 'sanatındaki' gelişimini de çok şahane özetliyor Sultan Gündüz: "11 yaşındayken anam beni hamura oturttu. Kızım bu işi öğren, birinde kötü yaparsan birinde iyi yaparsın dedi. Kötüleri ben yedim, iyileri müşteriye yedirdim, şimdi en kaşarlısından gözlemeci oldum." Fakat dön dolaş, yine kurallar: Sultan hanım soyunmaya karşı! Komşularla beraber kameraya çekiliyor, Uğur Yücel'e seyrettiriliyor. Yücel kadınların içinden en çok Sultan Gündüz'ü beğeniyor. Şimdi deja vu efekti için dikkatlice okuyun:
"Sonra Uğur beyle beraber geldiler. Selamünaleyküm, aleykümselam, oturduk. Tabii çay kahve. Uğur Yücel 'Sultan teyze, ben Uğur Yücel. Seni Olgun Şimşek'le filme alacağım' dedi. 'Başım, kolum, bacağım açılacaksa olmaz' dedim. 'Yok Sultan teyze, bu yöre filmi. Şalvar giyeceksin. Ayağında meşin lastik olacak, başına bürümcüğünü alacaksın' dedi."
Neticede rolüne çok yakışmış Sultan Gündüz. Ona geçmiş olsuna gelen komşuları da bir o kadar hakiki duruyorlardı, 'Diğer Yazı Tura Kadınları' diye bir de kutu yapmış zaten Sibel Arna. Ki bu da Uğur Yücel'in gözü, burnu, başarısı olsa gerek.
'Yazı Tura'&'Mehmedin Kitabı'
'Yazı Tura'ya ancak gidebildim. Filmi görmek istiyorsam, hakkında çıkan eleştirilere çok üstten bakıyorum. Lafı 'Mehmedin Kitabı'na bağlayanlar olduysa, peşinen söyleyeyim, çift dikiş gideceğiz. Arşiv taraması mı? Yapılabilir tabii ama şimdi bunun için beni bozduğunuza değer mi?
'Yazı Tura'dan çekiniyordum. Film ağır, havalar ağır, ben ağır. Uğur Yücel de açıkçası, korkuttu bizi röportajlarında: Böyle bir şeye hazır mıyız? Hiçbir zaman hiçbir şey için hazır değil ki insan, bunun için olsun...
Ele aldığı konu itibarıyla gırtlak, mide boşluğu, ense kökü gibi bölgelere çalışıyor Yücel, tamam. Ama belki korkak, dolayısıyla da gardlı ve daha fazlasına hazırlıklı gittiğim içindir, büyülü kartpostal görüntüsündeki kareler, evet kaldı zihnimde. Ama o hayatların acısını, yıllar önce çıkmış olan bir kitabı okurken daha içerilerimde hissettiğimi hatırladım.
Nadire Mater'in 'Mehmedin Kitabı'nda (Metis Yayınları, Siyahbeyaz Dizisi, 1998) Güneydoğu'da savaşmış 42 asker kendi hikâyesini anlatır.
1984 ile 1998 arasında askerliğini Olağanüstü Hal Bölgesi'nde yapmış 42 genç adam. En olmadık anda mayına basılabilmekte, pekâlâ adam öldürülebilmekte, 'kulak' bazılarınca aksesuvar olarak da görülebilmekte, eve bazen en gerekli uzuvlar bazense kafanın nasıl demeli birkaç çıtası yitirilmiş olarak dönülebilmektedir. Sonrasında seni bekleyen hayat, senin beklediğin hayatla zerre kadar örtüşmeyebilir. Ne için? Değdi mi? Düşün dur bakalım üzerine.
Hayatta insanı en sarsacak kitaplardan biridir 'Mehmedin Kitabı'. Buldum demin kütüphanede. Evirdim, çevirdim, baktım ki ya tamamını alıntılayacaksın buraya o 42 adet esasta benzer, ayrıntıda çok farklı hikâyenin ya da vazgeçeceksin üç-beş çarpıcı satır bulma sevdasından. Vazgeçtim. Tekrar Şeytan Rıdvan'la Hayalet Cevher'in öykülerine dönecek olursak...
Onca Vietnam filmine karşılık, bu konuları/diyarları/dönemleri kaşıyan kaç Türk filmi biliyorsunuz? Sırf bu yüzden bile görülür 'Yazı Tura'. (NÇ/EK)