Acaba bir şey mi kaçırmıştım? Hiçbir deneyiminin olmadığı bir konuda bu kadar duyarsızca bir yorumu nasıl yapabiliyordu?
Sakatlık üstüne uzman falan mıydı? O da sakat mıydı? O da kansere karşı, bir bacağına mal olan bir mücadele mi vermişti? Kadının bu duyarsızlığı karşısında düşüncelerim bir an için dumura uğradı. Ama yenik bir dövüşçünün zafer için meydana geri dönmesi gibi, (kendimi toplayıp) Şey Hanımla sözlü bir karşılaşmaya girmek üzere yeniden meydana döndüm.
Öncelikle bir kadın
Ben öncelikle bir kadın, sonra bir uzvunu kaybetmiş bir insan, son olarak da sakatlığı olan biriyim.
Kadın olsun, erkek olsun, insanların beni, özellikle de cinsellik söz konusu olduğunda, sakat bir kadın olarak görmeleri son derece komik, bir o kadar da rahatsız edici.
İnsanların birçok yanlış kanıları var. Örneğin, kadınlar bir erkeği nasıl tavlayabildiğimi merak ederken, erkekler tek bacağım olduğu için benimle birlikte olmanın yakıcı bir cinsel deneyim olacağı fikriyle çok eğleniyorlar.
Cinselliğin bana acı verdiğini düşündükleri izlenimi uyandıran insanlarla da karşılaştım. Aklıma yine aynı şey geliyor: "Bu işin bacakla ne ilgisi var?"
Son derece seksüelim!
Cinsel maharetimle ilgili soru sormak isteyen ama buna cesaret edemeyenler, böyle pozitif bir özgüveni nasıl koruyabildiğimi merak edenler; bu hikaye sizlere!
Ama gerçeklerle başa çıkamayanlar bir sonraki paragrafı okumasınlar , çünkü itiraf etmek üzere olduğum şey hakikatin ta kendisidir.
Cinselliği seviyorum. Son derece seksüelim. Hatta kendimi seksi buluyorum; artakalan bacağım ve her şeyimle... 25 yıl evvel, sol bacağım kesilmeden önce de seksüel biriydim.
Morrison, Sula ve Eva
Cinselliğe ilişkin tutumum değişmedi. Sadece, diğerlerinin tavırlarına uymak zorunda kaldım. Örneğin, lisedeyken -bacağım kesilmeden önce- çıktığım biriyle, beş yıl sonra -bacağım kesildikten sonra- tekrar çıkmaya başlamıştım. İlişki birdenbire bitti; çünkü, fark ettim ki tek-bacak olayını(!) kafasında bir türlü oturtamıyordu.
Evde yalnız kaldığımızda, heyecanlanıp bacağımdaki protezi çıkarmaya girişene kadar gayet iyi olan adam, protezi çıkarınca birdenbire paniğe kapılıyordu. Beni tek bacakla görmeye dayanamıyordu.
Toni Morrison'ın romanı "Sula"daki Eva'nın hikayesi gibi bir hikaye anlatarak, -"Ayağım yoruldu ve bir gün çekip gitti!"- onu rahatlatmaya çalışıyordum. Ama o bununla başa çıkamadı, ve çekip gitti!
Güzel bacaklarım olmayacaktı
Bacağım kesildiğinde 18 yaşındaydım. Kemik kanseri teşhisi konmuştu. Ameliyatımdan sonraki beş yıl boyunca, beni en az ilgilendiren şey, diğer insanların benim hakkımdaki düşünceleri oldu. Ölüme karşı verdiğim mücadeleye fazlasıyla odaklanmıştım.
Kanser meselesinden önce, manevi açıdan güçlü değildim, ve bacağım kesildiğinde de inancım sarsılmıştı. Çünkü bacağımı kaybetmemem gerektiğine inanıyordum. O zamanlar fiziksel olanlar dışında bir şey göremiyordum.
Ayağım kesildikten sonra Şey Hanım gibi toplumsallaşmış(!) herkes gibi düşüncelere dalmıştım: Erkeklerin hayran olacağı güzel bacaklarım olmayacaktı, şortlar, güzel iç çamaşırları, gecelikler giyemeyecektim; kadınlığım tek bacağın kaybıyla tehlikeye girmişti.
Ruha yakıt: Morrison ya da Cibran
Eğer sakatsanız ve ruhunuzun biraz yakıta ihtiyacı varsa, Toni Morrison (özellikle tek bacaklı büyükanne Eva karakteriyle 'Sula'yı) ya da Halil Cibran'ın "The Prophet"i okuyun. Bu kaynaklar benim gerçeklerimle yüzleşmeme ve özgüvenimi kazanmama yardımcı oldu.
Sonuçta, pozitif bir güven inşa edebilmek bitmeyen bir süreçtir ve inanıyorum ki "Ulusal Siyah Kadınlar Birliği"nden kız kardeşler etrafta olsaydı ve onların "Tırmandıkça yükseliyorum!" sloganını kullandığımı görselerdi gurur duyacaklardı.
Mücadele yolu: Özgüven
Sakatlığınızın ya da durumunuzun ne olduğunun hiç önemi yok, bu kadar çabuk pes edemezsiniz. Yoksa savaşınızı kaybedersiniz. Mücadele etmek için bir yolunuz var:Adı özgüven
Kendinize inanın, başaracaksınız ve kurtulacaksınız! (NG/NM)
* Donna R. Walton'ın yazısını 1994 Health Quest Magazine'den benim için Belinda çevirdi.