Bölge halkıyla dayanışmak için Diyarbakır'a giden öğrencilerden Başak Can, bu ziyaretten kendi adına çıkardığı en önemli sonucu böyle özetliyor.
Geçen Cumartesi günü (15 Nisan), Boğaziçi Üniversitesi (BÜ), Orta Doğu Teknik Üniversitesi (ODTÜ), Hacettepe Üniversitesi ve Ankara Üniversitesi'den 110 kişilik bir öğrenci grubu, Diyarbakır halkıyla dayanışmak, bölgede yaşanan olaylara yol açan sebepleri anlamaya çalışmak amacıyla Diyarbakır'daydı.
Diyarbakır ziyaretiyle ilgili izlenimlerini bianet'le paylaşan öğrenciler, Diyarbakırlılarla yaptıkları görüşmelerden edindikleri en güçlü izlenimin bölge halkının kendi sesini duyuramamaktan duyduğu sıkıntı ve güçlü bir barış talebi olduğunu söylüyor.
Bu hafta Salı günü ODTÜ'de, Perşembe günü ise BÜ'nde Diyarbakır ziyaretine katılan öğrencilerle birlikte gezinin değerlendirildiği, gözlem ve deneyimlerin paylaşıldığı birer toplantı düzenlenecek.
"Acılarınız bizim acımız dedik, bu onlar için çok önemliydi"
Cuma günü BÜ'de yaptıkları basın açıklamasının ardından yola çıkan öğrenciler, cumartesi günü boyunca Diyarbakır'da Dicle Üniversitesi öğrencileriyle de buluşarak, Eğitim-Sen,Diyarbakır Barosu, İnsan Hakları Derneği, Göç-Der, Tutuklu ve Hükümlü Yakınları Derneği, Barış Anneleri gibi sivil toplum örgütleriyle görüşmeler yaptılar.
Son olaylarda güvenlik güçlerinin açtığı ateşle hayatını kaybeden iki çocuğun ve 78 yaşındaki bir kişinin ailelerini ziyaret ederek, taziye dileklerini ilettiler.
Diyarbakır'a giden öğrencilerden BÜ Atatürk İlkeleri ve İnkılapları Enstitüsü (ATA) doktora öğrencisi Ülker Cörüt "Acılarınız bizim acımız dedik, bu onlar için çok önemliydi" diyor.
Üniversitelilerin Diyarbakırlılara mektubu
Diyarbakır'da düzenlenen basın toplantısında öğrenciler tarafından Diyarbakırlılara, öğrencilerin ve öğretim elemanlarının imzalarını taşıyan bir de mektup iletildi.
Mektupta, "Diyarbakır olaylarına yol açan sebepleri anlamaya çalışmaktan çok tüm bir halka peşin hükümler giydiren yaklaşımın, hem bu topraklarda düşmanlık tohumları ektiği hem farklı sesleri bastırmakta olduğu hem de tüm ülkenin geleceğini kararttığı" ifade edildi.
Bu mektup aynı zamanda, Boğaziçi üniversitesinde 10-14 Nisan arası ilan edilen "Diyarbakır hakkında Bilmek İstemediklerimiz Haftası" kapsamında Diyarbakır olayları ile ilgili farklı bilgi edinme süreçlerini geliştirmeye, aktif olarak bilgilenmeye ve alternatif bilgi kanallarının önünü açmaya yönelik düzenlenen çeşitli etkinliklerin sonucunda öğrencilerin kaleme aldıkları bir metindi.
"Öç ve yeni acılar değil barış istiyoruz"
BÜ Sosyoloji Bölümü yüksek lisans öğrencisi Başak Can; "Çok büyük bir vicdani sorumlulukla döndük" diyor ve ekliyor: "Bu sesi, yaşananları, deneyimleri, duyguları aktarmanın sorumluluğunu taşıyoruz."
Ülker Cörüt'se, Diyarbakır'da öldürülen çocukların ailelerine yaptıkları ziyaretlere ilişkin gözlemlerini şöyle aktarıyor:
"Güvenlik kuvvetleri tarafından öldürülen çocukların ailelerine taziyede bulunmak için gittiğimizde, özellikle dikkatimizi çeken, çocuklarını çok kısa önce yitirmiş bir ailede bile, bir intikam hissinin, yeni acılar üretecek tepkilerin olmamasıydı. Biz bu acıları yaşadık Türk anne ve babaları da yaşamasın hissi çok ön plandaydı."
"Kürt milliyetçiliği diye bir şey varsa o çocuğun ailesinde olurdu gibi geliyor bana." diyen Cörüt, sadece insanca yaşamak, kendi kimliklerine saygı duyulmasını talep etmek ve adalet istemenin ötesinde bir tepki, düşmanca bir his kesinlikle görmediklerini anlatıyor.
Diyarbakır'da görüştükleri herkesin, medyanın çok çarpıtıcı haberler verdiğini ısrarla vurguladığını söylüyor Cörüt; "Bu nedenle bizden özellikle istedikleri sıkıntılarını, duygularını aktarmamız oldu."
"Durumun ciddiyeti ve aciliyetiyle yüz yüze geldik"
BÜ ATA Enstitüsü'nde yüksek lisans yapan yine BÜ Siyaset Bilimi Bölümü mezunu Alpkan Birelma da, Diyarbakır'a gittiklerinde durumun ciddiyeti ve aciliyetiyle yüz yüze geldiklerini, son yaşanan olayların yarattığı etkinin büyüklüğünü gördüklerini belirtiyor.
"İyi ki gittik!" dedikten sonra sözlerine devam eden Birelma, çok kısıtlı bir zaman içinde organize olarak olabildiğince çok kişi ve kurumla görüştüklerini, insanların hikayelerini dinlediklerini, sayılar aldıklarını, şehrin sokaklarında konuşulanları dinleme fırsatı yakaladıklarını anlatıyor.
Birelma, şehirde sokaktaki insanın son olayların da etkisiyle artmış gerginliğinin hissedildiğini söylüyor ve özellikle gençlerin sorunların çözülmeyeceğine dair umutsuzluklarına dikkat çekiyor. Batı tarafından varolan önyargıların yeniden üretilmesinin bu umutsuzluğu pekiştirdiğini ifade ediyor.
Bölgede artan şiddetin, devletin sert müdahalesinin yeni bir sindirme ve yaşananların üstünü örtme çabası olarak değerlendirildiğini belirtiyor.
"Çözüm istiyoruz" çağrısı aldık. Kendi derdimizi izah edemiyoruz, bunu siz yapabilirsinizin sorumluluğunu aldık."
"Yaşananlara dışarıdan bakan, terörden ibaret sayan yaklaşım çözümsüzlüktür"
Diyarbakır'a giden öğrencilerden ODTÜ Sosyoloji Bölümü öğrencisi Pınar Şenoğuz, çok büyük bir içtenlikle karşılandıklarını anlatıyor.
"Biz onlarla dayanışmaya gelmiştik, ama bize onlar daha çok motivasyon ve güç verdiler. Bu konunun tartışılması adına bir alan açma, Diyarbakır'da yaşananlara dikkat çekme çabamıza gösterdikleri coşku ve heyecan bunu sağladı.
"Konuşmadıklarımızda ortaklaştırdıklarımızı, bu kadar sınırlı bir zaman içinde de olsa gördüklerimizi, hissettiklerimizi taşıyacak olmamızın bile onlar için ne kadar anlamlı olduğunu gösterdiler."
Şenoğuz son olarak "yaşananlara dışarıdan bakarak, bölgede olanları şiddet ve terör sarmalından ibaret gören bir bakışın çözümsüzlüğüne" işaret ediyor:
"Bu sorunlarla yüzleşip çözüme yönelmedikçe, bölgedeki başka sorunların çözümüne dair konuşmak mümkün ve gerçekçi değil." (GS/KÖ)