Aydıncık'tan Tarsus'a, Mezitli'den Arslanköy'e sel, heyelan ve kar yağışlarını hep birlikte yaşadık.
Afet günlerinde ziyaretçi trafiği yoğundu. İçişleri, Bayındırlık, Kültür, Tarım, Sağlık bakanları, İçel'in tüm milletvekilleri, Doğru Yol Partisi (DYP) Genel Başkanı Tansu Çiller, Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) Genel Başkanı Deniz Baykal, İçel'i ve felaket bölgelerini gezdiler.
Ne ayakta çamur, ne saçta bir damla
Sorunların çözümünde etkili ve yetkili olacak bakanlar sadece Gazi Mustafa Kemal Bulvarı üzerinde bir jet tur attı. Ne ayakları çamurlandı, ne de saçları yağmur suyu ile ıslandı.
DYP ve CHP liderleri ise çamurlarla boğuşan vatandaşları tarlasında, serasında, su içindeki evinde ziyaret etti, hal hatır sordu.
Gerçi, onlardan biri hükümet, diğeri meclis dışındaydı, ancak yapılması gerekeni yaptılar. Yetkileri olmasa bile, kendileri ile birlikte ilimize gelen ulusal basın yoluyla İçel'in dramının Türkiye'ye yansımasını sağladılar.
Bizim Partinin belediyesi kapsama
Bakanlarsa bol bol vaatlerde bulundular, İçel için "afet kararnamesi" çıkarılacağı sözü verdiler. Ankara'ya döndüklerinde, "bizim partili belediyeleri de kararname kapsamına alalım" gibi konularda tartışmalar yaşadılar.
İçel'de 120 bin hektar ekili ve dikili alan sular altında kalmış, kentlerin zaten sorunlu altyapısı, kamu kurumları, meskenler hasar görmüş, kimin umurunda?
5,5 büyüklüğündeki deprem sonrası 9 kişinin yaralandığı 64 evin hafif hasar gördüğü Osmaniye'yi afet kapsamına almak gibi ulvi bir görev için çırpınmak varken, Mersin'in yaşadığı trilyonluk zararın adı mı okunur?
Bakandan iki damla gözyaşı
Antalya'daki afet sırasında arabanın içinde ağlamak bir bakan için ne büyük bir davranış.
İki damla gözyaşı, kovadan boşanırcasına yağan yağmurla sular altında kalan Mersinliler için bir anlam ifade etmiyor.
Milliyetçi Hareket Partisi (MHP) bakanları başta genel başkan Devlet Bahçeli'nin memleketi Osmaniye olmak üzere MHP'li belediyeleri, afet kapsamına aldırmak istiyor.
Anavatan Partisi (ANAP) bakanları genel başkanları Mesut Yılmaz'ın memleketi Rize'yi afet kapsamına aldırma çabalıyor.
Koalisyon ortaklarının bu hamiyetperver tavırlarına karşın Demokratik Sol Parti (DSP) bakanları "yapmayın beyler" diyor, yetmiyor.
Ve Mersinlilerin "acil" koduyla beklediği afet kararnamesi hala çıkmadı. Bu hükümetin Hatay'ın afet kararnamesini bakanlar arası yollarda, mini demokrasi paketini başbakanlığa yakın bir yerlerde kaybettiği düşünülürse, Mersinliler daha çok kararname bekleyecek gibi görünüyor.
O zaman Mersinlilere söylenecek söz "tırnağı olan başını kaşısın" olacak.
Mersin, kararname beklerken, Ege ve Marmara'da yaşanan kar afeti olayı büsbütün içinden çıkılmaz hale getirecek.
Afet dönemi
Zira, yakında o bölgelerin milletvekili ve bakanları da "bizde isteriz" nidalarıyla afet kararnamesi almaya çalışacaklar.
İçel, kentsel faturası 150, tarımsal faturası en azından 200 trilyon liralık bir afet dönemi yaşadı.
Dönemi diyorum, çünkü afet bir aylık süreçte gün gün yaşandı. Aslında Aydıncık ve Anamur 21 Kasım'da selle tanıştığında Silifke, Erdemli, Mersin ve Tarsus'un gerekli önlemleri alması beklenirdi, değil mi?
İlin yöneticileri önlem almaya aldılar da. böylesi bir afet için yapabilecekleri bir şey yoktu. Bu onların da suçu değildi, aslında. Bu yıllardır kentlerde söz sahibi olmuş yöneticilerin, merkezi yönetimin, vatandaşın, komple hepimizin suçuydu. Neden mi?
Oysa, 25-30 yıl öncesinin Mersin'i düzenli altyapısı ve kentleşmesiyle Türkiye'nin parmakla gösterilen kentlerinden biriydi.
Sonrasında gelenler, hep bir öncekinin yaptığını bozmayı marifet sayan, seçim dönemleri yaklaştığında cilalarcasına asfalt ve kaldırım yapan yöneticiler afetin sorumlusudurlar.
Avrupalı yüzyıl öncesinde bir insanın rahatlıkla geçebileceği kanalizasyon sistemleri kurarken, 15 santim çaplı kanalizasyonlar yapan yerel yöneticilerimiz, afetin sorumlusudur.
Dere yataklarını yatay yollarla kesenler
Dere yataklarını yatay yollarla kesen, kendisini doğadan daha akıllı sanıp, kapattığı dere geçişlerini küçük büzlerle açtığını düşünen, bir ulu büyüğümüzün marifeti ile imar yasası uygulamalarını eline alıp Mersin'i bir beton kent haline getiren yerel yöneticilerimiz afetin sorumlusudurlar.
Ayağındaki şalvarı çıkarıp pantolon giyen, sonra da sülale desteğiyle belediye başkanı veya meclis üyesi olan eski köy, yeni belde belediyelerinin yöneticileri, birkaç kuruş uğruna doğaya aykırı yapılaşmalara izin vererek bu afetin sorumluluğunu üstlendiler.
Belde yöneticileri, derelerin ağızlarına siteler yapılmasına izin vererek, beldelerdeki dereleri ıslah etmek adına daracık alanlara sıkıştırıp, yataklarını değiştirerek afetin sorumluluğunu paylaştılar.
Köylüler de
Tarla, bahçe sahipleri bilinçsiz tarımla doğayı tahrip ederek, birkaç kuruş için arazilerini beton yığınlarına teslim ederek afetten sorumludurlar.
Köylüler de sorumlu afetten. Birkaç metrekare tarla için yaktıkları, kestikleri ağaçlar nedeniyle, suyu ve toprağı tutacak ağacı, toprağın direncini arttıracak ağacı yok ederek paylaşıyorlar, afetin sorumluluğunu.
Yerel ve yerelden Ankara'ya gönderdiğimiz politikacılar, yalan vaatleri ve geldikleri yeri Mersin'i unutarak afetin sorumluluğunu paylaşıyorlar.
Mersin'in Türkiye ekonomisine verdiklerine karşın, alması gereken yatırımları getiremeyen politikacılar, "Mersin'i serbest şehir yapıyoruz" mavalını atarak Mersin'i yoğun göçün kucağına atan politikacılar, seçimlerde kazanmak uğruna borçlandıkları kişi ve kuruluşlara hatır borçlarını ihaleler ve çarpık işlerle ödeyen politikacılar da sorumlu afetten.
Kentteki yanlışları dile getirmeyen
Sivil toplum veya meslek örgütleri ise, havanda su dövüp, çoğu kendi üyesi olan yerel yöneticilere yaptırım uygulamayarak, kent adına yapılan yanlışları dile getirmekten usanarak, bazen de yanlışlara ortaklık ederek afetten sorumluluk aldılar.
Ve vatandaş. Dere yataklarına, çukurlara, imar izni olmayan yerlere ev yapan, sonra belediye meclis üyesi, partili, güçlü kişileri devreye sokup bu evlerine ruhsat alan, afet sırasında da "sel altında kaldım, yardım edin" diye bağıran vatandaş, yanlış yere ev yapıp hem kendisine, hem de yerel yönetimlere kaynak israf ettirerek, hem de dere yataklarını kapattığı için doğaya ihanet ederek sorumlu, afetten.
Sonra, 150 metrekare arsasının tamamını betonla doldurup, ağaca yer bırakmayan, doğanın denize ulaşımını olmadık yerlere olmadık binalar dikip engelleyerek sorumlu, vatandaş.
Ve en büyük sorumluluk payını da, Mersin'i, ilçeleri ve beldeleri, ahbap çavuş ilişkileri ile yöneten, bir kent yerine kocaman bir köykent yaratan politikacılara taviz verip, onlara hesap sormayıp, dahası, "bana dokunmayan yılan bin yaşasın" tavrını takınarak almıştır vatandaş.
Sadece doğanın
Evet, görüldüğü gibi, yaşadığımız afetten herkes sorumlu.
Sorumluluğu bulunmayan tek şeyse doğa.
O hiçbir zaman yanlış yapmadı. Aksine, doğa, insanoğlunu her dönem zaman zaman "Beni yok etme, dallarımı kesme, yollarımı tıkama, dengemi bozma" diye uyara geldi. Ama bizler dinlemedik.
Bu bize, Mersin'e verdiği bin birinci nasihatti. Bilmem anlatabildim mi? (RY/NM)