* Bir bölümünü alıntıladığımız yazı, ilk olarak 3 Eylül 2022'de mavidefter.net'te yayımlanmıştır.
"Gezi Halk Ayaklanmasıydı.
"Her ayaklanma gibi iktidara tesir etmek, mümkünse devirip yenisini inşa etmek arzu ve potansiyelindeydi. Sadece yenilmiş olmakla bunların hiçbirini kaybetmez. Yenilginin nedenleri farklı bir tefekkürün konusudur, zaten yapıldı, yapılıyor, ama burada bize lâzım değil. Kaldı ki erotik aşamanın olumsallığı sadece yaşarken ilginçtir, şimdi estetik aşamadayız.
"'Haziran Ayaklanmadır!' demenin, bu suçlama ile tutsak edilmiş insanların hukuksal durumunu pek çekici kılmadığının farkındayım. Türk Ceza Kanunu'nun 312 ve 316. Maddelerinin normatif 'kütlesi' karşısında, tutkuyu rafa kaldırıp hukuksal akıldan yardım istemek gerekmez mi? Elbette mümkün ve meşrudur –yıllarca yaptım– ancak işi bu olan siyasi ceza davası avukatları dışında cevabım: Hayır. Avukatın bizzat sanık olduğu davalarda bile 'eve iş getirmek' sayılır. Avukat sanıkları bekleyen en kolay tuzağın, davada eylemlerini değil lisans eğitimlerini hatırlamak olduğunu söyleyebilirim; hepimizin düşmüşlüğü vardır.
"Katledildik, sakatlandık"
"Pekâlâ, yine de deneyelim.
"Parktaki ağaçları kesip, yerine tarihi kışla görünümlü alışveriş merkezi yaparak güzelim yeşil alanı yok etmeye kalkmışlardı. Bunu kolektif Çevre ve Kent Haklarımızın ihlali kabul ettik. Yeşil Haklar. Toplanıp tepki verdik. Dengesi bozulan siyasi iktidar, bu sefer Mavi Haklarımıza saldırdı! Toplantı ve gösterilerimiz dağıtıldı, yasaklandı, susturulmaya çalışıldık. Yılmadık, kalabalıklaştık ve direndik. Kültürümüz yok sayıldı, ayrımcılığa uğradık, Kırmızı Haklarımız sarsıldı. Renginden bağımsız olarak direnmek de 'müstakil' hak sonuçta; yine de direndik. Hâl böyle olunca, nihayet bilcümle haklarımız pây-mâl edildi, doğrudan saldırdılar: Katledildik, gözümüzü çıkardılar, sakatlandık; işkence, hakaret ve linçi de gördük.
"Elimizde şimdilik üç renk bulunduğundan durduk. Hırpalanmanın üstüne bir de 'kategorize' edilmiş durumdayız: Hükümete Karşı Ayaklandınız!
Optik yanılsama
"Oysa bize göre, herhangi bir yasayı ihlal etmemiştik, bilakis bizim hakkımız ihlal edilmişti. Gerçek mağdur biziz. Şimdi artık, tutsaklarımızın serbest bırakılıp, suçlandığımız davaların ortadan kaldırılmasını; elbette yanında Hukuk Devleti, Adil Yargılanma, Hakkaniyete Uygun Tazmin ve nihayet ayrılırsak çocukların biz de kalmasını da istiyoruz korkarım. Evet, tam da evlilik sözleşmesine benzediğini kabul edin diyorum. Emin olun Aşk yok burada! Hak kuşaklarını renklerle tarif etmenin verimini takdir etsem de; Fransız bayrağında daha ince çubuklara daha geniş bir palet sığdırılmış olsaydı ve renk bazında hepsinde 'eşitliği, özgürlüğü ve kardeşliği' kazanmış olsaydık bile; neticede sadece gökkuşağının altından geçmeyi umabilirdik: Optik yanılsama.
"Uzun zaman oldu pratik yapmayalı, aklım başka yerde olabilir, belki de avukatlığı bırakmalıyım.
"En önemli seçim"
"Her neyse, ben aşk evliliği yaptıysam da 'mazbut' bir evlilik uğruna aşktan vazgeçmeyi kınadığım düşünülmesin. Beklentiniz bununla sınırlıysa, gerçekleşmez demiyorum; hakkınızı istiyorsunuz sonuçta. Hak gelip batıl zail oluncaya kadar biraz daha diş sıkılır, hepimiz yatıyoruz zaten, yatarken yatılır. Pekiyi nasıl gelecek? Hak diyorum. 'Cumhuriyet tarihinin en önemli' seçimleriyle iktidar değişebilir meselâ? Eğlenmiyorum, her kim icat ettiyse, sonsuza kadar her zaman bir önümüzdekinin 'en önemli' olmasını gayet yaratıcı buluyorum ayrıca; sadece bıktırıcı biraz. Yahut iktidar değişmedi diyelim, seçmen sizinle aynı görüşte değil; yine de haklar rejimimizin bütünleşmiş sayıldığı müktesebatın kurumsal basıncına (Avrupa Konseyi deniyor) direnmekten vazgeçebilir meselâ mevcut iktidar. İlginç ama her ikisi de mümkün gerçek hayatta, oldu daha önce ve tekrar olabilir. Zaten kategoriler gerçeğe benzer yahut gerçekle uyum içinde olmalıdır ki gerçeğe dönüşebilsin ancak bu benzerlik hâlihazırda 'gerçekliğe kayıt edildikleri' anlamına gelmez.
"İsteğiniz buysa, biz gerçekleştiğini varsayalım. Politika ve Aşkı tutku üzerinden konuşmaya kalkınca, hukuka gereksiz bir normatif aseksüalite yahut nesnellik yüklemiş olduk. Oysa sizin Aşk yerine mazbut bir evlilik peşinde olmanız onun tutkuları bulunmadığı anlamına gelmez. Devlet'in hukuk üzerinden böyle soğuk bir itibara kavuşması büyük tehlike arz eder emin olun onun da kendi tutkuları vardır ve 'normatif nesnellik miti' sadece kurban içindir. Nötr arabulucu-koruyucu devlet, kurbanın hayal gücünden ibarettir.
Toplantı ve gösteri suçu
"Hâlâ yanlış anlaşılmaktan çekiniyorum, öyle tescilli norm düşmanı değilim. Tutkudan yahut devrimcilikten kastım normun ihlal edilmesine yönelmiş bir şehvet değil; beş yıldır hapiste tutulmakla beraber bireysel suç makinesi filan da sayılmam. Zaten eğer sadece ihlalden duyulan tatmin için yapılmamışsa (kleptomani, emre itaatsizlik, gece gidip çime basma gibi) kimse kendi eylemini suç olarak deneyimleyemez.
"Yasanın ihlalini, normdan sapmayı, yani 'suç' olarak tanımlandığı sürece yasaya aykırı olanı kutsamak faydasızdır. Norm, zaten her şeyin üzerine aynılık damgası basarak değil, fakat belli bir düzeyde ihlale müsaade ederek hükmeder. O bizzat izin vermeden, ihlal –bile– edilemez. İster bin kişi ister üç kişi toplanın, bağırın çağırın, bilge yargıcın da pek beğendiği üzere polis gelip götürmüyorsa toplantı ve gösteri suçu işleyemezsiniz. Normdan sapılması, onun gücüne halel getirmeyeceği gibi gücüne güç katar. Velhasıl mesele 'hukuk' ise, ne uyarak ne ihlal ederek, egemen ideolojinin kapanından kurtulunabilir.
"Benim sorunum daha ziyade, devletin 'kendinde' normatif itibarıyla: 'Ne kadar güçlü olursa olsun ya da hukuksal aygıtları ne kadar etkileyici, sofistike görünürse görünsün devlet, kendinde ve kendisi sayesinde mutlak olarak hiçbir normatif değere veya yüceliğe sahip değildir.'"