Tom Cruise denince akıllara Hollywood 'un en yüksek ücretini alan aktörü geliyor. Oysa bundan 43 yıl önce Thomas Cruise Mapother IV adıyla dünyaya geldiğinde koşullar tamamen başkaydı. Parası, gücü ve ünlü arkadaşları yoktu. Hayattaki tek dayanak noktası, iyi niyetli bir kadın olan biricik annesi Mary Lee'ydi. Oğlunun sıradan bir insan olmaması için her şeyi yapmaya kesin kararlıydı. "Değişmelisin oğlum"diyordu sürekli olarak...
Tom Cruise, işte bu yüzden değişimden korkmuyor. Hatta değişmemekte inat edenleri anlamadığını itiraf ediyor.
Cruise ulaştığı başarının temelinde çalışmasının yanı sıra, Scientology Kilisesi var. 20'li yaşlarındayken bağlandığı bu muhalif din sayesinde, kendi hayatının sürücü koltuğunu ele geçirdiğini açık yüreklilikle ifade ediyor.
Kendi hayatının sürücü koltuğuna oturduktan sonra bunun avantajlarını yakalamaya başladı. 2001 yılında boşandığı eski eşi Nicole Kidman'la ortak karar vererek Isabella ve Connor adlı iki çocuğu evlat edindiler. Bugün Isabella 12 yaşında, Connor ise 10 yaşında...
Bugünlerde "War of the Worlds - Dünyalar Savaşı" ile tekrar zirveye çıkan ünlü aktörle Los Angeles'te yaptığımız söyleşiyi aşağıda bulabilirsiniz.
" Yıllardan beri hep 'vermek'ten söz ediyorsunuz. İnsanlara bir şeyler vermenin şükran borcunuz olduğunu söylüyorsunuz. "
"Çocukluğumdan beri böyle gördüm. Küçükken bakımevlerine gidip hasta bakıcılık yapardım. Sokakta insanların karşıdan karşıya geçmesine yardım ettim. Yardım edebilmeyi hep istedim. Bugün maddi gücüm var ve istediğim yardımı yapabiliyorum. Zaten hayat birbirimize yardım etmek değil midir?"
"Yoksullukla geçen çocukluk yıllarınızda birilerinin çıkıp size de yardım etmesini istemiş olmalısınız. "
"Birbirimize yardımcı olduk. Zorluklarla karşılaşınca iki seçeneğiniz vardır. Hayata ya negatif, ya da pozitif bakarsınız. İkincisi gelişmeyi getirir. Şahsen ben daima, 'Nasıl daha iyi olabilirim?' şeklinde düşünmeyi tercih ettim."
"Kız kardeşlerinize her zaman yakın oldunuz mu?"
"Her zaman...Kadınlar ve kızlardan oluşan bir aile içinde büyüyünce hayatı onların bakış açısından görmeyi öğrendim. Kız kardeşlerimden birisi sevgilisiyle sorunlar yaşayınca onun nasıl kırıldığını, üzüldüğünü gördüm. Böylece kadınların bakış açısını anladım."
"Kadınlara karşı gerçekten saygılısınız. Kadınların en çok hangi özelliğini seviyorsunuz?"
"Güzel kokuyorlar(Kahkahalar). Güzel görünüyorlar. Kadınları seviyorum."
"Anneniz katı bir kadın mıydı? Çalışmanız için size baskı yaptı mı?"
"Asla yapmadı. Hiç paramız yoktu ama öyle mutluyduk ki anlatamam. Parasız günlerimiz de güzeldi. Ben kendi isteğimle çalışır, para kazanırdım. Zaten çocuklarının çalışmasına izin vermeyen aileleri karşıyım. Çalışmayı her zaman sevdim. Kendi paramı kazanmak güzeldi. Anneme ve kız kardeşlerime bir şeyler aldığımda büyük gurur duyardım."
"Babanızla ölümünden önce barıştınız. O gün neler hissettiniz?"
"Ölümünden hemen önce gördüm. Scientology sayesinde edindiğim bilgiler ışığında onu anlayabildim. Daha doğrusu Scientology babamı anlayabilmeme yardımcı oldu."
"Babanızı affettiniz mi?"
"Onu anlayabildim diyorum. Bu onu affettiğim anlamına gelmez. Anlayabilmek affetmekten daha önemlidir."
"Bu adam ailesini terk etmişti. Son noktada özür diledi mi?"
"İnsanları bulunduğu pozisyona göre değerlendirmek gerekir. Bizim gibi bir aileyle beraber olamadığı için aslında o kaybetti. Aile olmanın güzelliğini kaçırdı. Bizi annem büyüttü. Bardağın her zaman dolu tarafını gördü. Bizden daha kötü durumda olan insanların da olduğunu söylerdi. Bu yüzden babamdan bir özür bile beklemedim. Barışırken sadece anlamak istedim. Şimdi daha iyi anlıyorum."
"Köken olarak Katoliktiniz..."
"Başlangıçta episkopalisttim. Sonra ateist oldum. Katolik oluşum daha sonradır."
"Peki, Scientology bu dinlerden farklı olarak ne öneriyor?"
"Öncelikle Baptist Scientologlar vardır, sonra Hristiyan Scientologlar gelir. Scintelogoy aslında din felsefesi üzerinde uygulanmıştır. Gündelik yaşamda kullanabileceğiniz çeşitli beceriler öğrenirsiniz. Örneğin bana kendimi daha anlayabilme becerisini verdi. İşime daha tutkuyla sarıldım. İnsanlara yardım edebilmeyi her zaman istemiştim, bunu en iyi şekilde yapabilmemi sağladı. Çocuklarımı büyütmeme, onları daha iyi anlayabilmeme yardımcı oldu. Çocukken iki satır yazıyı okumakta zorluk çekerken, bugün uçak kullanabilecek düzeye erişmemi sağladı."
"Çocukken size disleksia teşhisi konulmuş, doğru mu?"
"Evet ama üstüme alınmadım. Biraz büyüyünce hızlı okuma çalışması yaptım. Bu konudaki uzmanlarla çalışma yaptım. Sonuçta o duvarı aşmayı başardım. Bu konuyu fazla da dert etmedim. Sadece öfkelendiğim bir konu vardı. Bende okuma problemi olduğu belliydi. Onlardan sadece tanımlama duyuyordum. Bende disleksia olduğunu söylüyorlardı ama, çözüm getiren yoktu. Oysa ben onlara 'Bende niçin bu problem var? Çözmek için ne yapabilirim?' diye sormak istiyordum. Neden olduğunu söyleyen olmadığı gibi çözüm öneren de yoktu."
"Sizi tedavi etmek istediler mi?"
"Evet. Annem bunu duyunca onları öldürmek istedi. 'Asla izin vermem' diye bağırdı. O yıllarda şimdiye kıyasla daha baskılı bir ortam vardı. Bugünkü durum ise tamamen farklı. İstem dışı ilaç kullanımının günümüzde artık yasal yollardan yapılabilmesi gibi bir şey..."
"Her şey ne zaman değişmeye başladı?"
"20'li yaşlarımdayken temel scientology kurslarına gitmeye başladım. O andan itibaren aradığım cevabı artık bulduğumu fark ettim. Artık okuyabiliyordum."
"Bu sizin için önemli bir ders olmalı.Peki, çocuklarınızın hayatta en çok neyi öğrenmesini istiyorsunuz?"
"Onlara mümkün olan her şeyi anlattım. Kendileri için gerekli olduğunu anlamadıkları sürece, onlara bir şeyler verseniz de anlamı olmaz. Öncelikle bunların gerekli olduğunu anlamalılar. Küçük yaşlarından itibaren onlara önce yüzmeyi, sonra bisiklete ve ata binmeyi, dağcılığı öğrettim. Her gün yeni bir şeyler öğrenerek kendilerine güven duymayı, bütünlük duygusuna ulaşmayı, tutkuyu ve anlayışlı olmayı öğretmek çok önemliydi."
"Nedense hep fiziksel şeylerin öğrenilmesini vurguluyorsunuz. "
"Fiziksel veya beyinsel... Sonuçta ikisini birbirinden ayıramazsınız."
"Kendinizi güçlü ve başarılı bir ebeveyn olarak görüyor musunuz?"
"Elbette... Çok iyi bir babayım ben... Her şeyi çocuklarım için yapıyorum. Onlar gerçekten mutlu... Çocukken benim yapmayı isteyip de yapamadığım her şeyi yapıyorlar."
"Dünya üzerindeki en yakışıklı erkeklerden birisiniz. Aynı zamanda da çok başarılı bir film yıldızısınız. Böyle bir durumda egonuzu kontrol altında tutabiliyor musunuz?"
"Aslında kendimden çok, çocuklarımı düşünürüm. Yeterli bir baba mıyım? Onların daha iyi yaşaması için neler yapabilirim? Arkadaşlarıma ve aileme yardım etmek için daha fazla ne yapabilirim? Gece yatağıma yattığımda düşündüğüm şeyler bunlardır."
"Peki, şimdi konuyu değiştirip başka bir soru sorayım. 'Risky Business' filmindeki o sahneyi biliyorsunuz değil mi?"
"Hangisini?"
"Yapmayın. İç çamaşırlı sahneniz..."
"Oh tamam anladım, iç çamaşırlı sahne..."
"O sahnede iç çamaşırlarınızla gitar çalıyordunuz. Evde yalnızken sırf eğlence olsun diye böyle bir şey yaptığınız olur mu?"
"Evet, elbette yaparım. Hala müzik çalıyorum. Niye yapmayayım?"
"Başka bir derin soru: Tom Cruise'un bir e-mail adresi var mı?"
"Tanrım, yine o soru... E-mail adresim yok. 'Mission: Impossible'ı çekerken setteki herkes e-mail adresi kullanıyordu. Bana da bir tane aldılar. Ertesi gün 50 tane mesaj geldi. Şimdi bakın, bana bir telefon geldiğinde onu mutlaka ben de aramalıyım. Karşılık olarak aramazsam kabalık olur. Tanrım, tam 50 tane e-mail vardı ve bazılarında sadece 'Merhaba, nasılsınız?' diye yazıyordu. Bu kadar çok e-mail ile başa çıkmam imkansız. Ben bir babayım, film prodüksiyonu yapıyorum, çok çalışıyorum. Oturup da 50 tane e-mail yazacak zamanım yok."
"Birçokları e-mailleri ihmal ediyor ve cevap vermiyorlar..."
"Ben bunu yapamam. Çözüm bulamayınca, 'Tamam, e-mail adresini iptal edin' dedim."
"Biraz yavaşlamayı, daha az çalışmayı düşünüyor musunuz?"
"İşimi çok seviyorum. İşler ve çocuklar hayatımın parçalarıdır. Kimi zaman gerginleştiğim anlar olur ama işimi hiçbir şeye değişmem. Her şeyden önce kendimden sorumlu olduğumun bilincindeyim. Bazı insanların, 'Ben bunu yapamam çünkü...' şeklinde cümleler kurup işleri yapmamak için bahane ürettiğini görüyorum. Böyle bir şeye inanmıyorum. Eğer günün birinde onlarla aynı fikirde olursam ve bahaneler üretmeye başlarsam ölmüşüm demektir."
"Peki, 'War of the Worlds'te oynadıktan sonra uzaylı varlıklara inanıyor musunuz?"
"Evet. Başımızı gökyüzüne kaldırınca kocaman bir evren görüyoruz. Bu kadar büyük bir evrende sadece bizlerin olduğunu, başka hiçbir canlının olmadığını düşünmek bence küstahlık olur."
"Korktuğunuz herhangi bir şey var mı?"
"Hayır."(MG/AD)
* Meg Grant, Reader's Digest dergisi, Haziran 2005