Barış hareketinin sözcüsüsün kaç zamandır...Bunu sen mi istedin, yoksa başkaları mı?
Denk geldi. Ben daha savaş adımları ilk atılmaya başlandığında "birileri bir şey yapmalı. Ben bir şey yapmalıyım, Sokaklara çıkmalıyız," diyordum kendi kendime. Daha sonra savaşın gerçekliği yavaş yavaş artarak hissedilmeye başlandı, l Aralık'ta Çağlayan'daki miting öncesinde herkesten ses istediler.
Ersin Salman Radyo 92.3'te yayımlanması için değişik kişilerden savaşa karşı kısa demeçler istiyordu. Ben de olur dedim, îlişkimiz böyle başladı. Koordinasyon toplantılarına katıldım. Arkadaşlarımızı da elimizden geldiği kadar katmaya çalıştık, giderek daha çok sorumluluk yüklendim...
Bu girişim şimdiye kadar sokağa çıkmayan çevreleri sokağa çıkartmayı başardı. Senin de içlerinde olduğun sanatçılar sinema ve tiyatro oyuncuları arasında nasıl bir hava esiyor?
Ben aslında bir dernek vasıtasıyla girmedim harekete. Çağdaş Sinema Oyuncuları Demeği'nin (ÇASOD) "Irak'ta Savaşa Hayır Koordinasyonu"nda yer aldığını sonradan öğrendim. "Abi herkes gelsin" denince, ben de geldim. Tanıdığım arkadaşlar, gençler de işin içinde olmak istediler. Geldiler.. Bunun sorumluluğunu hisseden herkesin gelmesi gerekiyordu.
Yeni kuşak sanatçıların bu süreçte toplumsal mücadeleye ilgilerinin arttığından söz edebilir miyiz?
Son yıllarda genel olarak dünyada toplumsal mücadele en zayıf dönemlerinden birini yaşıyordu. Aslında savaş karşıtı hareket başlamadan önce dünya çok sakindi. Sokaklar sakindi. Belki şimdi daha oynak, hareketli bir dönem başlıyor. Savaş daha başlamadan bu kadar güçlü bir savaş karşın hareketin gerçekleştiği de çok görülmüş değil.
Benim, kuşağıma gelince pek çokları inanmasalar da, ben, belki hepsine değil ama benim kuşağıma inanmıyorum.îşin doğrusu, ben kendim başka türlü büyümüş olabilirim ama biz bir kuşak olarak böyle büyümedik. Başka adamların iktidarında şekillendik hepimiz. Bize başka şeyler öğretildi... .
Ama şimdi başka bir hava esiyor, insanlar sorumluluklarının farkına varıyor. Eskiden farklı olarak, insanlar ait oldukları, örgütlerin, grupların demeklerin çağrısıyla değil ama o an, kendi. sorumluluklarım hissederek toplumsal muhalefete katılıyorlar.
Kendini bir kuşağa ait hissediyor musun?
Şimdi kendimize böyle diyemeyiz bence. Kendimizin bir kuşak olduğunu söyleyebilmek için de çok erken. Belki 20 yıl, 30 yıl sonra, eğer gerçekten böyle adlandırılmayı hak edecek bir bayat sürmüşsek, geçmişin değerlerinden farklı değerleri gerçekleştirmiş ayrı bir kuşak olarak bizden söz edeceklerdir.
Gerçi bizler çok farklı bir iklimde yetişiyoruz, örneğin gözümüzü elektronikle açıyoruz, bilgisayarlarla büyüyoruz falan. Ama sanmıyorum bize de "98 kuşağı" densin ileride. Nasıl "78 kuşağı" diye bir şey yoksa ya da ancak zorlanarak denebilirse bu, 98 kuşağından da sanmıyorum, söz edebilelim. O anlamda bir tek 68 kuşağından söze edebiliriz hala. O başka bir şey...
Senin savaş karşıtı etkinliklerde sözcülük üstlenmen ister istemez aktör olarak edindiğin popülariteyle de ilgiliydi. Bir TV dizişi kahramanı imgesiyle gerçek kişiliğin arasındaki mesafe burada bir sorun oldu mu?
TV tuhaf bir iş. Bir dizide bir rolü uzun süre canlandırınca üç kişiliğiniz oluyor. Sizin gerçek kişiliğiniz, canlandırdığınız karakter ve TV'de bu karaktere ilişkin olarak kendisiyle söyleşilen kişi...
Orada, o diziler çekilirken başka türlü bir olay oluyor oysa. Ben orada kendi isimden başka bir iş yapmıyorum . Ama dışarıda sizle ilgili bir önyargı oluyor tabii. Genellikle olumlu bir önyargı bu. Ama bazen de "şu yaptığı işe bak" denilen türden bir önyargı. Zorluklar oluyor." Ama olacak. Bu işi yapıyorsan olacak...
İstediğin işleri yapabiliyor musun ?
TV başka bir yer. Orada "istediğin iş" olmaz. îş olur yaparsın. Her işçi gibi. Ama hiç keyif almadığım bir iş yapmadım. Gene de "yapmayı istediğin iş" dersen...Çoook var. Mesela bir klasik müzik festivali var yapmak istediğim, tiyatro projesi var, sinema projesi var.. Zaten şu anda çıkmakta olan "Andante" dergisi var, uğraştığım kendi yaptığım severek isteyerek yaptığım bir iş bu
Şimdi neler yapıyorsun?
Müjdat Gezen Sanat Merkezi'nde hazırlık sınıflarına sahne dersi veriyorum. Yeditepe Üniversitesinde Yüksek Lisans yapıyorum. Tezime geçeceğim bu yıl. Tezimin daha ne olacağını bilmiyorum. Tezin bir cümlesi olmalı. O cümleyi arıyorum. Tez insanın hayatı boyunca devam edeceği bir serüvenin başlangıcı. Bazen o tezler dünya tarihim etkiliyorlar. Ama, üniversitelerde tez başka bir şey olmuş. "Doçentlik yolunda bir aşama olarak bir tezimiz olsun," diye yapılıyor çoğu zaman.
Radyo 92.3' te canlı müzik programı yapıyoruz. Dizi bitti artık dizi yapmıyorum. Okumaya başlayacağım. Üç aydır okuduğum kitaplar var. Bir kitap üç ayda okunur mu? Bu hareketlilik içinde bitmiyor bir türlü. O yüzden "bir okuma izni" istiyorum. Okumak istediğim şeyleri okuyacağım Dört beş ay..
Siyasal coğrafyada neresinde hissediyorsun kendini?
Dünyada bu coğrafya da çok tuhaf şimdi. Mesela İngiltere'de Tony Blair işçi Partisi'nin başbakanı, İşçi Partisi! Lafı bile çok simgesel anlamlar taşıyor. Ama Tony Blair'in işçi ile ne ilgisi olabilir ki. Türkiye'de de herkes merkez sağda ve sağda çok güzel buluşuyor yani. Solun anlamı kaydı. Kavramlar başka anlamlarla doldurulmaya başladı. Sol siyasetin anlamı ne şu anda? Sosyalist ne demek? Sağa karşı olan mı ya da ne? Ben bu anlamda her şeyin ekseninin kaymış olduğunu düşünüyorum. Bu anlamda bir "sol" ve "sağ" ben göremiyorum.
Ya derin toplumsal eşitsizlikler?
Evet, şöyle bir sol var. Tamam, başka türlü bir sol inisiyatif var. Sivil bir inisiyatif olarak, küreselleşmeye karşı bir hareket olarak bir sol var. Evet, sol bu! Porto Alegre'de sol var. Uluslararası kapitalist kurumlara karşı hareket halinde olan bir sol var. Ancak bu da eskiden olduğu gibi yekpare olmayacak artık, îçlerinde Katolikler de var, eşcinseller de var, çevreciler de var.
Bir sosyal muhalefet olarak gelişen bir sol bu. Sosyal adaletsizliğe karşı bir hareket olarak sol var..Ben kendimi burada görüyorum. Demin söylediğim, siyasal olarak kurumsallaşmış, anlamı kaymış olan çerçeveyle ilgiliydi. Bu dediğim anlamda elbette sol devam ede gelen bir hareket...
Sosyalizm kapitalizmi izlemesi kaçınılmaz olan bir gelecekti bizim için. Senin, sizin için nasıl?
Evet, ben onu çok iyi biliyorum. Bir ara Deniz Gezmiş'i oynamam söz konuşu olmuştu. Oturup çalışmıştım o dönemi. Orada şunu anlamıştım: Bugünden bakarak o gün anlaşılamaz! Bugünün değerleriyle baktığında her şey anlamsız görünebilir. Diyebilirler ki, "ya olacak iş mi, bunların dediği?" Ama, ben şunu anlamıştım: Ben nasıl bugünden biliyorsam lisans tezimi bir sene sonra vereceğim!, siz de aynı öyle biliyormuşsunuz ki, bir sene sonra devrim olacak! înanıyormuşsunuz değil. Biliyormuşsunuz. Oradan baktığım zaman bunu çok iyi anlamıştım.