Bu başlık altında hazırlanan raporlara göre halen; dünyadaki 2 çocuktan 1'isinin şiddete maruz kaldığı, dünya üzerinde 20 milyona yakın çocuğun çatışmalar yüzünden mülteci durumda olduğu, geçen 10 yıl içerisinde 2 milyona yakın çocuğun çatışma ortamlarında öldürüldüğü, 6 milyona yakın fiziki sakatlığın oluştuğu ve yaklaşık 90 ülkede 60 milyona yakın çocuğun kara mayınlarının tehdidi altında bulunduğu bilinmektedir.
Öte yandan bugünkü "uygar" dünyanın 85'ten fazla ülkesinde çocukların askere alındığı ve 35'e yakın ülkede 300 bin civarında çocuğun hâlâ hükümet ya da muhalif gruplar adına pek çoğunun ön saflarda asker olarak savaştığı, bazılarının ise casus, haberci, nöbetçi, hamal, hizmetçi veya seks kölesi olarak kullanıldığı utanılması gereken bir gerçektir.
Ve ne ilginçtir ki; son 45 yılda savaşan devletlerin sayısının yaygın olarak arttığı, bu savaşların da daha çok üçüncü dünya ülkelerinde olduğu görülmektedir. Son 45 yılda yaşanan savaşların, 18 ve 19. yüzyıldaki savaşlara kıyasla, teknolojinin katkısıyla geliştirilen "akıllı bombalar" sayesinde daha çok sivili öldürdüğü bilinmektedir. Örneğin; 2. Dünya savaşında sivil ölümler toplam ölümlerin üçte ikisini oluştururken, 1980'lerin sonunda sivil kayıpların toplam kayıplara oranı yüzde 90'ına çıkmıştır.
Çatışmaların travma nedeni ile doğrudan öldürücü etkisi yüzde 5 iken, geri kalan ölümler açlık ve hastalık nedeniyle olmaktadır. Bir adet denizaltının maliyeti ile dünyadaki tüm çocukları aşılamak mümkünken, bir bomba ile onları öldürmek; insanlığın üçüncü bin yılda ulaştığı "uygarlık" düzeyini göstermektedir.
Çatışma ortamlarında yaşayan çocuklara karşı işkence ve tecavüz uygulamaları da yaygındır. Özellikle etnik kökenli çatışmalarda sıklıkla uygulanmaktadır. Örneğin; Ruanda'da ki soykırımda 8 yaşından büyük her kıza tecavüz edilmiştir.
"Savaşa neden, insan ilişkileri değil, eşya ilişkileridir" diyor J.J. Rousseau. Kanımızca dünya insanlığı, savaşların olmadığı bir dünyaya ulaşmak istiyorsa "çıkar ilişkileri"ni sorgulamalı, günümüz dünyasının aksine para karşısında insanı, rekabet karşısında dayanışmayı egemen kılmalıdır.
Kanımızca "uygarlık", Tomahawk'larla, Patriot'larla, Scud'larla, hayalet uçaklarıyla, atom bombalarıyla tanışmak değil; Guernica'larla, "Savaş ve Barış"larla, "Silahlara Veda"larla tanışmaktır.
Kanımızca "uygarlık", pastadan pay kapabilmek için "ölümcül denklem"lere ortak olmaya çalışmak ya da dünyayı kana bulayan emperyal bir gücün hizmetine soyunmak değil; dünya insanlığının bir parçası olduğunu yüreğinde hissederek, yel değirmenlerine karşı birer "yitik savaşçı" olarak saldırabilmeyi göze alabilmektir.
Kanımızca "uygarlık", Türk, Arap, Çerkez, Abhaz, Kürt, Laz, Ermeni, Rum, Hıristiyan, Musevi, Müslüman,.. çocuklarının gözüne utanmadan bakabilmektir. "Dünyada barışı sağlamak isterseniz politikacıları öldürün elverir, halklar birbiriyle anlaşır" diyen Bernard Shaw'ı duyabilmektir "uygarlık".
"Artık havalar iyice soğudu. Kuş sesleri duyulmaz oldu. Şimdi yalnızca, anasını ya da babasını, kardeşini yitiren çocukların ağlamaları duyulabiliyor. Bizler, bir ülkesi ve umudu olmayan çocuklarız."
Bu sözler Eski Yugoslavya'da savaşı yaşamış, son onbeş yılda savaş yüzünden yaşamını, sağlığını, anne/babasını ve umudunu yitirmiş milyonlarca çocuktan birine, Dunja'ya ait.
Sözler ne kadar tanıdık değil mi?
Ama sormak gerekli o zaman: Ne yaptık Dunja'lar için... (BB)
* Kemal Bakır, Prof. Dr, Gaziantep - Kilis Tabip Odası Yönetim Kurulu Başkanı