Demokrasi İçin Birlik (DİB), Türkiye'nin, Ermenistan ve Azerbaycan arasında geçici ateşkese karşın süren çatışmalar konusundaki tutumunu eleştirdi. Sadece barıştır, halkların geleceğini aydınlatan" başlıklı açıklamada, "Savaş kışkırtıcılığı ve milliyetçiliğin yükseltilmesi yalnızca iktidarın siyasi ihtiyaçlarını karşılıyor. Çünkü, iktidar, grev yasaklamalarıyla yüzbinlerce işçinin grev ve pazarlık hakkını elinden alıyor, şeyhleri, tarikatları devlet protokolüyle ağırlıyor. İktidarın siyasi aracı haline gelen Diyanet İşleri Başkanlığı'nın bütçesini; yurttaşların eğitim, sağlık, barınma, beslenme gibi hayati ihtiyaçlarını umursamadan, yedi bakanlığın bütçesinin üstüne çıkarıyor, ülkenin kaynaklarını Saray'a aktarıyor. Savaş kışkırtıcılığıyla üstü örtülmeye çalışılan hakikatler bunlar" dedi.
DİB'in açıklaması şöyle:
"Azerbaycan ve Ermenistan arasında can kayıplarına yol açan çatışmalar geçici ateşkese rağmen sürüyor. Tek adam rejimi ise bu gerilim ve çatışmayı ilk günden beri milliyetçiliği kışkırtarak tabanını pekiştirmek için kullanıyor.
Gün geçtikçe ağırlaşan ekonomik kriz, işsizlik ve yoksulluk karşısında iktidar baskıları artırarak, tarikatlara kol kanat gererek, milliyetçiliği kışkırtarak ayakta kalmaya çalışıyor. Sürdürülen saldırgan, yayılmacı dış politika hem kendi tabanını pekiştirmek hem de muhalefeti bölmek için kullanışlı bir araç.
Azerbaycan-Ermenistan çatışmasında, Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı (AGİT) Minsk Grubu üyesi olarak Türkiye'nin barışçıl çözümden ve tarafların anlaşmasından yana olması gerekirken, iktidar, ırkçı güdülerle ve içerdeki siyasi ihtiyaçlarını gözeterek insanları ve kentleri yakan bu ateşe benzin döküyor.
Kıbrıs seçimleri öncesi, 46 yıldan beri kapalı olan Maraş şehrinin Kuzey Kıbrıs Cumhurbaşkanı Mustafa Akıncı'nın bilgisi dışında halka açılarak, tek adam rejiminin desteklediği adaya avantaj sağlanması, dış politikada sürdürülen tutumun boyutlarını gösteren bir diğer vahim örnek.
"Kışkırtılan milliyetçilik, Ermenileri hedef haline getiriyor"
İçerde kışkırtılan milliyetçi çığırtkanlık, Ermeni yurttaşlara yönelik bir tehdide dönüştü. Ermeni yurttaşlar ırkçı saldırıların hedefi haline getirildi.
Ateşkes ilan edilmesi ve barışçıl çözümden yana tutum alınmasını öneren Halkların Demokratik Partisi (HDP) ve HDP'nin Ermeni kökenli Diyarbakır milletvekili Garo Paylan, Avrasya Stratejik Araştırmalar Merkezi (ASAM) tarafından gazete ilanlarıyla hain ilan edildi. Kullanılan nefret söylemlerinin yarattığı acı sonuçlar hâlâ hafızalardayken bütün yurttaşların güvenliğinden sorumlu olması gereken devlet, ırkçı saldırılara zemin hazırlıyor.
Savaştan; yalnız insanlar, kentler değil, tüm canlılara ait olan doğa da zarar görüyor. Savaş, gerici bölge devletlerinden, emperyalistlerden, savaş tacirlerinden başka kimsenin yararına değil. Ermenistan'da ve Azerbaycan'da kentler ateş altında, asker olarak gencecik insanlar hayatlarını kaybediyor. Sorunun barışçıl şekilde çözülmesi mümkün.
"Demokrasi güçlerine düşen, barışçıl çözümü savunmak"
Savaş kışkırtıcılığı ve milliyetçiliğin yükseltilmesi yalnızca iktidarın siyasi ihtiyaçlarını karşılıyor. Çünkü, iktidar, grev yasaklamalarıyla yüzbinlerce işçinin grev ve pazarlık hakkını elinden alıyor, şeyhleri, tarikatları devlet protokolüyle ağırlıyor. İktidarın siyasi aracı haline gelen Diyanet İşleri Başkanlığı'nın bütçesini; yurttaşların eğitim, sağlık, barınma, beslenme gibi hayati ihtiyaçlarını umursamadan, yedi bakanlığın bütçesinin üstüne çıkarıyor, ülkenin kaynaklarını Saray'a aktarıyor. Savaş kışkırtıcılığıyla üstü örtülmeye çalışılan hakikatler bunlar.
Türkiye'de Meclis içindeki ve dışındaki demokrasi güçlerine düşen görev, bu hakikatleri dile getirmek, iktidarın milliyetçi ve saldırgan dış politikasına karşı çıkmak, sorunların barışçıl çözümünü savunmaktır.
Şurası apaçık, demokrasiyi ve yaşamsal haklarımızı korumanın yolu kayıtsız şartsız barıştan yana olmaktan geçiyor.
(DŞ)