Sabah oturumları 10.00'da, ikinci oturumlar 14.30'da ve son oturumlarsa 18.00'de başlıyordu. Her bir oturum için ayrılan süre üç saatti. Bu durumda Forum süresince en iyi olasılıkla yedi seminer baştan sona izlenebiliyor.
Forum, eski Atina havaalanının Olimpiyatlar sırasında Olimpiyat Köyüne dönüştürülmüş binalarında yapıldı. Şehirden yaklaşık 45 dakika uzaklıktaki Forum Merkezi'ne, üç gün boyunca 10 bin kişi seminerleri izlemek üzere geldi. Genel olarak çok geniş katılımlı ve çok büyük bir organizasyon olduğunu söylenebilir.
Miting gerçekçi bir tanımlamayla görkemliydi
Forum, 6 Mayıs cumartesi günü, görkemli "ABD Irak'tan defol, İran'dan elini çek" mitingiyle sona erdi. Rivayet muhtelif olmakla birlikte elimizdeki bilgiler, 40 bin kişinin katıldığı, yedi kilometrelik bir uluslararası yürüyüşçüler kortejinin oluştuğu ve Atina'nın merkezindeki Alexandras, Soutsou, Vas.Sofia, Venizelou olmak üzere dört bulvarı kat ettiğimizdi.
Yaklaşık 10 kilometre uzunluğundaki bu parkur, Mecidiyeköy-Tünel hattının iki katı kadar bir uzunluğa karşılık geliyor diyebiliriz. Miting gerçekçi bir tanımlamayla "görkemli"ydi. Her şeyden önce küresel, evrensel, enternasyonalist, uluslararası bir eylemdi.
Adına ne dersek diyelim, farklı dillerde ama aynı hedefe yönelik sloganların birbirine karıştığı, kimin başlattığı, kimde başlayıp kimde bittiği anlaşılmayan, hararetli bir magma içinde erimiş gibiydik.
Sloganların kardeşliği
Mitinglerde attığımız sloganların birden bire, İngilizce'sini, İtalyanca'sını, Yunanca'sını, İspanyolca'sını atar ve yürekten hisseder bulduk kendimizi.
"Kato taheria apto Iran", "Kanenas fantaros sto Afganistan"(İran'da savaşa karşıyız, Afganistan'da tek bir asker istemiyoruz)
"Le,le efteria, lefteriastan Palestini" (Ö Ö özgürlük Filistin'e özgürlük)
"Emis Anticapitalista" (Hepimiz antikapitalistiz)
"Mia mono lisi epanastasi" (Tek yol devrim)
"George Bush terorista, Tony Blair terorista" (Bush ve Blair teröristtir)
"Avanti Popolo con la bandiera rossa" (Halk ileri kızıl bayrakla)
"Power, power to the people, people get the power, can you feel it?" (İktidar, halk iktidara, halk iktidarı ele geçirdi, duyuyor musun?)
En dramatik an ise, Amerika Birleşik Devletleri (ABD) büyükelçiliği önünden geçerken, parmaklarımızla elçiliği gösterip "George Bush terorisyta" dememizdi. Başka coğrafyalarda aramaya gerek yoktu, "1 numaralı terörist"in adresi belliydi.
Savaş, haklar, demokrasi ve kirlilik
Atina Sosyal Forumu'nun ana teması; "Savaş değil barış, kâr değil halk" başlığıyla da anıldı. Aslında Forum tek bir tematikte işlenebilir: Savaş, haklar, demokrasi ve kirlilik. Çünkü her biri birbirinin bileşeni. Biri varsa diğeri de var, biri eksikse diğeri de eksik. Hakların yurttaşın elinden alındığı, demokrasinin olmadığı yerde savaş ve her türden kirlilik olmaz mı?
Katıldığım ilk oturumda "Hareketin Geleceği" tartışıldı. Gençlerin, kadınların istemlerinden, sürdürülebilirlikten, politik güç boşluğundan, bireyin mahremiyeti üzerinde yaratılan baskılardan, özgürlük kısıtlamasından, engellenmesinden, uzun dönemli amaçlardan söz edildi. Sosyal Forumların bilgi arşivi olduğu, deneyim biriktirdiği, başka örgütlere karşı güç biriktirildiğinden ve harekete duyulan güvenden vurgular yapıldı.
İkinci oturumda "Teröre Karşı Savaş, Yeni Düşmanlar ve İnsan Hakları" konuşuldu. Tarık Ali, ABD'nin, halkları ve onun sahip olduğu hakları değerlendirirken uyguladığı çifte standardı çarpıcı biçimde örnekleri ile ve hiciv dolu bir şekilde anlattı.
Takip ettiğim bir diğer oturumun başlığı "Büyüme mi büyümeme mi? Hangi kalkınma için hangi üretim? Yerel mücadelelerden küresel alternatiflere" konuluydu.
Büyümenin her zaman gelişme anlamına gelmediği, üretimin artmasının herkesin refahını arttırdığının koca bir yalan olduğu, yaşam kalitesinin yükseltilmesi için farklı alternatiflerin olduğu, üretimin arttırılmasının sosyal ve toplumsal sorunları çözmediği, "ne üretmemiz ve nerede üretmemiz" gerektiğini işçilerin ve o bölgelerde oturan halkın vermesi gerektiği, insanın her türlü maldan daha değerli olduğu ve insanlığın merkezi olduğundan bahsedildi.
Gelecek hakkında karar vermenin insanların hakkının olduğu, ekonominin insanın iyiliği için işleyen bir mekanizma olması gerektiği, bir işçinin yalnızca üreten kişi değil politik tercihleri, sosyal aktivitesi, seçimleri, kapasite arttırma, kararlara katılma arzusu olan bir bütün olduğu ve gelişmek isteyen bir tüketici olduğuna vurgu yapıldı.
İtalya'da kişi borçları, kurum borçları ve devlet borçlarının toplamının, İtalya'da yaratılan Gayri Safi Milli Hasıla (GSMH) 3, ABD'de iki katı olduğu ve bu ülkelerin geleceklerinin borç ipoteği altında olduğu anlatıldı.
Pirelli'de işe başlarken refah içinde olan işçilerin emekli olmalarına yakın, aynı refah düzeyini tutturabilmek için üç ayrı işte çalıştıkları anlatıldı.
İncil'de yazıldığı gibi "değerlerin daha adil dağıtılması için daha fazla güce, iktidara gereksinim vardır" düsturunun yalan olduğu, sanayi üretimi arttıkça yasa dışı işler sektörünün de büyümeye başladığı, sanayi burjuvazisinin yanı sıra suç burjuvazisinin doğduğundan bahsedildi.
Yerel suç burjuvazisinin aynı zamanda enternasyonal olduğu, Irak'ta yıkanlarla yeniden yapanların hemen hemen aynı şirketler olduğunun çarpıcılığı aktarıldı.
"Daha adaletli bir yaşam için birleşmeliyiz"
Avrupa ve dünyada, vatandaşlık haklarının kullanımı ve mücadele edilen konular hakkında birbirimize bilgi iletebilmek için iletişim içinde olmamızın, eylem birliği, birikim paylaşımı yapmamızın önemi vurgulandı. Daha insanca, daha adaletli bir yaşam için birbirimizden haberdar olmamız gerektiği ifade edildi.
Dördüncü oturum benim konuşmacı olduğum "ABD'nin askeri üsleri ve 'teröre karşı küresel savaşa' hizmet etmek için AB'nin askerileştirilmesi. Onlara karşı savaşımızı güçlendirmek" konulu seminerdi.
Girit'teki Sudah üssünden, Sardenya ve Toskana bölgesindeki üslerden ve İncirlik'ten konu açıldı ve ortak eylem birliği yapılarak ortak kampanya yürütülmesinin yararından dem vuruldu.
Nükleer başlıkların bulunduğu üsler çevresinde kanser vakalarının arttığı söylendi. Almanya'da "Gelme Bush" kampanyası başlatılacağı, İngiltere'de askeri üslerin bulunduğu yerlere gidiş ve giriş yasağı koyulduğu anlatıldı. İtalya'daysa anayasaya aykırılık nedeniyle üslerin varlığı dava konusu edilmiş, başka ülkelerde de bunun izlenecek bir yol olduğu ifade edildi.
Bense üslerin varlığının ekonomik bağımlılık nedeniyle ve ABD'nin dünyayı yeniden yapılandırma amaçları nedeniyle git gide daha önemli muhalefet noktaları olduğunu ve 3 yıldır yürüttüğümüz kampanyaları anlattım.
Daha sonra serbest konuşma yapan İranlı bir aktivist, Ahmedinejad hükümetinin militarist ve anti demokratik olduğunu, savaşı tırmandırdığını ve çok sayıda muhalifi tutuklattığını, bu nedenle İran'a karşı yürütülecek kampanyalarda bu noktalara özen gösterilmesi konusunda uyarılarda bulundu.
Beşinci oturum, Hayri Kozanoğlu'nun konuşmacı olduğu "Türkiye ve Avrupa: Solun Bakışı" idi. Kozanoğlu'nun analiziyle Türk solunun AB'den yana değil de emeğin egemen olduğu, sosyal hakların sağlandığı, kurulduğu bir sosyal Avrupa'dan yana olduğu paylaşıldı.
Diğer konuşmacılar ise AB'nin sosyal haklar konusunda emekçi yığınları son derece gerilettiğini ve genişlemenin devam etmesi durumunda hakların daha da gerileyeceğini söylediler.
Atina'dan bize kalanlar
Atina Sosyal Forumu, bize insan olmaktan doğan haklarımızı hatırlattı. Farklı ülkelerde insanlığa, haklara ve yaşama karşı yapılan saldırıların, ancak ve ancak örgütlü mücadeleyle püskürtülebileceğinin anladığımız, önemli bir deneyim yaşadık.
Toplumda bireyin farklı rollerinin olduğunu ve üstlendiği her türlü toplumsal rolün, kapitalizmin işleyişinin devamlılığı için nasıl kolaylıkla ihlal edilebildiğini yaşanılan bir çok örnekle bir kez daha hatırlamış olduk. Barış ve adaletin sağlanmasının ancak küresel bir eylem planı ve örgütlenmesi ile mümkün ve daha başarılı, daha çabuk olabileceğini gördük.
Barışla adaletin, demokrasinin ayrılamaz bir bütünü olduğunu bir kez daha hatırladık. Dört gün boyunca yaşadıklarımızın, dinlediklerimizin ve şahit olduklarımızın, son derece açık, anlaşılabilir ve doğal olarak da değerli bir deneyim olduğunu söyleyebilirim.(ND/EZÖ)