Sakat olmayanlar yani...
Sakatlar ise, kalacağı yerin denize uzaklığı, tekerlekli sandalyeli ise uygun tuvaleti olup olmadığını soruşturuyor önce.
Parası az ya da çok olsun herkese uygun tatil yeri var bu ülkede. Sakatlar içinse seçenekler o kadar az ki...
Bir arkadaşım, "Şile'ye git," diyor bana.
"Şile'de denize ulaşmak için ne kadar yürümek gerektiğini biliyor musun?" diyorum.
"Çok yakın," diyor.
Oysa biliyorum ki çok uzak benim için.
"Yakın" kelimesinin sakatlarla sakat olmayanlar için aynı şeyi ifade etmediğini öğrenmişim neyse ki yıllar önce.
On yıl kadar oluyor. Bir arkadaşım, Akdeniz'e kıyısı olan bir tatil beldesinde bir arkadaşının pansiyon açtığını söyleyip birlikte gitmemizi önerdi. Kendisi gitmiş ve çok beğenmiş.
İlk olarak pansiyonun merdiveni olup olmadığını ve denize uzaklığını sorduğumu dün gibi hatırlıyorum.
"Merdiveni yok, denize çok yakın," dediği için yola çıktık.
Tarifine göre gittiğimiz yerdeki pansiyonun önünde durup baktığımda bana kartal yuvasını hatırlattı. Arkadaşım da pansiyona hayretle bakıyor ve "Burası olamaz!" diyordu.
Sorduğumuzda aradığımız yerin orası olduğunu ikimiz de şaşarak öğrendik.
Sahiden kartal yuvasını andıran bir şekilde dik ve sonsuza uzanıyormuş izlenimi veren merdivenlere bakarken arkadaşım, nasıl olur da burayı merdivensiz hatırladığına şaşarken, ben de bunca yıldır sakat olmayanlarla sakatların bakışı / algılayışı arasındaki farkı hala neden öğrenemediğime şaşıyordum (otuzlu yaşlarımdaydım o sırada).
Ertesi gün denize gittiğimizde de aynı şey oldu. Denize yakın diye gittiğim pansiyonun denize uzaklığı arkadaşımın moralini benden daha çok bozdu.
Arkadaşım her türlü ayrımcılığa karşı mücadele eden, çok hassas bir insan olduğu için, adeta yıkıldı desem abartmış olmam denize gitmeye çabalarken benim çektiğim sıkıntıları gördükçe.
O ızdırap verici tatilin bitişini dört gözle beklememe karşın arkadaşıma öfkelenmeyişim bana hala ilginç gelir.
Onun duyduğu suçluluk duygusu ile üzülmesinin etkisi olabilir tabii ona öfkelenmemi engelleyen, ama esas neden başkaydı bence.
O sakat değilken, mesafeleri benden farklı algılıyor diye ona nasıl kızabilirdim ki?
Ama bu farklılığın farkına varmasını istiyorum artık bazı insanların.
"Herkesin" diye özellikle demedim, gerçekçi olmaya çalışıyorum, bu isteğimin bile imkânsızı istemek olduğunu gösterirken hayat...
O tatil anısından sonra sakat olmayan arkadaşlarımın özellikle uzak /yakın yargılarına güvenmemekle hata etmediğimi yıllar boyu yaşadıklarım kanıtladı bana.
Bazen arkadaşlarımın kızmalarını göze almam gerekiyor elbette kendilerine güvenmiyorum diye...
Ama arkadaşlarımın çoğunun hala öğrenememelerine şaşırmaya devam ediyorum.
biaMag'daki yazılarıma gelen bazı eleştirilere şaşırdığım gibi.
Nazım'ın, "Bir çocuk gibi şaşarak yaşamak!" derken kastettiğinin benim şaşırmalarım gibi şaşırmalar olmadığını düşünüyorum.
Aslında her eleştiri şaşırtıyor beni.
Her mektup demek daha doğru olur belki de.
Sakatlar çoğunlukla yazılarımdan güç aldığını söyleyerek sevindiriyor, kimi ağır sakatlar evinden çıkamadığı için evine davet ediyor, kimi buluşup tanışmak istiyor; tanıştığım bazıları bana hediyeler getiriyor. Bunlar yazma isteğimi arttırırken sakat olmayanların çoğunlukla anlamadığını düşünüyorum yazılarımda anlatmaya çalıştıklarımı.
Muhaliflerin sakatlara ayrımcılık yaptığına dair eleştirilerimi benim kompleksli olduğuma yorarak üstlerine alınmak istemiyor kimi, kimi de bunca ezilen varken sakatlarla kim uğraşacak diye boşuna kendimi yormamamı öneriyor tüm iyi niyetiyle.
Zaman zaman yazmak istemediğimde bu mektuplardan etkilenip, sokaktaki bakışlar ya da aşağılamalar yüzünden sokağa çıkmak istemediğim günler geliyor aklıma.
Başkalarının bana nasıl baktığı değil, benim kendimi nasıl gördüğümse önemli olan, ne önemi var yazdıklarımı yanlış yorumlayan insanların düşüncelerinin?
Hele bu yanlış yorumlayanlar sakat değilse...
Böyle diyorum ama işte kafama takılıyor ki yazıyorum. Zaten yazmamın amacı bu değil mi?
Kendimi ezenlerin gözüyle görmekten kurtulma sürecimi yazmıyor muyum ben?
Deneyimlerinden yararlandığım kadınlar oldu bu hayatta ama hala deneyimlerinden yararlanabileceğim tek bir sakat kadın yok şu dünyada yaşadıklarını yazan.
Yazdıklarımı okuyup elli yaşından sonra etek giyen tek bir kadının varlığını bildiğim sürece, kim ne dese desin yazmaya devam edeceğim.
Sanırım yani... (NG/YS)