CHP Kongresinin ilk günü giriş kapısındaki zurnacının yarışan iki Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) Genel Başkan adayı arasındaki tercihi böyleydi.
Aynı zurnacı, ikinci gün de kapıdaydı. Boynunda sarı atkıyı göremeyince, bu kez kimin şerefine içtiğini sordum; "Abi, ben sadece şereflilerin şerefine içerim. Sarıgül dün sarıydı, bugün onun morardığını gördük. Başka bir sarı çıkana kadar, Baykalcıyız"dı yanıtı.
Daha sözünü bitirmeden salona gelen bir CHP üst düzey yöneticisinin aracına doğru "yaşasın Baykal, yaşasın Baykal" diyerek koşmaya başlayan Şarapçı/zurnacı CHP Kurultayı'nın özeti, davul-zurnacıların haleti ruhiyesinin özeti sayılır.
Baykal hafifledi
Kurultayın ilk günü meydana gelen kanlı (gerçekten de kanlı) olaylar, medyada yeterince resmedildi zaten. Mustafa Sarıgül ile Deniz Baykal arasındaki atışmalar, Sarıgül'ün etrafındaki mafyavari ve saldırgan gençler, çok yazılıp çizildi.
Bunlara tekrar değinmeye gerek yok, ancak yine de birkaç izlenim notu CHP'nin içinde bulunduğu havayı anlamayı kolaylaştırabilir.
Her şeyden önce, birinci gün salonun bahçesine asılan ve "Fatsa Gençliği" imzasını taşıyan "Sarıgülü dalından asla koparttırmayacağız" pankartının yerinde ikinci gün, yeller esiyordu.
CHP'yi yakından takip eden gazetecilerin yorumuna bakılacak olursa, hakikaten de Sarıgül, bu kurultayla birlikte "dalından koparıldı". Zira bundan böyle Disiplin Kurulu'nun işi, Sarıgül ve çevresi başta olmak üzere, bu kurultay sırasında "yan çizmiş" olan bütün muhaliflerin üstünün çizilmesi olacak.
Bunun zemini de yönetimin, Parti Meclisi üyelerinin oylamasında çarşaf liste usulünü bir oldu-bittiye getirerek reddetmesi, Deniz Baykal tarafından hazırlanan ve hiçbir muhalife yer verilmeyen blok listenin kabul ettirilmesiyle oluşturuldu.
Dolayısıyla Parti Meclisi, bundan böyle Deniz Baykal'ın kesin kontrolü altına girmiş olduğu gibi, sonbaharda yapılacak olan olağan kongrede de Baykal'ın zorlanmasının önüne geçildi.
O yüzden de Baykal, iki günlük kurultaydan, son derece hafiflemiş olarak çıktı. Bu, işin bir kısmı. Diğer yandan da, iki gün boyunca, Baykal'ı değil ama CHP'yi çok iyi anlatan çarpıcı anektodlar var.
1. Gün: Ne "seviye" ne "hoşgörü"
Kurultayın birinci günü, CHP'nin bütün kesimlerinin; Sarıgülcüler, Baykalcılar, "Abiciler", "sadecevesadece CHP'liler" ve "küskünler"in bir arada olduğu Ahmet Taner Kışlalı Spor Salonu, ikinci gün sadece Baykal ve "Abiciler"e sahne oldu. O yüzden de CHP'nin reel durumunu en iyi anlatan, birinci gündü.
Ortada entelektüel, okur-yazar, "seviyeli", "hoşgörülü" bir partili görünümü yoktu. Herkes her an oturduğu sandalyeyi yanındakinin kafasına geçirecek kadar öfkeli, bir o kadar küfürbazdı.
Birinci gün esas öfkeliler Sarıgül taraftarlarıydı. İkinci gün ise sahayı, Baykalcı gençler aldı ve partide ağırlığı olan ama Baykal'a muhalifliğiyle bilinen "Abiler"den Hasan Fehmi Güneş, az kalsın o gençler tarafından yumruklanıyordu.
Dolayısıyla, bize saldırgan ve kavgacı kesimin Sarıgülcülerden ibaret olduğunu söyleyen Onur Öymen'in, tezi, darbe yemiş oluyordu...
Deniz Baykal'ın, parlak ışıklar altında avazı çıktığı kadar bağırıp, ağır ithamlarda bulunduğu Sarıgül, Bakırköy Belediye Başkanı Ateş Ünal Erzen'i dövüp yerinden atmış, onun yerine de kendisi oturmuştu.
Baykal'a yanıt vermek için sık sık ayağa kalkıp bağırınca, parti başkanından azarı da işitti: "Otur oturduğun yerde, senin gırtlağın yetmez!"
Baykal, Sarıgül hakkındaki yolsuzluk iddialarını sıralamakta ısrar edince, Sarıgül'ün taraftarları, "sahaya" indi. Tabii ellerinde demirler, sandalyeler, bozuk paralar ve su şişeleriyle.
Baykal, saatlerdir süren konuşmasına ara vermek zorunda kalıp, kendisini koruyan polislerin arasından şaşkın şaşkın, "büyük kavgayı" izledi. Divan başkanı polis çağırdığında, çok sayıda CHP'linin kafası yarılmıştı bile...
Baykal'ın iki hilesi
Deniz Baykal'ın birinci günkü ilk konuşması sırasında tribünlerdeki taraftarlarından aldığı alkış, akşam geç saatlerde yapılacak genel başkanlık seçiminin neticesini belli ediyordu etmesine de, ortada bir hile vardı.
Baykal taraftarları, gece saat 2 civarında, salona doldurulmuş, Sarıgülcüler için ufacık bir alan bırakılmıştı. Üstelik sadece delege ve gazetecilerin girmesi mümkünken salonun yarısı, delege olmayan Baykalcılarla doldurulmuştu.
O yüzdendir ki, aday olmaktan vazgeçen Hurşit Güneş'e, "Siz de mi, alkışlardan sonucu kestirmeye çalışıyorsunuz" diye sorduğumuzda, "Hayır, bu alkışlar sonucu göstermez. Dışarıya, partinin tabanına bakmak lazım" şeklinde yanıt veriyordu.
Salonu Baykalcılarla doldurmak parti yönetiminin birinci hilesiyse, ikincisi de parti meclisi için oluşturulacak listenin oylamasının gece saat ikiye bırakılmasıydı.
Çünkü gece saat ikide, Baykal'a muhalif olan sadece otuz küsur delege kalmıştı. Oylama için yeterli sayıya ulaşılmayınca da, blok listenin dikkate alınması kararlaştırıldı. O yüzden de ikinci gün Ertuğrul Günay bir basın açıklaması yapıp, bu durumu kınadıktan sonra, Hasan Fehmi Güneş ve diğer Baykal ve Sarıgül muhalifi arkadaşlarıyla birlikte, kurultay salonunu terk etti...
"Hepimiz solcuyuz bu kavga ne diye"
Deyim yerindeyse, kurultayın birinci gününde, salon dışında sarı renkler hakimken, içeride de kırmızılar (Baykalcılar) hakimdi. Bu durum kavganın önüne geçemedi. Neredeyse gazetecileri de içine alan kavga çemberi gittikçe büyüdüğü için parti içinde ağırlıkları olan Nurettin Sözen, Abdülkadir Ateş, Kemal Derviş ve Zülfü Livaneli gibi isimler, salonu terk etti.
Daha sonra Sarıgül, hakkı olmadığı halde kürsüye çıktı ve konuşmak istedi. Divan izin vermedi. Sarıgül yandaşı olan Şanlıurfa Milletvekili Turan Tüysüz, divana belinde silahla çıktı ve divan başkanına tokat attı.
Yıllardır CHP muhabirliği yapan haberciler hayretler içinde olayı izlerken, "Abi bunlar MHP'lileri de geçti" diyordu. Akşam saatlerinde ise herkes kavganın yorumunu yapmaya başladı.
Salonda beş milyon liraya satılan tek lokmalık ekmek arası köfte kuyruğunda bir delege yanındaki arkadaşına, "Abi hepimiz solcuyuz, bu kavga ne diye?" diyor. Arkadaşının yanıtıysa ilginç: "Yemeğini ye, boş ver. Bunlar da unutulur..."
Baykalcılar Mafya Dışarı!, AKP Dışarı, sloganlarıyla haykırırken Sarıgülcüler Mafya Divanda!, TRT Ankara Çocuk Korosu! Diye bağrışıyor, ardından tekrar kavga, yine kanlar akıyor...
Nihayet, adaylık için yeterli sayıda delege imzası alan Sarıgül, sahneye çıkıyor. Köyden, kasabadan, taşradan söz etmeye, olabilecek en popülist dili kullanmaya başlıyor. Güneydoğu sorunundan söz ediyor.
Defalarca, mikrofonun sesinin yükseltilmesini talep ediyor. Kulaklarımız, Sarıgül'ün sözleriyle çınlıyor. Ama Sarıgül aslında hiçbir şey söylemiyor. Hakkındaki yolsuzluk iddialarının hiçbirine doğru dürüst yanıt vermiyor ve kürsüden belki bir daha hiç çıkmamak üzere iniyor.
Zaten tamamen Deniz Baykal için tasarlanan salon sistemi, Sarıgül'ü tedirgin de ediyordu. O yüzden de çok iddialı geldiği sahneden ayrılırken, kimseyi etkilemişe benzemiyordu...
Sonuç, Baykal ikinci kez konuşmasaydı bile belli olmuştu zaten... Sarıgül'ün etrafındaki, kendini futbol sahasında zanneden gençler, iyice küfürlerini yağdırdıktan sonra adaylarıyla birlikte salonu terk ettiğinde, hava kararmıştı bile.
Sarıgül genel başkan olamamıştı ama kısa sürede kendisinin dahi tahmin edemeyeceği kadar sükse yapmıştı; bu ona yeterdi. Varsın ikinci gün, kurultay salonunun etrafında tek bir sarı atkılı kalmasın, zurnacılar onun için çalmasındı...
İkinci gün: Herkes Baykalcı
Delegeler, ikinci gün sorularımızı yanıtlamakta daha çekingen davranıyorlar. Bir çoğu, Sarıgül ismini telaffuz dahi etmek istemiyor. Öğlen saat ikiye kadar, herhangi bir gelişme olmuyor. Salon girişindeki delegeler, sanki önceki gün burada büyük bir kavga-gürültünü hiç yaşanmamış, Sarıgül diye bir aday çıkmamış gibi davranıyorlar.
Akşamdan kalma Baykal ve Sarıgül posterleri, önceki gün birer sembol gibi görünen sarı çöp torbalarına atılıyor, yerlerdeki cam kırıkları toplanıyor. Bu sırada salonun ortasında bir araya gelen Baykal muhalifi Hasan Fehmi Güneş'e kulak kesiliyor. Partiye dair fikir alış verişleri yapılıyor...
CHP MYK Üyesi Mersin Milletvekili Mustafa Özyürek, önceden basına Parti Meclis Üyelerini açıklıyor. Bir gazetecinin, "listede muhalif var mı?" sorusu üzerine de, "yok, muhalifler daha sonra" diyor.
Gazeteci, "nasıl daha sonra?" diye sorunca da, şu yanıtı alıyor; "Yavrum biz şimdi normal partilileri Parti Meclisi'ne (PM) alıyoruz. Onlar nasıl olsa ilerde muhalif olurlar!"
CHP İstanbul Milletvekili ve Meclis İdare Amiri Erdoğan Yetenç de gazetecilere bilgi vermek için yanaşıyor. Ama sesi çıkmayınca, gazeteciler sesine ne olduğunu soruyor.
Yetenç, "Eşkıyalar partimizi almasın diye gırtlağımı çok zorladım, başardım da!" diyor.
Netice itibarıyla, CHP 13. Olağanüstü Kurultayı, biz bu yazıyı yazdığımız sırada devam ediyordu. Her ne kadar PM listesi gazetecilere sızdırılmış olsa da, formalite icabı oylama da yapıldı ve oylamanın sonucu, akşam 24 dolaylarına kadar kesinleşmiş değildi.
Gazeteciler ve delegeler, iki gün ve iki gece boyunca unutulmaz bir Kurultay izlediler. Şu anda iki gün içinde olup biten her şeyi özetlemek imkansız.
Ancak şu kesin ki, birinci gün Baykal ve yandaşlarının korkulu rüyası olan Şişli Belediye Başkanı Mustafa Sarıgül performansını divandaki konuşmasında değil, tribünlerdeki yumruklarıyla gösterdi.
Bu da Baykal'a muhalif olanları bile korkuttu. Neticede, zurnacının söyledikleri çıktı: yeni bir sarı gelene kadar, herkes Baykalcı! (İA/EK)