First Lady Sare Davutoğlu, başbakan eşi olmak, başörtüsü sorunu, kadına şiddet ve feministlerle ilgili görüşlerini anlattı. Kadına şiddet sorunu için “Allah şahit, o gerçekten hepimizin daha çok çalışmamız gereken bir konu” diyen Davutoğlu, feministlerin uzlaşmacı olmadığını söyledi.
Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı Ayşenur İslam ile 5. Uluslararası İş Kadınları Forumu için Katar’a giden Sare Davutoğlu Katar Uluslararası İş Kadınları Forumu’nun açılışında konuştu, “Kadınlar, işi aileye veya aileyi işe tercih etmek zorunda bırakılmamalı. Meslek hayatı kadınların katılımıyla insancıl hale gelecek” dedi.
Sare Davutoğlu, Milliyet’ten Serpil Çevikcan’ın sorularını yanıtladı. Davutoğlu’nun başbakan eşi olmak, başörtüsü sorunu, kadına şiddet ve feministlerle ilgili görüşlerini anlattığı röportajdan satırbaşları şöyle:
Başbakan eşi olmak hayatınızda ne değiştirdi?
Çok fazla görünür, çok fazla bilinir oldum, bundan biraz rahatsızım. Dışişleri Bakanlığı döneminde de bilinirliğim vardı ama... Mesela hiç bu kadar çok fotoğraf çektirmek isteyen olmamıştı. Zaten son günlerde böyle bir fotoğrafa düşkünlük var. Hastanede, yolda... Başbakanlık’tan sonra çok fazla oldu bu.
Bunun hayatınızı daraltan bir şey olduğunu mu düşünüyorsunuz?
Olumsuz bir anlamda daraltma değil de, vakit anlamında çok ciddi bir daralma oluyor. Ben bu kadar beklemiyordum.
Türkiye toplumu başörtüsü meselesini aşmadı mı sizce?
İnanın bana aşmadı. Bu bir süreç, biraz daha toplum olgunlaşacak, tabii yasal düzenlemeler normalleşme sürecini hızlandırıyor. 80’den beri yaşadığımız şey.
Ne yaşadınız 80’den beri?
Ben, lise sona Eskişehir Anadolu Lisesi’ne başörtülü olarak gittim. Tabii ki kapıda açıyordum. Güzel bir okulumuz, spor salonumuz vardı ama spor dersine hemen hemen hiç giremedim, çok kısa şortlarla ders yapılıyordu. Babam izin vermezdi. Annem başını yarım örter ve kısa kollu elbiseler giyerdi. Lise son zor oldu. Kapıda başınızı açmak zor geliyor çünkü bir şeye zorlanıyorsunuz. Üniversite’ye 80’de başladım ve tümüyle başörtülü okudum. Babam okula gitmeden evvel ‘darbe oldu, askerler başörtüsünü sevmez, liseyi nasıl okudun, üniversiteyi de öyle oku’ diye beni uyardı. “Baba inşallah öyle bir durum olmaz” dedim ve okula başörtülü gittim. Çapa’da kampüste 6 kişi başörtülüydü ve sınıfta tek başımaydım. Ben üçüncü sınıftayken başörtüsü yasakları başladı. Derse girmemeye başladım. Yasak hafiflediğinde ses çıkarmayan hocaların derslerine giriyordum, sorun çıkaran hocaların derslerinin notlarını alıyordum. Pratik dersleri başladı. Kısa boylu olmanın avantajını yaşadım. Pratik yapan grupta tesadüf uzun boylu erkek arkadaşlar vardı. Bir hoca geldiğinde ‘Sare’ diye seslenip halka yaparlardı ve beni saklarlardı.
Kadına yönelik şiddet Türkiye’de çok can yakan bir sorun. Başbakan eşi olarak bu konuda ne demek istersiniz?
Allah şahit, o gerçekten hepimizin daha çok çalışmamız gereken bir konu. En çok istediğim şey bu çalışmalarda biz yürüyelim en önde. Millet olarak bu bize yakışmıyor.
Neden çözemiyor Türkiye bu sorunu?
Aslında dünyanın pek çok ülkesinde yaşanan bir sorun. Bu konuyu bütün ayaklarıyla ele almamız lazım. Annelerin, erkek çocukların eğitimi, medyada konunun ele alınışı. Şiddet haberlerinin medyada çok sansasyonel yer almasının da olumsuz sonuçları var. Normal insanlar değil ama şiddete eğilimi olan erkekler buradan farklı şeyler öğrenebiliyorlar...
Feminist dernekler şiddete karşı yasalar hazırlanırken hükümetle iş birliğine gitti ama daha sonra Ak Parti hükümetinin bazı söylemlerinin kadına yönelik şiddeti artırdığı gibi bir kanıya vardı. Sizce neden?
Buna katılmıyorum. Bu dönemde kız çocuklarının okutulması dahil birçok şey yapıldı ve ben buna bütün kalbimle inanıyorum. Kamuoyu algısı ile yapılanlar arasında uçurum var. Pek çok çalıştayda feminist arkadaşlarla bir arada bulundum. Ülkemizde feminist arkadaşlar ‘ya hep ya hiççi’. Bu mantıkla olaya bakıyorlar ve bu, olayı zorlaştırıyor. Hiç uzlaşmacı olmayan bir tavır. (ÇT)
* Fotoğraf: Dilek Mermer, Anadolu Ajansı.