Tanrıkulu, Sandalcı'nın hak savunuculuğu deneyiminin, insan haklarının herkese gerekli olduğunu, hak aramada çifte standartların olamayacağını gösterdiğini söylüyor.
"İnsan hakları mücadelesi yağlı urgana tırmanmak gibidir"
Tanrıkulu, Türkiye'de hak arama bilincinin olmadığı bir dönemde insan hakları mücadelesinin olabileceğini gösterdiğini söylüyor.
"İnsan hakları mücadelesinin bu ülkede yağlı urgana tırmanmak gibi olduğunu söylerdi. 'Sizi her gün bekleyen önemli meseleler olacak; insan hakları savunucusu bağımsız olursa, kendi ilkeleri etrafında mücadele ederse başarılı olur ancak' diyordu."
Bunun bugünkü koşullarda iyiden iyiye geçerli olduğuna dikkat çeken Tanrıkulu, "Ondan öğrendiklerim bugün benim yolumu devam ettiriyor. Yol haritamda çok önemli olduğunu düşünüyorum" diyor.
Hak ihlalinin farkında olmak
Tanrıkulu, Sandalcı'nın hak arama bilincinin olmadığı bir dönemde insan hakları ihlallerinin farkında olan biri olmasının önemini vurguluyor.
"Eğer farkındaysanız, buna çözüm aramaya çalışırsınız. Farkında olmadığınız bir şeyin çözümünü bulmak diye bir şey olmuyor. Gazeteciliği de burada önemliydi. Çünkü bu çabuk görebilmesinin aracıydı."
Empati kuran, çözüm odaklı, kararlı hak savunuculuğu
Sandalcı'nın hak savunuculuğu için birkaç sıfat kullanıyor Tanrıkulu:
"Empati kuran, kararlı bir şekilde müzakere eden, soğukkanlı ve çözüm odaklı bir hak savunuculuğuydu onunki."
Bunun ne demek olduğunu da şöyle açıklıyor:
"Bir iddiayı çözmeden anlatmazdı. Diyelim bir kayıp iddiası var. Çözene kadar peşini bırakmazdı. Mesafe kateder, aydınlatırdı. 12 Eylül cezaevlerindeki ihlallere karşı mücadelenin temel direklerindendi. Telefon edip güvenlik güçleriyle, yetkililerle konuşmasını duymanız gerekirdi. Öyle kararlı müzakere eder, sağlam dururdu ki, sorunu çözerdi."
Sandalcı'nın hak savunuculuğunun bir başka yüzü de mağdurlarla olan ilişki:
"Karşısındakini düşünmeye sevk eden bir yaklaşımı vardı. Mağdurla duygudaşlık, empati kurardı ama özdeşleşmezdi. Soğukkanlıydı. Düşünün, o dönemde insan hakları mücadelesi veren o kadar az aydın vardı ki. Çocukları idamı bekleyen, cezaevlerinde işkence gören anneler onu ararlardı. İHD'nin bir ofisi vardı, ama Sandalcı'nın evi de bir insan hakları merkeziydi."
Sandalcı'nın bir başka özelliğinin de birleştiricilik olduğunu anlatıyor Tanrıkulu: "O dönemde, farklı kesimlerden, muhalif kimliklerde gelip insan hakları savunuculuğu kimliği edinmiştik. İnsan hakları kavramını el yordamıyla öğreniyorduk. Ayrıca ölüm cezası, işkence, yaşam hakkının savunulması konusunda farklı farklı düşünen birçok aydın vardı. O farklı düşünenleri insan hakları mücadelesinde buluşturdu."
Tanrıkulu, "Bu ülke üzerine çok kafa yoran biriydi" diyor Sandalcı için, "İnsanlık adresine gönderilmiş bir mektup gibiydi." (TK)