Okuldan gelince oğlum da görüyor mektubu. Okuyunca, "Gitmeyeceksin değil mi?" diyor. "Hayır, gideceğim," diyorum. "Lütfen gitme," diyor. "Ama neden, derslerin kötü değil ki, neden istemiyorsun gitmemi?" dediğimde, "Sen gitme, babam gitsin!" diyor yalvaran bakışlarla.
"Hayır ben gitmek istiyorum, çünkü senin velin benim, herşeyinle ben ilgileniyorum. Öğretmenlerinle konuşmak istiyorum, sınıftaki durumunu öğrenmek istiyorum. O yüzden ben gideceğim," diyorum.
"Yalvarıyorum sana gitme," diyor. "Lütfen, lütfen, lütfen..."
"İyi ama neden bu kadar istemiyorsun benim gitmemi," içim acıyor, ama çok acıyor. Ağlamamak için kendimi zorluyorum. Üzüldüğümü anlayınca, "Sen gelirsen arkadaşlarım sonra benimle alay ederler..."
Bunları söyleyince acım azalıyor sanki, "Peki, baban gitsin," diyorum. Onun üzülmesine dayanamıyorum. Ama biliyorum ki bana bunları söylediği için de üzülüyor zaten.
Çocuklarımız nankör değil!
Oynamak için sokağa çıkıyor, ben de düşünmeye başlıyorum.
Simona de Beauvoir'ın "Yaşlı olmanın en kötü yanı yaşlı görünmektir," dediğini hatırlıyorum. Sakat olmam onunla sinemaya gitmemi engellemiyor. Zorlasa da beni, yorsa da gidiyorum. Ama onun benimle sinemaya gitmek istememesinin nedeni engelli olmam değil, sakat olmam. Yani Beauvoir'ın dediği gibi, sakat olmam değil de görünüşüm aslında...
Son zamanlarda benimle birlikte hiç bir yere gitmek istemediğini hatırlıyorum. En son sinemaya gittiğimizde, "Herkes sana bakıyor, bir daha gelmeyelim buraya," dediğinde anlamamışım.
Beni düşündüğü için
Pek çok sakat arkadaşım var. Sakatlığı ne olursa olsun çocuklarını doğuruyor, emziriyor, büyütüyor. Çocuklar belli dönemlerde anneleriyle sokağa çıkmak istemiyor. Hatırlamaya başlıyorum çocuklarının nankörlüğünden söz eden bazı arkadaşlarımı. Üstelik bazıları hayatı pahasına istemişti çocuklarını.
Ama hayır, nankörlük değil bu çocukların yaptığı. Evde hiçbir sorunumuz yok oğlumla. Güzel bir ilişkimiz var. Arkadaş gibi her şeyi konuşup paylaşabiliyoruz.
Sokakta, okulda benimle görünmek istemeyişinin nedeni bencillik de değil. Benimle alay edildiğine çok tanık oldu, benim için üzülüyor. Benim üzüldüğümü sanıyor. Kendisini düşündüğü için değil, beni düşündüğü için gelmemi istemiyor okula. Tıpkı sinemaya gitmek istemediği gibi, ya da alışverişe...
Ben kime öfkeleniyorum?
Rahatlıyorum, bunları keşfedince. Oğluma kızmıyorum ama bir öfke var içimde; kime, neden?
Oğlumun benimle sokağa çıkmasına engel olan kim?
Sokakta bana topal diye seslenen alay eden çocuklar mı? Hamile iken doğacak çocuğunun eli ayağı düzgün olsun da ne olursa olsun diyen kadınlar mı? Televizyona çıkıp, "Bunlar sakat yaklaşımlar" diyen aydınlar (!) mı? Çevre düzenlemesini sanki hiç sakat ya da yaşlı yokmuş bu ülkede gibi bizi yok sayarak yapan hükümet ve yerel yönetimler mi?
Elbette en büyük suç onlarınki, bizleri hayata katılımımızı engelleyen, zorlaştıran onlar.
Ama galiba ben en çok haktan, hukuktan, eşitlikten söz eden insanların bizleri yok sayan, aşağılayan yaklaşımlarına kızıyorum.
Kelimelerimiz düşüncelerimiz değil midir?
Konuşurken ve yazarken beni ya da her hangi bir sakat insanı tanımlayan kelimeleri aşağılama anlamında kullananlara, sanırım en çok onlara kızıyorum.
Kör, topal, kambur, çolak, sağır, geri zekalı... bu kelimeler biz sakatların sakatlığını belirten kelimeler. Sakat, özürlü ve engelli ise bizi tanımlayan genel kelimeler. Bunlardan herhangi birini olumsuz anlamda kullanan herkes oğlumun benimle sokağa çıkmak istemeyişinin ve bu nedenle üzülmemizin sorumlusudur, diye düşünüyorum.
Kelimelerden söz ederken bir kez daha kavram kargaşası yaratan bu kelimelerin kullanımıyla ilgili düşüncelerimi de belirtmek istiyorum.
Sakat, özürlü, engelli
Aynı yayın organında sakat, özürlü, engelli, kelimelerinin tümü farklı sayfalarda farklı yazarlar tarafından kullanıyor. Buna bianet de dahil. İnsanların seçtiği kelime onların düşüncelerinin yansıması değil midir?
Devletin tüm resmi belgelerinde kullanılan özürlü. Sırf bu nedenle bile kullanmam ben bu kelimeyi; çünkü devletin sakatlara yaklaşımı belli.
Ayrıca mağazalarda özürlü ürünler rafları olması, sözlüklerde özürlünün karşısında defolu yazması asla kullanmamam için yeterli. Neden benim bir bacağım sizden kısa diye daha az değerli olayım; ya da kolu olmayan, gözleri görmeyen biri neden daha az değerli olsun kolları iki tane olandan, gözleri görenden... Biliyorsunuz özürlü ürünler daha ucuzdur, yani daha az değerlidir...
Engellinin bizleri tanımlamadığını ise yukarıda yazdıklarımdan anlamışınızdır. Şunu da belirteyim ki, kalp hastası olan biri engellidir aslında koşamaz mesela, ama sokakta kimse onunla alay etmez. Kambur biri ise engelli değildir her şeyi yapabilir ama alay edilir sakat diye. İşe alınmaz, kız / oğlan vermezler vs.
Ben engelli ya da özürlü değil, sakatım.
Bir kadına, kadın, hanım, bayan diyenlerin az çok kadına bakışını yansıtmasına benzetiyorum; bize sakat, özürlü, ya da engelli diyenlerin seçimlerini...
Sakatlığımız anne olmamıza, çocuklarımızın bizi sevmesine engel değil. Onlarla sokağa çıkmamıza engel olan sakatlara yaklaşım ...(NG/NM)