Ankara Sinema Derneği'nin düzenlediği 27. Gezici Festival, Ankara'da başladı. Festival film gösterimleri ve söyleşilerle dolu ilk hafta sonunu geride bıraktı. 27. Gezici Festival 8 Aralık'ta Ankara'ya veda edecek ve yolculuğuna 9-11 Aralık tarihleri arasında Sinop'ta devam edecek, 12-14 Aralık tarihleri arasında Kastamonu izleyicisiyle buluşacak.
Yaz tatilini geçirmek üzere babaannesinin yaşadığı muhafazakâr Anadolu köyüne giden, batıl inançlarla baş etmeye çalışan 13 yaşındaki Reyhan'ı odağına alan "Kabahat" filminin gösterimi sonrasında Alin Taşçıyan'ın moderatörlüğünde yönetmen Ümran Safter ve filmin başrol oyuncularından Işıl Acaray'ın katılımıyla bir söyleşi düzenlendi.
TV muhabirliğinden yönetmenliğe
Uzun yıllar televizyon muhabirliği ve editörlüğü yaptıktan sonra belgesel film ile sinemaya adım atan Ümran Safter söyleşide belgeselden kurmacaya geçiş süreci, çoğu amatör olan oyuncuların seçimi ve yönetimi, uzun bir hazırlık sürecinin ardından 2 hafta süren çekimler ve bundan sonraki projeleri başta olmak üzere pek çok detayı izleyicilerle paylaştı.
Festivalin ikinci gününde ise, Sinemanın Kadın Öncüleri bölümünde yer alan, Frances Marion yönetmenliğindeki sessiz film "Eli Kulağında"/Just Around The Corner, Baba Zula'nın canlı müziği eşliğinde gösterildi. Baba Zula, gösterim sonrasında mini bir konser verdi.
Günün diğer filmleri ise, Cannes Film Festivali'nde En İyi Yönetmen Ödülü'nü alan ve Kore'nin Oscar adayı olarak açıklanan Park Chan-wook'un yönettiği "Ayrılma Kararı"/Decision To Leave; Colm Bairéad imzalı, Berlin Film Festivali Generation Kplus En İyi Film ve Çocuk Jürisi Mansiyon Ödülleri başta olmak üzere pek çok ödüle layık görülen, Oscar'larda En İyi Uluslararası Film dalında İrlanda'nın adayı olan "Sessiz Kız"/The Quiet Girl, Tommy Walker ve Ross Hockrow'un belgeseli "Kaepernick ve Amerika"/Kaepernick & America oldu.
"Ciddi bir şiddet sarmalının içerisindeyiz"
Festivalde dün izleyiciyle buluşan "Karanlık Gece" filminin yönetmeni Özcan Alper gösterim sonrası şunları söyledi:
"Bugünkü Türkiye toplumuna baktığımızda umut ne kadar var? Evet, hepimiz umut arıyoruz, umut istiyoruz. Filmlerde sahte ya da seyirciyi tatmin eden bir umut yaratmak bana daha fazla umutsuzluk veriyor tam tersine. Sahte bir adalet arayışından ziyade hakikat arayışının çok daha önemli olduğunu, toplumun bununla yüzleşmesi gerektiğini düşünüyorum, bu aslında umut.
"Bu filmde diğer filmlerimden farklı olarak aslında mağdurdan ziyade mağdur edenin psikolojisi var. Aslında Türkiye toplumundaki çoğunluğun milliyetçilik ve ırkçılıkla olan derdi üzerine biraz kafa yormak istedim. Çok ciddi bir şiddet sarmalının içerisindeyiz. Neden bu kadar çabuk galeyana geliyoruz? Toplumun en çok tırnak içerisinde çok sıradan gözüken kötülükle ilgili düşünmesi gerek diye düşünüyorum."
"Bu topraklarda kayıp hikayelerini herkes biliyor"
Proje seçiminde oldukça seçici davranan filmin oyuncularından Taner Birsel ise rolü kabul etme sürecini şöyle aktardı:
"Bir projeye başlamadan önce genellikle üç kriterim var; bir tanesi yönetmeni kim? İkincisi senaryo. Defalarca okurum senaryoyu. Ondan sonra tekrar başa dönerim; yönetmen kim derim. Bu da üçüncüsü. Özcan Alper gibi bir fırsatı kaçıracak değilim, geçmişe dayalı başka bir ahbaplığımız da var. Telefon edince tereddütsüz evet dedim. Senaryoyu okumamı istedi ve okudum. Bana sorarsanız ayrı bir filmin konusu olacak kadar derinlikli bir hikâyeydi evladını yitirmiş bir babanın hikâyesi. Çok dokundu içime. Özellikle yaşadığımız topraklarda kayıp hikâyelerini herkes biliyor. Canından bir parçayı yitirmiş bir insanın bir sıfatı bile yok bizim dilimizde en azından. Biraz daha bunu dert ettiği için kabul ettim projeyi."
(AÖ)