Görgü şahidi olmadığı halde, yanında çalışan avukata sarkıntılık suçundan sekiz ay hapse mahkûm edilen avukatın cezası Yargıtay 5. Ceza Dairesi tarafından oybirliğiyle onandı.
Yaygın olarak çalışan kadınların şikâyetçi olduğu "gizli taciz" suçunu cezalandırmaya kapı aralayan Yargıtay kararı, "Suç kanıtı olarak mutlaka görgü tanığı aranması, birçok olayın karşılıksız ve cezasız kalması gibi hukuken istenmeyen sonuca yol açar" gerekçesine dayandırıldı.
Sanık avukatın "İftiradır" savunmasını, "Yakınıcının başkasını zarara uğratmak isterken, kendisini zarara uğratması insanın doğasına aykırıdır" diyerek reddeden Yargıtay, suçun yanında çalıştırdığı kişiye yönelik işlenmesini cezada alt sınırı aşma nedeni saydı.
Yargıtay, "İffete taarruz cezasının paraya çevrilmesi suçu özendirir" görüşüne de kararında yer verdi.
Avukattan avukata taciz
Tacizcilerin cezalandırılmasında kadınlara cesaret veren Yargıtay kararına konu dava, 2001 yılında Ankara'da yaşanan olayla gelişti. Ankara Barosu avukatlarından avukat Memduh Tekelioğlu'nun bürosunda işe başlayan avukat E.C. büroda yalnız bulundukları sırada avukatın kendisini yanaklarından öptüğünü ve onun da kendisini öpmesini istediğini belirterek, savcılığa şikâyette bulundu.
Ankara Başsavcılığı, bunun üzerine sanık avukat Memduh Tekelioğlu'na Türk Ceza Kanunu'nun (TCK) 421. maddesindeki sarkıntılık suçundan altı aydan iki yıla kadar hapis istemiyle dava açtı.
İftira savunması geçersiz
Davaya Ankara 9. Sulh Ceza Mahkemesi Yargıcı Ahmet Zeki Durmuş baktı. Sanık avukat, yargılama boyunca sarkıntılık suçlamasını reddetti, şikâyetçinin "iş konusunda yetersiz olması nedeniyle kendisini birkaç kez uyardığı" için kendisine iftira attığını öne sürdü ve beraatını istedi.
Ancak, bu klasik savunmaları inandırıcı bulmayan yargıç Ahmet Zeki Durmuş, avukat E.C.'nin yaşadığı şoku ve olayın hemen ardından ağlayarak aktardığı arkadaşını da dinledi. Bu tanık, olay sonrası büroya gittiğini, arkadaşının durumu kendisine anlattığını, daha sonra sanığı ayıplayarak şikâyetçi olmak üzere bürodan ayrıldıklarını anlattı. Yargıç da bu ifadeleri ciddiye alarak sanığı şu gerekçelerle cezalandırdı:
Suç cezasız kalır: Olayın görgü tanığı ve maddi delinin bulunmadığı muhakkaktır. Ancak tarafların ve olayın özellikleri göz ardı edilerek suç kanıtı olarak mutlaka tanık aranması birçok olayın da cezasız kalması gibi hukuken tecviz olunmayacak bir sonuca yol açar ki, uygulamada da böyle bir anlayış zorunlu görülmemektedir.
Doğaya aykırı: Söz konusu olan olayda henüz avukatlık mesleğinin başlangıcında bekâr genç bir bayan olup kendisiyle ilgili böyle bir iddiayı ortaya koymasında toplumumuzda hâkim olan sosyal ve ahlaki değerler de gözetildiğinde, kişiliğinin ve mesleki saygınlığının zarara uğrayacağı muhakkaktır. Başkasını zarara uğratmak isterken kendisini zarara uğratması insanın doğasına aykırı bir olgudur.
Başka yollar bulabilirdi: İddia bir an, savunma tarafının ileri sürüldüğü gibi şikâyetçinin sanığın mesleki yetersizliği nedeniyle kendisini uyarması vs. nedeniyle kırgınlıkla iftira ettiği düşünülse dahi.. kendisine zarar vermeyecek başka yol-yöntemlere başvurma olanağının varlığı karşısında bu düşünceye geçerlilik ve üstünlük tanımak hayatın olağan akışına uygun değildir. Bu itibarla yakınıcı tanıklarının anlatımları gibi yan delillerle doğrulanan kendi iffetini ortaya koyarak ileri sürdüğü iddiaları mahkemezice sabit görülerek sanığın eylemlerinin sübutunu kabul için yeterli görülmüştür.
'Şikâyetçi sanığa güvenmiş'
Çalışanı istismar: Sanık yaşı ve mesleki yönden deneyimli bir kimse olup yakınıcı da bu özelliği itibarıyla kendisine güven duyarak yanında çalışmaya başlamış, diğer anlatımla birbirine yabancı iki insan olmayıp sanık kendisinden deneyimsiz bir kimsenin ekonomik beklentilerini karşılamak durumunda olan bir hukukçu, yakınıcı da sanığı gözetiminde ekonomik ihtiyaçlarını karşılamak ve mesleki yönden gelişmeyi amaçlayan sanığa bağımlı bir insandır. Yakınıcının bu bağımlılığının istismar edilmesi suretiyle suçun işlenmiş olması oluşu ve suçun işlenmesindeki davranış ve ısrarı itibarıyla suç işleme konusundaki karşılığı gözetilerek, asgari hadler aşılmak suretiyle ceza tayininin kişilik ve eylemine uygun olacağı düşünülmüştür.
Cezası ertelendi
"Yine suç aşamasındaki konumu ve davranışları itibarıyla verilen hapis cezasının paraya çevrilmesinin uygun olmayacağı, iffete taarruz cezasının paraya çevrilmesinin suçu özendireceği ve caydırıcılığı ortadan kaldıracağı değerlendirmesiyle para cezasına çevrilmesi uygun görülmemiştir."
Yargıç sanığa TCK 421. madde uyarınca "takdiren ve teşdiden" sekiz ay hapis cezası verdi, bu cezada indirim yapmadı, ancak sanığın "sabıkasız oluşu ve sosyo-kültürel durumu"nu gerekçe gösterip bu cezayı erteledi.
Daha sonra karar sanık avukat tarafından temyiz edildi. Yargıtay 5. Ceza Dairesi, tacizden mahkûm avukatın tüm itirazlarını reddetti ve mahkemenin alt sınırdan uzaklaşarak verdiği sekiz aylık hapis cezasını oybirliğiyle onaylarak kesinleştirdi. (AK/BB)