*Açık Radyo'da (95.0) Didem Gençtürk'ün hazırlayıp sunduğu "Sabah Kahvesi" programından.
Merhaba,
Hepinize günaydın...
Kahvelerinizi aldıysanız Sabah Kahvesi başlıyor. Bu sabah kahvemizi bir Tina Turner bestesi eşliğinde içeceğiz. Ike ve Tina Turner'ın 1972 tarihli "Feel Good" albümünde yer alan ve sözü müziği Tina Turner'a ait "Black Coffee" şarkısının belki de yapılmış en iyi yeniden yorumlamasıyla güne başlayacağız.
Yeni kuşak gitaristlerin arasında pırıl pırıl parlayan Joe Bonamassa ve caz, soul ve blues sahnesinde sesini bulan Beth Hart'ın sesinden dinleyeceğiz. Bu şarkı ikilinin beraber çıkarttıkları aynı isimli 2. albümlerinde yer alıyor. Şarkıya geçmeden biraz Beth Hart'tan bahsetmek istiyorum. Joe Bonamassa Açık Radyo dinleyicilerinin özellikle Jak Kohen sayesinde aşina olduğu bir müzisyen. Günaydın Jak baba. Bu yüzden bugün biraz Beth Hart'ı tanıyalım ve zorlu bir hayat yolculuğundan müzikle nasıl kendini yeniden bulduğuna değinelim. Belki kahvelerimizi yudumlarken bize de ilham olur hikâyesi.
Şarkılarla özel bağı olmasına dikkat ediyor
ABD'li caz, soul ve blues şarkıcısı; Grammy ödüllü müzisyen ve şarkı yazarı Beth Hart'ın çocukluğunda ve gençliğinde geçirdiği çeşitli travmalar üretiminde ve bugün geldiği noktada önemli rol oynamış. Çocukken çok sevdiği babası tarafından terkedilen ve 20 yaşındayken kız kardeşini AIDS hastalığı nedeniyle kaybeden Hart, bi-polar kişilik bozukluğu ve uyuşturucu bağımlılığıyla mücadele etmiş. Hart albümlerindeki şarkıları kendisinin yazmasından öte, o şarkılarla özel bir bağı olup olmadığını dikkate aldığını söylüyor.
Parçaların kim tarafından kaleme alındığını değil, o parçayla "aile seviyesi" diye adlandırdığı özel bir bağ kurup kuramadığına baktığını söyleyen Hart, eğer parçayla böyle bir bağ kurabiliyorsa, o zaman içine sindiğini dile getiriyor.
Bugüne kadar Joe Bonamassa, Jeff Beck ve Slash gibi isimlerle sahne paylaşan Hart'ın hayalinde başka isimlerle de beraber performans vermek var. Tom Waits ve Leonard Cohen'in idolleri olduğunu söyleyen Hart, bu isimlerle aynı sahneyi paylaşmayı her zaman çok istemiş.
"Müzik paylaşma aşamasında kutlamaya dönüşüyor"
Müziği soru sormak için gittiği bir yer olarak tanımlayan Beth Hart, müziğin ruhani ve iyileştirici bir etkisi olduğunu düşünüyor. Müziğin ancak üretim sürecinden çıkıp dinleyicilerle paylaşma aşamasına geldiğinde bir kutlamaya dönüştüğünü söyleyen sanatçı, paylaşma aşamasından önce gelen müzik üretiminin kendisi için birebir bir terapi olduğunu da ekliyor.
Her tür müzikten keyif aldığını dile getiren Hart, çocukluk yıllarında ruhunda iz bırakan ilk müziklerin erken dönem caz, blues ve klasik müzik olduğunu söylüyor. Beth Hart, anne ve babasının ayrılışına denk dönemde evde dinlediği caz ve blues müziklerden çok etkilendiğini, bu müziklerdeki zenginlik ve karanlığın o zaman olduğu gibi hâlâ kendisini cezbettiğini ifade ediyor.
Yazdığı parçaların kendilerine ait bir hayatları olduğunu düşünen Hart, kimi parçaları arkadaşları çok beğense de albümlerine koymuyor. Kimilerini 10-15 yıl önce yazmış olmasına rağmen hiç yayınlamadığı parçaları olduğunu söyleyen sanatçı, bazı parçalarının "dünyaya doğmak" için henüz hazır olmadığını, kimilerininse hiç "doğmayacağını" düşünüyor.
"Black Coffee" şarkısı taze öğütülmüş kahveye bir övgü adeta. Sade koyu bir kahveye olan tutkuyu dile getiriyor. Hatta arada çayın asla kahvenin yerini tutmadığını söylüyor.
İşte bu kahve şarkısı da böyle.
Şimdi Beth Hart ve Joe Bonamassa'dan "Black Coffee" ile Sabah Kahvesi'nin ilk yudumunu alıyoruz.
Muhabbetle...
(DG/AÖ)