İlk olarak Yakın İlişkiler sitesinde, “Romantik İlişkiler ve Psikolojik Sağlık” başlığıyla yayınlanan, İlayda Deringör imzalı yazıyı yayınlıyoruz.
Romantik ilişkiler ve psikolojik sağlık arasındaki ilişkiyi düşünürken kendimizi yumurta ve tavuk problemine benzer bir soruyla karşı karşıya bulabiliriz. Daha iyi ilişkiler daha iyi bir psikolojik sağlığı mı getiriyor yoksa daha iyi bir psikolojik sağlık daha iyi ilişkileri mi öngörüyor? Evlilik ve diğer uzun süreli romantik ilişkiler bireylerin psikolojik sağlığında önemli bir rol oynadığı gibi bireylerin psikolojik sağlığı da romantik ilişkilerinin kalitesi üzerinde önemli bir etkiye sahip olabiliyor.
Çalışmalar genellikle çift yönlü bir etkileşimden bahsediyor: Psikolojik olarak daha sağlıklı olan bireylerin ilişki içinde bulunma olasılığı daha yüksek oluyor ancak ilişkileri geliştirmek de psikolojik sağlığı iyileştirebiliyor. Aynı zamanda bireysel olarak kendi sağlığımızı geliştirmek için çaba harcamak da ilişkilerimiz konusunda önemli değişimler yaratabiliyor. Araştırmalar sağlıklı birlikteliklerin psikolojik sağlığa aktif olarak fayda sağladığını öne sürüyor. Ayrıca bazı araştırmalar, evlilik gibi daha kararlı ilişkilerin, birlikte yaşamak gibi daha az kararlı birlikteliklerden daha büyük faydaları olduğunu söylüyor.
Peki ilişkilerin sağlığımız üzerindeki olumlu etkisi nelerden kaynaklanıyor? Sağlıklı ilişkiler, bireylerin sosyal bütünleşme ve destek ihtiyaçlarını karşılayan samimi, duygusal olarak tatmin edici, güvenli bir alan sağlıyor. Eşler ayrıca duygusal memnuniyeti destekleyen sağlıklı davranışları teşvik ediyorlar. Bunlara örnek olarak iyi beslenme alışkanlıkları, düzenli egzersiz yapmak gibi rutin aktivitelerden bahsedebiliyoruz. Birbirlerini gözlemleyerek zararlı maddelerin aşırı kullanımı ya da düzensiz uyku alışkanlığı sağlıksız olan davranışlardan caydırabiliyorlar. Partnerler birbirlerinin sosyal davranışlara ilişkin normları kabullenmesini ve sorumluluk hislerinin artmasını sağlıyor. Bu durum da riskli davranışlarda bulunma olasılıklarını azaltıyor. Karşılıklı sosyal ve duygusal destek sağlayan ilişkiler, partnerlerin bir kimlik ve amaç duygusu kazanmasını destekliyor.
Sağlıklı bir ilişkiye sahip olmak, kişilerin fiziksel ve psikolojik sağlığını arttırırken romantik ilişkilerin sona ermesi veya toksik bir ilişki sürdürmek de olumsuz etkiler yaratıyor. Örneğin, daha fazla saldırgan davranışların gösterildiği romantik ilişkilerdeki bireylerin depresif belirtileri önemli ölçüde artıyor.
İlişkilerin depresif belirtiler üzerinde etkisi olabileceği gibi, depresyon da ilişkiler üzerinde etkili olabiliyor. Depresyon hem yaygın hem de zorlayıcı bir psikolojik problem olarak karşımıza çıkıyor. Depresyonun belirtileri arasında enerji veya motivasyon eksikliği, rutin görevlere ilgisizlik, uyku ve yeme düzeninde bozulmalar yer alıyor. Depresif belirtileri yoğun bir şekilde gösteren bireyler duygularından kaçınma eğiliminde olabiliyorlar ve bu da duygusal dışavurumun azalmasına neden olabiliyor. Oysa ilişkilerde partnerlerin birbirleriyle duygularını paylaşmaları yakınlıklarını artırmak için çok önemli.
Duygusal paylaşımın sınırlılığı karşı tarafın incinmesine sebep olarak ilişki içinde sorun yaratabiliyor. Depresif belirtilerin cinsel ilişkide bulunma isteğini ve cinsellikten alınan tatmini olumsuz yönde etkilediği biliniyor. Başka bir deyişle, cinsel yakınlıkla ilgili sorunlar, depresyonun romantik ilişkilere olan etkisi ile ilişkili olabiliyor. Bu gibi olumsuz etkiler partnerlerin psikolojik sağlığını daha da olumsuz etkileyebiliyor. Örneğin, bir partnerin diğerine yıkıcı bir şekilde yaklaşması veya kendisini izole etmesi, özellikle psikolojik zorluklar yaşayan kişinin isteksizliğini veya yaşadığı problemin ciddiyet seviyesini artırabiliyor. Aynı şekilde, bir kişinin içinde bulunduğu duygular da çiftin cinsel yaşamına yansıyabiliyor ve zaten var olan suçluluk veya güvensizlik duygularını perçinleyebiliyor. Depresif kişinin enerji ve motivasyon eksikliği, depresif belirtileri olmayan partner için rahatsız edici olabiliyor. Hatta bu durum üzerinde aktif olmak için sürekli bir baskı varmış hissi uyandırabiliyor ancak bu çaba depresif olan tarafın daha kötü hissetmesiyle sonuçlanabiliyor.
Depresif belirtilerin birçoğunun altında bağlanma kaygısı ve ilişki bağlamındaki çatışma davranışları yatabiliyor. Depresif belirtiler, bağlanma tarzlarını ve çatışma davranışlarını etkileyen bir faktör olabiliyor.
Bağlanma teorisi, hem yakın ilişkileri hem de duygu düzenleme stratejilerini anlamak için bir çerçeve görevi görüyor. Buna göre; erken ebeveyn-çocuk etkileşimleri, kişinin yakın ilişkilerdeki davranışları, kendilerine dair tutumları ve başkalarından beklentileri için bazı zihinsel temsiller oluşturuyor. Bu durum ise çocuklukta ebeveynlerimiz ile kurduğumuz ilişkinin, ileriki yaşantımızdaki ilişkilerimiz üzerinde ve kendi benlik algımızda etkileri olduğunu gösteriyor. Yani aslında, bireylerin erken ebeveyn-çocuk ilişkilerindeki deneyimleri, yetişkinlikteki romantik ilişkilerini de şekillendiriyor. Ebeveyn-çocuk arasındaki ilişki; yetişkinlik döneminde kişinin yakınlık konusunda rahat olabilmesini, başkalarına güvenebilmesini ve terk edilme veya sevilmeme kaygısını yakından etkiliyor. Güvenli bağlanma stiline sahip yetişkinler, yakın ilişkilerinde daha rahat oluyor ve ihtiyaç duyduklarında başkalarına güvenebileceklerini hissedebiliyorlar. Sevilmeye layık olduklarını düşünüyor ve terk edilmek veya sevilmemek konusunda yoğun bir endişe duymuyorlar. Güvensiz-kaygılı bağlanma tarzına sahip yetişkinler ise güçlü bir yakınlık kurma isteğine rağmen terk edilme veya reddedilme konusunda çok endişe duyabiliyorlar. Son olarak, güvensiz-kaçıngan bağlanma stiline sahip yetişkinler, yakınlıktan ve başkalarına bağımlı olmaktan rahatsızlık duyabiliyorlar. Bu kişiler çoğunlukla terk edilmek ya da sevilmemek konusunda endişelenmiyor gibi görünebiliyorlar.
Güvensiz bağlanma stilleri, ilişkilerimizde kendimiz veya partnerimiz hakkında olumsuz beklentilere ve algılara neden olarak sağlıklı ilişkiler kurma ve sürdürme becerimizi olumsuz yönde etkileyebiliyor ve depresif belirti gösterme olasılığımızı artırabiliyor. Bağlanma kuramına göre, kaygılı bağlanma stilinin özelliklerinden olan terk edilme ya da reddedilme kaygısı, bireylerin bağlanma figüründen bir yanıt alabilmek için olumsuz duyguları (örneğin üzüntü) abartmalarına neden olabiliyor.
Son olarak, ergenlik dönemindeki kişilerle yapılan araştırmalar, flört ilişkilerine dahil olan gençlerin, olmayanlara göre daha yüksek düzeyde depresif belirtiler bildirdiğini gösteriyor. İlişkiye girmenin yetişkinlikte daha iyi bir yaşamı teşvik ederken ergenlik döneminde bu şekilde görülmemesinin sebebi pek açık olmasa da bazı araştırmalar bunun sebebinin ergenlerin romantik ilişkilerin getirdiği yoğun duygular ve zorluklarla başa çıkmak için sosyal destek ya da psikolojik dayanıklılık gibi kaynaklara henüz yeterince sahip olmadığını öne sürüyor. Benzer bir şekilde, bazı genç yetişkinler de henüz bu kaynaklardan yoksun olabiliyor. Öte yandan, üniversite döneminde romantik ilişkilerin psikolojik faydaları daha yüksek oluyor. İyi hissettiren yakın bir ilişki kurabilmek, bize başarı duygusu ve sosyal bir kimlik sağlayabiliyor. Partnerimizle birbirimizin üzerinde belirli bir düzeyde sosyal monitör görevi görmek, riskli davranışlara katılımı azaltabiliyor. Ayrıca, bu ilişkiler çevremizdeki diğer ilişkilerin sağlayamadığı duygusal bir tatmin de sağlayabiliyor.
Genel olarak kararlı bir ilişkide olmak, psikolojik sağlığı iyileştirebilen bir etkiye sahip. Yani, romantik ilişkiler genç yetişkinlerin psikolojik sağlığı için koruyucu bir işlev gösterebiliyor ancak bu etki, deneyimlenen psikolojik probleme ve cinsiyet gibi değişkenlere göre farklı olabiliyor.
Kaynaklar
[1] Braithwaite, S., & Holt-Lunstad, J. (2017).Romantic relationships and mental health. Current Opinion in Psychology, 13, 120–125.
[2] Whitton, S. W., Weitbrecht, E. M., Kuryluk, A. D., & Bruner, M. R. (2013).Committed Dating Relationships and Mental Health Among College Students. Journal of American College Health, 61(3), 176–183.
[3] Loving, Timothy & Slatcher, Richard. (2013). Romantic relationships and health. In J. A. Simpson & L. Campbell (Eds.), The Oxford Handbook of Close Relationships (pp. 617–637). Oxford University Press.
[4] Marchand-Reilly, J.F. (2012). Attachment anxiety, conflict behaviors, and depressive symptoms in emerging adults’ romantic relationships.Journal of Adult Development,19,170–176.
[5] Sharabi, L. L., Delaney, A. L., & Knobloch, L. K. (2015).In their own words. Journal of Social and Personal Relationships, 33(4), 421–448.
(İD/AS)