Bir de, bütün Aktan ailesinin doğum günü! Nasıl yani, bu da nerden çıktı, demeyin lütfen. Mesele basit, benim ve ailemin doğum günü bugün! Babam, Azad, İrfan, Hamza, Erselan, Naim, Semra... Ailece, on ikinci ayın onunda dünyaya geldiğimizi gösteriyor, nüfus cüzdanlarımız. Hatta doğum yılımızın tarihi bile pek akla yatkın bir sıralama taşımıyor: 1980,1981,1983,1984 diye, peş peşe doğduğumuzu işaret ediyor 'resmi kaynaklar'.
Doğum tarihindeki 'haber değeri'
Meselenin ayrıntısına geçmeden önce şu notu düşmek isterim: Evdekiler sık sık, bianet'teki yazılarımda, özel yaşamımdan neden bu kadar söz ettiğimi sorarlar. İsimlerimizin Kürtçe'den Türkçe'ye 'çevrilmesi'nden, çatışmalı dönemlerde kişisel olarak yaşadığımız deneyimlere kadar pek çok konuda yazmama kızarlar hatta. Peki siz olsanız, bizim ailenin doğum gününde bir 'haber' değeri bulmaz mıydınız acaba? İşe gazetecilik 'gözlükleriyle' bakılınca, kalabalık-pek kalabalık bir ailenin hemen tüm fertlerinin aynı doğum tarihine (ay ve gün) sahip olması aslında pekala bir haber değeri taşır.
Bir başka haberlik örnek de, geçtiğimiz günlerde karşılaştığım ilkokul öğretmenimin, bana Serbest diye hitap etmesi oldu. Oysa benim ismimi 'uygunsuz' bulup, Türkçe'ye çevirerek İrfan yapan, tam da kendisiydi. İlkokul öğretmenimin bunu hatırlayamamış olması hem üzücü, hem de yıllar sonra da olsa yaptığı hatayı en azından pratikte düzeltmiş olması sevindirici.
Doğum tarihini bilmek insan hakkıdır, ihlal edilemez!
Gelelim doğum günümüze: Bugün yine bir vesileyle İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi'ne göz atarken, 'Doğum tarihini bilmek, her insanın en doğal hakkıdır, ihlal edilemez' maddesiyle karşılaşmadığımda, büyük bir eksiklik hissettim doğrusu.
Özellikle Türkiye'nin doğusundaki kırsal kesimde yaşayan insanların nüfus cüzdanlarındaki doğum tarihlerine bakılınca, nüfus memurlarının nelere kadir oldukları çok iyi anlaşılır. Yakın bir arkadaşım, adı Özgen olduğu için, yıllarca kadın nüfus cüzdanı taşıdı mesela. Aynı şeyi, erkek ismi olan kadınlar da, erkek nüfus cüzdanı taşıyarak yaşadı. Fakat işin en can alıcı noktası kanımca doğum tarihleridir.
Çünkü insanların hangi gün, hangi ay dünyaya geldiğini bilmesi, kendileri açısından doğal ve önemli bir haktır. Oysa köydeki çok sayıda arkadaşımın doğum günü, ya kimliklerin veriliş veya nüfus memurunun kendi doğum tarihidir! Elbette bu konudaki tüm hatayı nüfus memurlarına yüklemek saçmalık olur. Çünkü ailelerin kendileri de, sayamayacakları kadar çok çocuk sahibi olunca, doğum günlerine önem vermiyorlar. En azından eskiden (bizim zamanımızda!) öyleydi.
Tarihler Kur'an'ın arka sayfasındaydı
Arkadaşlarımın doğum günü kutlamalarına gittiğim zaman, 'doğum günümün olmamasını' her seferinde hatırlar ve üzülürüm. Bu üzüntümün tek kaynağı da nüfus memurlarının keyfi tutumlarıdır. Oysa babam, bütün kardeşlerin doğum günlerini tek tek, altını çize çize, evdeki Kur'an'ın arka kapağına, notlar için yapıştırılmış boş sayfaya yazmış, kimliklerimizin çıkartılacağı gün de bu kağıdı koparıp, nüfus memurunu vermişti...
'Kimliklerimizin çıkartılması'nı da ayrıca açıklamak tabii ki farz oluyor: Kırsal kesimde, köyden şehre gitmek o kadar zor ve çoğunlukla gereksizdi ki; 1980'lerin ortalarında. Çünkü zaten yollar kötü, araba yok, para yok ve kimliklere de gerek yoktu. Herkesin kimliğinin çıkması için, ailedeki son çocuğun da doğması gerekti.
Ailenin son kardeşi de aramıza katıldıktan sonra, evdeki tüm çocuklar toplatılıp bir arabaya bindirildik ve doğru Nüfus Müdürlüğü'ne götürüldük. İsimlerin Türkçe olup olmadığına dikkat edilerek kayıtlar yapıldı, kimlikler de bir hafta sonra eve getirildi.
"Tüm alile tek pastayla idare eder"
Ancak bir sorun vardı; bütün çocukların doğum tarihlerinde, ay ve gün, babamızınkiyle aynıydı! Nüfus memurunun, baba yerine neden annemizin doğum tarihini bizim için de kullanmadığını tartışmama gerek yok zaten. Muhtemelen, 'babaları doğmasaydı, onlar da olmazdı. O halde babalarının doğduğu günü, çocukların da doğum günü yapmakta bir sakınca yoktur. Zaten bunlar köylü, ne anlarlar doğum gününden' deyiverip, daktilocuya gerekli talimatları vermiştir, zamanında. Tıpkı ilkokulun merdivenlerinde, 'oğlum ne yapacaksın Serbest ismini, İrfan çok daha güzel, kulağa da hoş geliyor, manası da güzel' deyip, ismimin değiştirilmesi karşısında yaşadığım şoku üzerimden atmaya çalışan öğretmen gibi, nüfus memuru da babamın sonradan gösterdiği tepkiye, 'yahu ne yapacaksın doğum tarihini, aynı olması daha iyi' diye dindirmeye çalışmıştır. Belki de kendince iyilik yapmaya çalışıp, 'eğer ilerde pasta masta kesecek kadar doğum gününün farkına varırlarsa, ailece alırlar bir pasta, aynı gün herkesin doğum gününü kutlarlar' diye kendince akıl ziyan etmiştir...
Resmi doğum günümüz kutlu olsun!
Uzun lafın kısası, Dünya İnsan Hakları Günü'nde, belki de hayatımız boyunca telafi edilemeyecek bir hak ihlaline uğradığımız kesin. Anne ve babanın da yedi çocuğun doğum tarihlerini tek tek hafızada tutamayacağı da kesin. İnsanların doğum tarihlerini bilmesi, kendi isimlerine kendilerinin karar vermesi kadar doğal bir hak yoktur oysa...
Türkiye'nin kırsal alanlarında bu hak halen ihlal ediliyor mu, bilmiyorum. Eğer kayda geçmezse, bu hak ihlali her zaman için yara olarak bir yerlerimizde kalacağından, ve eğer sürüyorsa bu ihlale karşı sırf bir laf etmenin de önemli olacağını düşündüğümden işbu anekdotu aktarmayı bir borç biliyorum...
Bürokrasinin kişilik haklarımız üzerindeki egemenliği sürdükçe, doğum tarihlerimiz de unutturulacak galiba. Fakat herşeye karşın, bizim gibi, hakkı nüfus memurlarınca ihlal edilmiş tüm insanların resmi doğum gününü kutluyorum. Yazık ki, sayımız hiç de az değil! (İA/BB)