Demokratik rejimlerin kendini koruma hakkı vardır. İfade özgürlüğü ve diğer hak ve özgürlüklerin kötüye kullanılması yasaktır. İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi'nin 30. maddesi, BM Kişisel ve Siyasal Haklar Uluslararası Sözleşmesinin 5. ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin (AİHS) 17 inci maddesine göre; sözleşme hükümlerinden hiçbiri, bir devlete, topluluğa veya kişiye, Sözleşme'de tanınan hak ve özgürlüklerin yok edilmesine veya burada öngörüldüğünden daha geniş ölçüde sınırlamalara uğratılmasına yönelik bir etkinliğe girişme ya da eylemde bulunma hakkını sağlar biçimde yorumlanamaz.
Yargılandığı tarihte İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı ve "şimdi" Başbakan olan RTE; Siirt İI Başkanlığınca düzenlenen açık hava toplantısına fahri hemşerilik sıfatını da taşıyarak konuşmacı olarak katılmıştı. Konuşması nedeniyle açılan dava sonunda; Diyarbakır 3 Nolu DGM 21.4.1998 gün ve 1998/36 Esas, 69 Karar sayılı hükmüyle; halkı, din ve ırk farklılığı gözeterek kin ve düşmanlığa tahrik etmekten "..sanık Recep'in..." yapılan yargılanması sonunda; eski TCK. nun 312/2, 59. maddeleri gereğince 10 ay hapis ve 716.666,666 lira ağır para cezası ile cezalandırılmasına karar verdi.
Karar gerekçesine göre; anti laik odaklaşması nedeniyle sonradan kapatılan Refah Partisi'nin önde gelen isimlerinden olan ve yığınları etkileyebilme özelliğinde bir mevkie sahip bulunan RTE, Siirt'te açık hava toplantısındaki konuşmasına Ziya Gökalp'ın eserinden bir bölüm olarak alınan "minareler süngü, kubbeler miğfer, camiler kışlamız, müminler asker" şiirini okuyarak başlaması, hiçbir şeyin kendilerini sindiremeyeceğini, kendilerinin susturulamayacağını, ezanları susturanların karşısında patlayacaklarını, referansının İslam olduğunu, bu ülkede inançlara saygı duyulmadığını, yoruma değil, yorumcuya bakılması gerektiğini, kula kulluk edilemeyeceğini (Atatürkçü laik kesim amaçlanmış), hakka kulluk edenlerden olduklarını (İslami şeriat ile bütünleştiren Müslümanlar amaçlanmış) söylemesi nedeniyle eyleminde, TCK'nun, 312/2. maddesinde yazılı suçun bütün unsurları oluşmuştur.
"Şiir okudu" diye hiç kimse mahkum edilmemelidir. Asıl olan ifade özgürlüğüdür. O halde şiir okuyan ve konuşma yapan RTE'nin "mahkumiyet" kararını Yargıtay 8. Ceza Dairesi bir karşı oyla acaba niçin onamıştır?
Onama kararında yapılan ilk saptama okunan "şiir" hakkındadır. Karara göre; "sanık" RTE "...konuşmasına, Büyük Türk Milliyetçisi Ziya Gökalp'ın eserinden alınan Romanos Diogenos ile Alpaslan arasında yaklaşık bin yıl geride kalmış çağın gereklerine göre yazılmış, atışmayı yansıtan ve Bizans İmparatoru Diojen'in "Yaktırayım Kuran'ı, yıktırayım kabeyi, şarka gelen görmesin, minareli kubbeyi" değişine Alpaslan'ın ağzından karşılık olarak kaleme alınan "minareler süngü, kubbeler miğfer, cami kışlamızdır, müminler asker," şiirinin ilk kıtasını gizleyip, soyutlayarak ikinci kıtayı okumakla başlamıştır. Bu şiir örneğin 1071 Malazgirt savaşı yıldönümünde bir öğrenci tarafından okunsa, ancak tamamının okunması kaydıyla olağan kabul edilebilir. Sanık, anti laik odaklaması nedeniyle sonradan kapatılan bir siyasi partinin önde gelen isimlerindendir. Siirt'te eşi nedeniyle hemşerilik beratı almıştır. Yığınları etkileyebilme, özelliğinde mevki sahibi bir kişidir. Hitap ettiği kitle, o partinin mensuplarından oluşan (şekilli) kısmen sempatizan ve kısmen de meraklılardan oluşan (şekilsiz) karma bir topluluklar. Adli psikolojide bu topluluk yığın niteliğinde tanımlanmaktadır. Dini duyguları çok güçlü olan bu topluluk, birbirinin etki alanına gireceği gibi, yine Adli Psikolojide belirtildiği üzere lider konumundaki kişinin cesaret ve söylemine hayran kalır. Bazen bir haykırış, kişiyi sarsar, kişinin psikolojik kudreti muayyen noktalarda yoğunlaşır. İradenin (NEHİY) öğesi kaybolur. Bundan sonra yığınların eğilim ve hareketi düşünceden ziyade insiyaka bağlanır. Yığın artık sürükleyicinin etkisi altındadır. (Publiese) bunu buhar kazanına benzetmekte "yığın büyüdükçe heyecan arttıkça buhar basıncının çoğalacağını artık enerjinin harekete dönüşümünün supap'ın açılmasına kalacağını" ifade etmektedir."
Yargıtay dosyaya sanık vekilleri tarafından verilen "ilmi görüş"leri de değerlendirmiştir. Sanığın sözlerinden, "...kula kulluk edenlerle (Atatürkçü laik kesimi), hakka kulluk edenlerle (İslam, Şeriat ile bütünleştiren Müslümanları) amaçladığı anlaşılmaktadır. İslam dini, barış ve kardeşlik dinidir. Müslümanlar arasında ayırım yapmaz Allah nezdinde kimin daha makbul Müslüman olduğu sanığın takdirinde değildir. Kur'anın El Hücurat Süresinin 8. ayetinde "müminlerden iki taraf vuruşacak olursa aralarını bulup, barışının" denilmektedir. Sanık bir kesimi, diğeri aleyhine kapalı da olsa kışkırtmaktadır."
Anayasamıza göre; laiklik ilkesinin gereği kutsal din duygularının devlet işlerine ve politikaya kesinlikle karıştırılamamalıdır. Din ve vicdan özgürlüğü; dil, ırk, din ve mezhep ayrımı yaratmak amacıyla kullanılamaz. Yargıtay 8. Ceza Dairesi'ne göre "Her rejim gibi demokratik rejiminde kendini savunma hakkı vardır." AİHS'nin 17. maddesine göre; hakların özgürlüğü yok etme amacıyla kullanılması yasaktır. Yargıtay'ın RTE'nin mahkumiyetini onayan gerekçesine göre; "Anayasamız laik Cumhuriyeti demokrasinin olmazsa olmaz koşulu kabul etmiştir. Demokratik sistemin karşıtı olan her türlü totaliter rejimin kişi hak ve özgürlüklerini önemsemeyip bireyi dışlayarak topluma esas aldığı bir gerçektir. Bu nedenle laiklik esasına dayalı demokratik sistemin insan doğasına ve onuruna en uygun sistem olduğu ve hiç kimsenin bu sistemin kendine tanıdığı hak ve özgürlükleri bireyi kul durumuna düşüren totaliter rejimin gelmesi uğrunda kullanma hakkı yoktur. Başka bir deyişle "demokratik hak ve özgürlükler demokrasiyi yok etmek için kullanılamaz." Sanık savaş çağrısı yapmaktadır.(....)" (Yargıtay 8. Ceza Dairesi E. 1998/10296 K. 1998/11672 T. 23.9.1998 kararı)
Uluslararası Basın Enstitüsü (IPI) 2007 Dünya Kongresi'nin İstanbul'da yapılan 56'ncı Genel Kurulu'na katılan Başbakan Erdoğan, ''laiklik'' ile ilgili soruya verdiği yanıtta: "Ben, demokratik, laik, sosyal bir hukuk devletinin başbakanıyım. Laik bir devleti savunma anlamında ben laikim ama İslam'ın karşısına koyduğunuz zaman, o anlamda değilim. Çünkü devlet laiktir. Bu noktada ben laikim. Bunu birbirinden ayıralım. Benim partim din orijinli bir parti değildir.(....)Benim partimde görülen insan profili ne ise diğer siyasi partilerin hemen hepsinde aynı insan profili var. AK Parti'ye oy verenler arasında, daha çok dindar insan profili görülebilir. Diğerlerinde daha az görülebilir. Bunu ölçmek bana ait değil. Beni ilgilendirmez. Ben sadece programım ve tüzüğümle milletimin karşısındayım ve milletimin yüzde 100'üne hitap ediyorum. Bunun üzerinden ne kadar oy alabilirsem, bu oyla ülke yönetimine talip bir partiyim.''
İnanmayın!. Dün, bu gün ve yarın aynıdırlar. Referansları "İslam" olanların değişmeyen zihniyetleri değişmeyecektir. 1998 yılında ne iseler 2007 yılında da değişmezler. "Laik bir devleti savunma anlamında ben laikim ama İslam'ın karşısına koyduğunuz zaman, o anlamda değilim. Çünkü devlet laiktir. Bu noktada ben laikim." diyenlere karşı; laik Türkiye Cumhuriyetini savunmak amacıyla; dokuz yıl önceki Yargıtay kararını, dokuz yıl sonra yeniden bir kez daha yazarak bilerek, isteyerek ve kasten anımsatmak istedim. (Fİ/EÜ)