"Yasaların yanı sıra, sivil toplum kuruluları, aileler ve avukatların da dahil edilerek işkence yok edilir. İstanbul Protokol devreye sokulur."
Önen, Avrupa Birliği (AB) ülke değerlendirme raporlarının Türkiye ile ilgili bölümünü Bianet için değerlendirirken, 1982 Anayasası'nın demokratik bir anlayışa sahip olması gerektiğini belirterek, "madde madde değiştirerek olmaz, devrimsel nitelikte bir değişiklik olmalı" diyor.
Albaylar hapiste, generaller yalıda
Önen'e göre, İspanya, Portekiz ve Yunanistan örnek alınmalı. Portekiz sömürgeci devlet yapısından demokratik hukuk devletine geçti. Türkiye'nin 1982 Anayasası bir diktatörlük dönemi anayasası...
"Yunanistan albayları ömür boyu hapiste tuttu. Bizde, 1 milyon insanı işkenceden geçirmiş generaller yalılarında oturdukça bir yere varılamaz. Öte yandan AB de böyle rahat raporlar yayımlamaya devam eder."
" Demokratikleşmenin adresi Ankara, Brüksel değil"
Önen, Avrupa Birliği (BB) tarih versin diye Brüksel'e gidenlere de, "Brüksel'e gideceklerine buradaki yöneticilerin kapılarına dayansınlar" diyor.
"Demokratikleşmenin adresi Brüksel'de değil; burada. Demokratikleşme için ihlalcileri izlemek gerek. Sivil toplum kuruluşlarını peşlerine takanlar demokratikleşme için 20 yıldır neredeydiler? "
AB raporunda, işkence ve insan haklarıyla ilgili bölümler çeşitli eleştiriler aldı, siz nasıl değerlendiriyorsunuz?
AB raporunda işkence ile ilgili bölümler doğru ve haklı. Sözgelimi gözaltı süreleri kısaltıldı ama hala Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'ne uygun değil. Yeni düzenlemeyle gözaltı süresi 48 saate ve toplu gözaltlılar da 7 güne indirildi. Bunlar olumlu ama hala avukata ve aileye haber verilmiyor. Uzatma istendiğinde verilebiliyor, gözaltının 40 güne kadar uzatıldığı örnekler Diyarbakır'da yaşandı. Özetle, şeffaf olmayan keyfi uygulamalar halen sürüyor.
"İşkence" uygulamalarında şu anda durum ne?
2001 yılı başından 2002 Ağustos sonuna kadar olan sürede 18 kişi gözaltında öldü. 18 kişinin biri siyasi, kalanı adli idi. Bu örnekler işkencenin sistematik ve yaygın uygulandığını gösteriyor.
"İşkence" olayında, yargı mekanizması da çok önemli. İşkencecilerin soruşturmaya ve kovuşturmaya uğraması izne bağlı. Son düzenlemeyle bu izin yetkisi amire verildi. Amir, "gerek yoktur" deyince herhangi bir işlem yapılamıyor.
2002'de işkence iddiasıyla 18 kişi yargılandı, 17 kişi kurtardı, bir polis memuru 3 ay ceza aldı, o da ertelendi. Yargı caydırıcı işlevini yapmıyor.
Raporda, ayrıntılara girilmeden bütün bunlar yer alıyor.
"İşkence sürüyor" diyorsunuz?
Evet, işkence devam ediyor. İnsan Hakları Vakfı'na, 2002 yılının ilk dokuz ayında 723 kişi maruz kaldıkları işkence ve kötü muamelenin yol açtığı sağlık sorunları nedeniyle başvurdu. 2001 yılıyla karşılaştırıldığında düşme görülmüyor, durum aynı.
TİHV'nın bütün işkence olaylarını vermeyen bu tablosu ve gözaltı ölümleri Türkiye'de işkencenin sürdüğünü gösteriyor. AB raporu da bunu söylüyor.
Zaman aşımı ve "dokunulmazlık"
Yargılama sonucunda ceza alanların da yakayı sıyırdığını görüyoruz. Kamu oyunda "Manisalı çocuklar" davasında, işkence iddiasıyla polisler hakkında dava, olaydan bir yıl sonra 1996'da açıldı. Usul hataları nedeniyle dava hala sürüyor, 2003 Haziran ayında kadar sonuçlanmazsa zaman aşımına uğrayacak, dava düşecek.
Mekanizma suçluları koruma şeklinde çalışıyor. Maaşlarını alan, terfileri gerçekleşen, emeklilik işlemlerini yapan polis memurlarını aynı devlet mahkeme önüne çıkaramıyor.
Bunlar da AB raporuna giriyor. Ayrıca "dokunulmazlık" çok önemli. İşkence yapanlar idari, adli, siyasi koruma altında. Bu dokunulmazlığın kırılması gerekiyor.
Bu ihlaller neden giderilemiyor?
AB Türkiye ilişkilerinde işkence çözülmesi gereken bir alan, ama bir türlü olmuyor. Ufak tefek değişikliklerle sadece pazarlık konusu bir alan olarak görülüyor. İşkence uygulamalarına son verilmesi siyasi iradenin demokratikleşme perspektifi yok, bu problem buradan geliyor.
312'yi değiştirdik, diyorlar, bakıyorsunuz bu kez "yardım ve yataklık"la ilgili 169 devreye sokulmuş. TİHV doktorlarından Alp Ayan F tipi cezaevlerine karşı slogan attığı gerekçesiyle 169'dan yargılanıyor. Oysa bu ifade özgürlüğü kapsamında.
Bu da, Türkiye'nin aslında demokratikleşme anlamında niyet ve iradesinin olmadığını gösteriyor.
Aday üyelikten bu yana durum nasıl seyretti?
İhlaller arttı. Üniversite öğrenicileri "ana dil seçmeli ders olsun" talebiyle dilekçe verdikleri için okullarından atıldı. Bu nedenle 5000 kişi gözaltına alındı, 1000 kişi tutuklandı.
İnsanları ömür boyu siyasetten engelliyorsun. En son örnek, yine üniversitelerle ilgili. Yeni yasa, "devlete karşı suç" işleyenlere üniversite sınavlarına giriş hakkı tanıdı. Oysa yönetmelik de tam bunun tersi.
Üniversite rektörleri, Yüksek Öğrenim Kurulu'na (YÖK) başvurarak, yönetmeliğin değiştirilmesi gerekirken, yasanın değiştirilmesini talep ediyorlar. YÖK de Milli Eğitim Bakanlığı'na başvuruyor, yasa değişsin diyor. Yani yönetmelik değiştirileceğine geriye dönüş talep ediliyor. AB raporunda bu ihlal alanlarına değinmeler var.
İfade ve örgütlenme özgürlüğü?
Türkiye'de ifade ve örgütlenme özgürlüğü açısından demokratikleşmeden söz ediliyor. Oysa, üçüncü uyum paketinde ikinciye göre geriye gidiş var. Mesela yabancı vakıfların mülk edinme hakkı gibi... Bütün bu alanlar ihlallerle sorun olma konumlarını sürdürüyorlar.
TİHV'nın elinde soruşturma açılmayı bekleyen 356 dosya var, polis soruşturma açmıyor. Ama TİHV Diyarbakır şubesiyle ilgili dava açılıyor. Yani soruşturmalar, işkence yapanlara karşı değil, işkencenin kalkması için uğraşanlara karşı açılıyor.
Raporda F tipi cezaevleri ile ilgili bölümünü nasıl değerlendiriyorsunuz?
F tipleriyle ilgili, raporda Avrupa İşkenceyi Önleme Komitesi'nin önerileri doğrultusunda adımlar atıldığına ama sıkıntıların da sürdüğüne değiniliyor. Bize göre, F tiplerinde başından beri tam tecrit uygulanıyor. (NM)