Gazeteci Murat Utku’nun Genç Sivillerin aslında sahte demokrat, neo-müslüman ve gizli Adalet ve Kalkınma Parti'li (AKP) olduğuna dair flaş haberi bianet'te verildi. Ülkemizdeki yaftalama şampiyonluğunu yıllardır elinde bulunduran ulusalcı internet şövalyelerinin birbirlerine forward'lamaya doyamayacağı bir yazı olmuş sahiden.
AB’yi savunanların dönme, Kürt sorunu diyenlerin PKK’li, Hrant Dink’in cenazesinde yürüyenlerin Ermeni olduğu çıplak gerçeğinden sonra AKP hükümetine yapılan askeri muhtıraya karşı çıkan ve bu muhtıranın önünü kestiği Abdullah Gül’ün cumhurbaşkanlığını destekleyenlerin de demokrat camia içine sızmış AKP’li ve neo-müslümanlar (Özdemir İnce’ye ait bir sosyolojik tabir herhalde) olduğu ortaya çıktı. Tüm bu flaş gelişmelere kalp dayanmaz.
Bu nasıl memleket ki birinin kendine benzemeyene sahip çıkması ihtimaline bile inanmak mümkün olmuyor.Belki Murat Utku gizli AKP’liler üzerine Yalçın Küçük’ün isimbiliminden de yararlanarak bir kitap yazar ve beyaz yakalılarımız da Ergun Poyraz’a mahkum olmaktan kurtulurlar.
Yazar herhalde kendisinin de çalıştığı Doğan Medya Grubu’nun palavra haber yapmayacağına inanmış bir profesyonel olarak savlarını Kanal D haberde büyük habercilik başarısı olarak verilen Abdulkadir Aksu’nun aslında "AKP içindeki Genç Siviller’in ültimatomu yüzünden bakan olamadığına" dair başka bir gazetecilik harikasına dayandırıyor.
Bu haberi duyduğumuzda memleketi Abdulkadir Aksu felaketinden kurtardığımız için sevinçlere gark olurken, keşke bu haber gerçek olsaydı, ideolojisiz, tek düze, genel başkan merkezli iktidar partisi AKP içinde Genç Siviller gibi bir grup olsaydı ne şahane olurdu diye de kahrolmuştuk.
Hatta madem ki Utku sayesinde teşhir olduk, artık gizli saklı kalmayalım, müsait bir grup toplantısında Tayyip Bey yakamıza ampülllerimizi de taksın ki önümüzü görelim, durmak yok, yola devam edelim.
Birisi de çıkıp bunca şeyden sonra, askeri vesayete inat Abdullah Gül’ün cumhurbaşkanlığına destek vermeyenler demokrat olamaz dese ne olurdu acaba? Ya da 27 Nisan’dan sonra bazı "demokratik çevrelerin" muhtıraya karşı çıkmakta niye iki hafta geç kaldıklarını sorgulamaya başlarsa.
Söz konusu olan yazıda ‘demokratlar arasında sızmış AKP’li ve neo-müslümanlar’ olmamızın bir delili de (Gizli kamerayla çekilmiş Süleymaniye camiinden Cuma Namazı çıkışı görüntülerini de bekliyoruz) Abdullah Gül’ün cumhurbaşkanı olmasına destek amacıyla yayınladığımız ve aslında muhatabı bu konuda seçimden sonra yalpalayan AKP yönetimi olan bildirideki şu cümlemiz: “Biz 7 yıl Sezer’e katlandık, siz de 7 yıl Abdullah Gül’e katlanın.”
"Gelin siz bir fedakarlık yapın ve Abdullah Gül üzerinde uzlaşın. Yine de içine sinmeyenlere denilebilecek tek söz kalıyor: Biz 7 yıl Sezer’e katlandık, siz de 7 yıl Abdullah Gül’e katlanın.” Demokrasi bazen acıtır, sevmediğiniz birileri sizi yönetirler, yapmanız gereken buna demokratik olgunluk gereğince katlanmaktır.
Demokrasiyi seven güle katlanır. Son söz olarak bunun söylenmesinden alınganlığa kapılmak için tek bir neden olabilir: Orhan Pamuk’u tebrik dahi etmeyen, Azınlık Vakıfları Kanunu veto eden, Başörtülüleri köşke sokmayarak bir tür ırkçılık yapan Sezer’i, Orhan Pamuk’u tebrik eden tek devlet adamı olan, Ermeni Konferansı'nın yapılması için açık beyanlarda bulunma cesaretini göstermiş Abdullah Gül’e tercih etmek.
Yazı da hizmet alan-hizmet veren ayrımı yapan Baskın Oran’ı desteklememiz "neo-müslüman" (neo-müslümanlar kurban keser mi?) kimliğimize aykırı bulunmuş. Siyaseti siyah-beyaz olarak görenler için anlaşılmaz bir çelişki olan bu bizim için ise siyasetin ta kendisi. Evet Baskın Oran’ı sonuna kadar destekledik ve aynı zamanda hizmet alan hizmet veren ayrımını afişize ederek savunmasından çok rahatsız olduk, bu konuda kamusal alanda bir tartışma da oldu ama bu Baskın Oran’ın Meclis’e girmesinin ne kadar ezber bozucu ve Kemalist olmayan demokratik bir sol kurulması için ne kadar şahane bir imkan olduğuna dair inancımızı değiştirmedi.
Çünkü biz ancak aynı torna tezgahından çıkmışcasına birbirine benzeyenlerle siyaset yapılabileceğini düşünen ve bu yüzden de her geçen gün un ufak olan sekter gruplardan kurtulup, üniformalarımızı çıkararak genç sivil olduk. Evet sivil olmak cesaret işidir. Kendi mahallenden dışlanmayı göze alabilmektir. Sadece karşındakilerin değil arkandaki ve yanındakilerin de ezberlerini bozabilmek cesaret(ini) ister.
Durup dururken seçim yasaklarını delmek için 21 Temmuz’da Fiji Genelkurmay Başkanı’nı niçin eleştirdiğimizi anlamamış yazarın fazla realist ve köşeli dünyası bize yazı hakkında da genel bir fikir veriyor. Abdulkadir Aksu ve Cemil Çiçek’in bakan olmaması için yazılan mektubun, içeriğinden de hiç bahsetmeden "AKP’lilik" suçlamasından kurtulmak için dostlar alışverişte görsün diye yaptığımız bir şey olduğunu düşünecek kadar fantastik fikirleri olan biri için fazla tek düze bir okuma olmuş. Ama yazının genel mantık dizilişini ciddiye alırsak şunu rahatça söyleyebiliriz; Genç Siviller neymiş ki dostlar alışverişte görsün diye yazdıkları bir bildiri bile yılların İçişleri Bakanı’nı koltuğundan edivermiş.
Yazının Genç Sivilleri tanıyan herkes tarafından fark edilecek büyük mantıksal hatasını telafi etmek için ise derin bir sosyolojik tespit olan neo-Müslümanlar tanımına grubun diğer inançlara ve inançsızlıklara mensup üyelerini de eklemek gerekecek; neo-Hıristiyanlar, neo-museviler, neo-ateistler ve neo-agnostikler.
Yazı en başta Genç Siviller’in rahat rahat tatile çıktığını, artık pek de ortalıklarda görünmeyeceğini muştulamış.. Bu bir gazetecilik öngörüsü mü yoksa "sivil toplum alanı bizimdir, ya bize benze ya da terk et" diyen ezberleri bozulmuş bir aktivistin dileği midir bilemiyoruz.
Ama bugüne kadar bizim haberlerimizi yapmış, oturup kalkmışlığımız, yemiş içmişliğimiz, mahkeme önlerinde beklemişliğimiz, demokratik eylemlerde birlikte yürümüşlüğümüz olan bir gazeteci arkadaşımıza küçük bir atlatma haber vermek kıyak geçmek olmaz herhalde.
Bu yıl hiç tatil yapmayan nöbetçi sivil toplum örgütü Genç Siviller vicdanının peşinden siyaset yapmaya devam edecek. Ve bunu vicdanları peşinden giderek bir araya gelmiş farklı siyasi kültürlerden insanlarla yapacak. Bu bizi bazen vatan haini Soros'çu, bazen AKP’li, bazen PKK’lı yapabilir. Sağlık Olsun. Sivil olmak da vicdanının peşinden gitmek de demokrat olmak da zor.
Yakında bir Sivil Anayasa kampanyası yapacağız. Kürt Sorunu konusunda AKP’yi sıkıştıracağız. Sekterizm tuzağına düşmeyeceğimize yuce Türkiye Sivil Toplumu önünde söz veriyoruz. (YO/NZ)