Geri çevirme gerekçesine göre: "Anayasa Mahkemesi'nin -anılan bu- kararıyla ortaya konulan ilkeler, kamuoyunu etkilemekteki olağanüstü gücü, bugüne kadar yaşanan bir çok olay nedeniyle tartışılamayacak bir gerçek olan radyo ve televizyon yayıncılığı için de geçerlidir.
Yabancılara tanınacak hakların kimi sınırlama ya da kısıtlamalara bağlı tutulmasını Devlet'i korumak, onun sürekliliğini sağlamak gibi düşüncelerde aramak gerekir. Devlet'in geleceği üzerinde doğrudan etkisi olan, yaşamsal önemdeki konularda yabancıların ağırlığını önleyici gerçekçi sınırlamalar getirilmesi, bağımsızlığın ve ulusal çıkarların korunması yönünden zorunludur."
5317 sayılı Yasa'nın 2. maddesiyle yapılan düzenlemeyle özel radyo ve televizyon kuruluşlarında yabancıların ağırlığının önlenmesi amacıyla kimi sınırlamalara yer verilmiştir. Örneğin yabancı sermayenin bölgesel ve yerel radyo ve televizyon yayın kuruluşlarında pay sahibi olması yasaklanmıştır.
Yüzde 50'den fazla yabancı sermaye payı bulunan toplam radyo ve televizyon yayın kuruluşu sayısının, ulusal yayın yapan kuruluş sayısının dörtte birinden fazla olamayacağı ve 3984 sayılı Yasa'nın ilgili diğer sınırlayıcı kuralları saklı tutularak, bir özel radyo ve televizyon kuruluşunda ortak olan gerçek ya da tüzel yabancı kişinin bir başka radyo ve televizyon kuruluşuna ortak olması önlenmiştir.
Ancak Sayın Cumhurbaşkanının geri çevirme gerekçesine göre: " Önemle vurgulamak gerekir ki, yukarıda sözü edilen sınırlamalar, yabancıların bu alanda oluşacak etkinliklerini önleyecek nitelik taşımamaktadır.
Bir kez, kendi devletleri ve şirketlerinin desteğiyle, bir televizyon kanalının tüm payını satın alan yabancı yayıncılara karşı Radyo ve Televizyon Üst Kurulu'nun etkili bir denetim ve sınırlama uygulaması, uluslararası siyasal nedenlerden dolayı son derece güçtür.
Böyle bir uygulamanın Türkiye'ye ciddi sorunlar yaşatması güçlü olasılıktır. İkinci olarak, incelenen Yasa'nın Türkiye Büyük Millet Meclisi'nde görüşülmesi sırasında, Hükümet adına konuşan Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı'nca belirtildiğine göre, bugün yurdumuzda ulusal yayın yapan 24 yayın kuruluşu vardır. Getirilen kurala göre, yabancı gerçek ya da tüzel kişiler, 6 yayın kuruluşunun tümüne, geri kalanlara da yüzde 50 oranında sahip olabilecektir.
Kamuoyu oluşturmakta, toplumun bilgi almasında en etkili ve izlenme payı yüzde 50'nin üzerinde olan 6 televizyon kanalındaki yabancı sermaye payının yüzde 100'e çıkmasıyla Türkiye'nin en kritik sorunlarında nasıl bir tabloyla karşılaşacağını görmek güç değildir.
Yabancı sermaye payı yüzde 50'den fazla, gerektiğinde yüzde 100'e ulaşacak ulusal radyo ve televizyonların sayısal olarak belirlenmesi, yapılan düzenlemenin hukuka ve kamu yararına aykırılığını ve yaratacağı sakıncaları azaltmamakta ya da ortadan kaldırmamaktadır.
Çünkü, radyo ve televizyonların kamuoyu oluşturmaktaki, haber ve bilgilendirme programları yoluyla tüm toplumu etkileme ve koşullandırmaktaki güç ve etkileri inanılmaz boyuttadır. Yazılı ve görsel basının demokrasilerde "dördüncü güç" olarak nitelendirilmesinin nedeni de budur.
Yazılı, görsel ve işitsel medya ve özellikle de radyo ve televizyonların toplum üzerindeki etkinlikleri yaptıkları yayınların dinlenmesi ve izlenmesiyle doğru orantılıdır. TRT Genel Müdürlüğü'nce kitaplaştırılan, 2004 yılı "Televizyon Yayınları Kamuoyu Araştırması"na göre, ulusal ölçekte yayın yapan 6 televizyon kanalının toplam izlenme payı yüzde 59'un üstündedir.
Araştırma sonuçlarına göre, TRT kanallarının (TRT 1, 2, 3, 4 ve GAP) toplam izlenme payı yüzde 23.58, diğer kanalların izlenme payı yüzde 13.73, yerel televizyon kanallarının izlenme payı ise yüzde 0.55'tir.
Görüldüğü gibi 24 ulusal kanaldan 6'sının yabancıların eline geçmesi Türkiye'nin kültür yaşamını, demokrasisini, ulusal çıkarlarını, kamu düzenini ve kamu güvenliğini yabancıların etki alanına açık duruma getirecektir.
Görsel medyanın, toplumun en küçük birimlerinin günlük yaşamına girdiği ve insanları ve toplumları derinden etkilediği, davranışlarını, düşünce ve yaşam biçimlerini önemli ölçüde yönlendirip değiştirdiği gözönünde bulundurulduğunda, incelenen Yasa ile yapılan değişikliğin kamu yararına uygun bulunmadığı açıkça görülecektir.
Ayrıca, getirilen düzenlemeye göre, ulusal ölçekte yayın yapan 6 televizyon kanalının tümünün yanı sıra diğer 18 televizyon kanalının yüzde 50'sinin de yabancılara geçebileceği gözden uzak tutulmamalıdır.
Öte yandan, bugün için 24 olan ulusal ölçekli televizyon yayınlarının, kanal ve uydudan yayın olanaklarının artmasıyla çok yüksek sayılara ulaşması uzak bir olasılık değildir. Televizyonlarla ilgili bu gerçeklere ulusal ölçekte yayın yapan radyolar da eklendiğinde durumun ülke yönünden sakıncaları daha da belirginleşmektedir.
Kaldı ki, yabancı sermayeye yerel ve bölgesel yayın yapan radyo ve televizyon kuruluşları için getirilen yasağın, kamuoyunu etkileme gücü çok daha yüksek olan ulusal yayın yapanlar yönünden kaldırılmasının haklı bir gerekçesi de yoktur ve bu çelişki yaratmaktadır.
Ulusal radyo ve televizyonlarda yabancı sermaye payına ilişkin yüzde 25'lik sınırın kaldırılmasının Avrupa Birliği'ne uyum süreciyle de bir ilgisi bulunmamaktadır.
Bu yönden bakıldığında, AB üyesi ülkelerde farklı uygulamalar ve düzenlemeler olduğu görülmektedir.
Bu nedenlerle, ulusal radyo ve televizyon yayın kuruluşlarının dörtte birinde yabancı gerçek ve tüzel kişilerin sahip olacakları payın yüzde yüz oranına çıkmasına, diğerlerinde yüzde 50'ye ulaşmasına olanak sağlayan ve böylece bu alana yabancıların egemen olmasının yolunu açan düzenleme anayasal kurallar, ulusal çıkarlar ve kamu yararı ile bağdaşmamaktadır."
Sayın Cumhurbaşkanı açıkladığı bu gerekçelerle 5317 sayılı "Bankalar Kanunu ile Radyo ve Televizyonların Kuruluş ve Yayınları Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun"u TBMM'ne bir kez daha görüşülmesi için geri göndermiştir. (Fİ/BA)