Anayasa'nın 133. maddesinde, Devletçe kamu tüzelkişiliği olarak kurulan tek radyo ve televizyon kurumu ile kamu tüzelkişilerinden yardım gören haber ajanslarının özerkliği ve yayınlarının yansızlığının esas olduğu belirtilirken, düşünceyi açıklama ve yayma özgürlüğü kapsamında bulunan haber almak ya da vermek özgürlüğü korunmak istenmiştir.
Anayasa'nın 133. maddesinde 08.07.1993 günlü, 3913 sayılı Yasa'yla yapılan değişiklikle, radyo ve televizyon istasyonları kurmak ve işletmek, yasayla düzenlenecek koşullar çerçevesinde serbest bırakılmıştır.
Anayasa'nın 26. maddesinde ise, düşünceyi açıklama ve yayma özgürlüğünün, radyo, televizyon, sinema ya da benzeri yollarla yapılan yayınların izin sistemine bağlanmasına engel olmadığı belirtilmiştir.
Madde gerekçesinde de, radyo, televizyon ve sinema yoluyla yapılan yayınlarda "serbesti sistemi" yerine "izin sistemi"nin kabul edildiği açıklanmıştır. Bu ilke ve kurallar, radyo ve televizyon yayıncılığının özelleştirilmesine karşın "ticari yayıncılık modeli"ne geçilmediğini, yayıncılığın "kamu hizmeti anlayışı" içinde yapılması gerektiğini göstermektedir.
Nitekim, Anayasa Mahkemesi'nin, TRT Kurumu'na ilişkin verici tesislerinin PTT Yönetimi'ne devriyle ilgili 3517 sayılı Yasa'nın iptali istemiyle açılan dava sonunda verdiği 18.05.1990 günlü, E.1989/9, K.1990/8 sayılı kararında, "....Anayasa'nın, radyo-televizyon yayını gibi çağın en ileri teknolojik aşamasını yapmış bir kamu hizmeti için öngördüğü yönetim biçimi, yine Anayasa'da belirtilen nitelikleri taşımalıdır...." denilerek, radyo ve televizyon yayıncılığı "kamu hizmeti" olarak nitelendirilmiştir.
Yayıncılığın devlet tekelinden çıkarılmasına karşın, kamu ve özel tüm yayınların özerk bir kamu otoritesinin gözetim ve denetimi altında tutulması, yayınların yasayla düzenlenecek ilkelere uygun olma koşulunun öngörülmesi, kamunun yansız ve özgür haber alma hakkının korunması ve yayınların kamuoyunu etkilemekteki olağanüstü gücü nedeniyledir.
Bu niteliği nedeniyle radyo ve televizyon yayıncılığında tekelleşmenin önlenmesi de büyük önem taşımaktadır. Bu alanda tekelleşmenin önlenmesinin amacı, bağımsız ve yansız yayıncılığı sağlamaktır.
Çünkü, bağımsız ve yansız yayıncılık eşitlikçi, dengeli, doğru ve çoğulcu yayın anlayışının, dolayısıyla kamu hizmeti niteliğinin olmazsa olmaz koşuludur. Öte yandan, geleneksel elektronik yayıncılık teknolojisi çerçevesinde, tüm telekomünikasyon iletileri gibi radyo ve televizyon iletileri de havadaki elektromanyetik dalgalar yoluyla taşınmaktadır.
Bu dalgalar çeşitli frekanslara sahiptir ve radyo ve televizyon sinyalleri ancak belirli frekanslar üzerinden iletilebilmektedir. Elektromanyetik dalga ortamı kamu malıdır; kullanımı izne bağlıdır.
Bir kamu hizmeti olarak düzenlenen yayıncılık hizmeti için gereken kamu malı, özerk bir kamu tüzelkişisince, yasada yer verilen koşullar çerçevesinde "tahsis" edilerek kullanılabilmektedir.
Bu sinyalleri taşıyan elektromanyetik dalgalar aynı zamanda doğal kaynaklardır ve Anayasa'nın 168. maddesi uyarınca Devletin hüküm ve tasarrufu altındadır.
Bu nedenlerle, yabancı gerçek ya da tüzel kişilerin ulusal radyo ve televizyon yayın kuruluşlarına sahip olmaları, bağımsız ve yansız yayıncılık ilkeleri ve kamu hizmetinin gerekleriyle de bağdaşmamaktadır."
Sayın Cumhurbaşkanı geri çevirme gerekçesinde Anayasa Mahkemesi'nin, 3987 sayılı "Özelleştirme Uygulamalarının Düzenlenmesi ve Özelleştirme Sonucunda Doğabilecek İstihdamla İlgili Sorunların Çözümlenmesine İlişkin Kanun Hükmünde Kararnameler Çıkarılması Amacıyla Yetki Verilmesine Dair Kanun"un iptali istemiyle açılan dava sonunda verdiği, 07.07.1994 günlü, E.1994/49, K.1994/45-2 sayılı kararına da atıf yapmaktadır.
Bu kararın yabancı sermayeye ilişkin ortaya koyduğu ilkelerden biri de, ülkenin bağımsızlığı, güvenliği ve ulusal çıkarlar yönünden, özelleştirmenin yabancılaştırmaya dönüştürülmemesi zorunluluğudur.
Anayasa Mahkemesi bu kararında, "hiçbir düşünce ve mülahazanın" Türk ulusal çıkarları karşısında korunma göremeyeceği ilkesinin, Anayasa'nın öngördüğü hukuk düzeni içinde ulusal çıkarların her şeyin üzerinde tutulmasını gerektirdiğini kabul edilmiştir.
Anayasa'nın 2. maddesinde, "....toplumun huzuru, milli dayanışma ve adalet anlayışı ....içinde insan haklarına saygılı...." olunacağına yer verilerek devlet ve toplum çıkarlarına öncelik tanındığını, Anayasa'nın 5. maddesinde yer verilen "Türk Milletinin bağımsızlığı" ilkesinin siyasal ve ekonomik bağımsızlığı birlikte içerdiğini, bu kavramların yalnız başına bir anlam taşımadıklarını, birbirlerini tamamlayan kavramlar olduklarını vurgulamaktadır.
Anayasa'nın 16. maddesinde, Anayasa'nın 12. maddesinde herkese tanınan temel hak ve özgürlüklerin, yabancılar için, uluslararası hukuka uygun olarak yasayla sınırlandırılabileceğinin kurala bağlandığını, yabancıların temel hak ve özgürlüklerin kimilerinden yurttaşlar gibi yararlandırılmamasının, bu hakların kimi sınırlama ve kısıtlamalara bağlı tutulmasının nedenlerinin, Devlet'i korumak, onun sürekliliğini sağlamak gibi düşüncelerde aranması gerektiğini, Devlet'in geleceği üzerinde doğrudan etkisi olan yaşamsal önemdeki konularda yabancıların ağırlığını önleyici kuralların getirilmesinin bağımsızlığın korunması yönünden zorunlu olduğunu belirtmiştir. (Sürecek) (Fİ/BA/EÜ)