Cinnah Caddesi, Kuğulu Park civarı, Karum'a giden yollar, Atakule, Tunalı Hilmi Caddesi girişi, Ziya Gökalp Caddesi, Atatürk Bulvarı trafiğe kapatılınca, Ankaralıları zor bir Pazartesi gününün beklediği, Pazardan belli olmuştu.
Pazartesi günü saat 10.00'dan itibaren, Cumhurbaşkanlığı Köşkü-Anıtkabir güzergahı; Ziya Ür Rahman Caddesi, Çankaya Caddesi, Atatürk Bulvarı, İnönü Bulvarı... Saat 15.00'den itibaren de Türkiye Büyük Millet Meclisi (TBMM) - Türkiye Odalar Borsalar Birliği (TOBB), Başbakanlık Resmi Konutu güzergahında; Atakule kavşağı, Çankaya Caddesi, Kızılay, Kavaklıdere, Kuğulu, Köşk Kavşağı ve isimlerini bilmediğim onlarca cadde, üst, alt geçit trafiğe kapatıldı.
Biz sıradan insanlar, bu "önlemlerin" günün ilerleyen saatlerinde başımıza neler açacağını nasıl kestirip, evimizden çıkmayabilirdik ki! Bush'un ve ondan yıllar önce de Clinton'ın ziyaretinde de benzer sahneler yaşanmıştı.
Clinton'ın geldiği gün, Kuğulu Park'ta otobüs beklerken, tüm Atatürk Bulvarı'nın bir anda ıssızlaştığı, iki siyah limuzinin ağır ağır sahneye çıktığı, otuz kişilik ajanın bu iki limuzini koşar adımlarla takip ettiği sahne, sadece bizi değil, trafik polislerini de epeyce ürkütmüştü...
Arkadaşlarla buluşma hakkı ihlali
Dün (Pazartesi), sabah saatlerinde güvenlik önlemleri, Putin'in güzergahına göre sürekli yer değiştirip, Çankaya'dan Kızılay Meydanı'na doğru yoğunlaşıp adeta terör saçarak indi.
Atatürk Bulvarı boyunca, Rus ve Türkiye bayraklarıyla süslenen tüm direklerin altında ikişerli-üçerli polis grupları akşam geç saatlere kadar varlıklarını korudu. Bakanlıkların çatılarından, biz sıradan vatandaşın üzerine uzun namlularını uzatan maskeli özel timler ise, Putin'in TOBB binasına gelişiyle görünmeye başladı.
Zaten o saatten sonra Putin'e bile özür diletecek nitelikteki "güvenlik" önlemleri, sadece Çankayalıların değil, Kızılay'a inen her Ankaralının hayatını aksattı, evlerine gitme, karınlarını doyurma, arkadaşlarıyla buluşma haklarını ihlal etti.
Sakinliği ile bilinen "memur kenti"nde, Putin muhtemelen Meclis'te Bülent Arınç'la görüşür, bizler de Çankaya'daki evimizden çıkıp Kuğulu Park'tan Kızılay'a doğru yürürken, sıradan insanlar olarak, neler olup bittiğini elbette kestiremiyoruz.
Gözlere bakmakla görevli polisler
Adım başı, adeta biz sıradanların gözlerinin içine bakmakla görevlendirilen polislerin sorgulayıcı bakışlarından kurtulmak için başımızı yere eğiyoruz. Veya suçlu olmadığımızı onlara hissettirmek için kendi aramızda şakalaşıp, gülüşmeye çabalıyoruz. Çünkü Kızılay'a yürürken sadece resmi polislerin değil, ayakkabı boyacısının, simitçinin ve daha pek çok meslekten insanın, o güzergah üzerinde polis olduğunu düşünüyoruz. Zira bu sahnede ürkmemek için suçsuz olmak asla yetmiyor.
Derken, Kızılay Meydanı'nın girişi sayılan Orman Bakanlığı'nın önünde, onlarca polisin kapattığı yoldan geri çevriliyoruz. Ankaralılar bağırıp çağırıyor, insanların hayatı aksıyor, ama Kızılay'a girmemiz engelleniyor. Alt geçitten Bakanlıklar tarafına geçip, üst geçidi kullanmamız isteniyor. İsteneni yapıyoruz elbette. Fakat bu sefer de Kızılay'dan gelip, bizim geldiğimiz yöne yürüyenlerin engellendiğine şahit oluyoruz.
Ortaokullu bir grup öğrenci, Putin'e küfrederek, engelleme yerinden uzaklaşıp, geri dönüyor. Bir gazeteci, "Bakınız ben gazeteciyim" diye yalvarırcasına polise basın kartını gösteriyor. Polisin yanıtı kesin: "Babam bile olsan geçemezsin!"
Putin geldi, hepsi bu kadar!
Tam bu sırada Clinton ve Bush'un ziyaretinde yaşananlar tekrarlanıyor. Yollar boşalıyor, keskin nişancılar, binaların tepelerinden üzerimize silah doğrultuyorlar. Derken, iki siyah araba, onları koşar adımlarla takip eden bir grup kara gözlüklü koruma...
Günün yirmi dört saatinde kalabalık olan Atatürk Bulvarı, derin bir sessizliğe gömülüyor. Bir arabadan Putin çıkıyor, Rifat Hisarcıklıoğlu'yla tokalaşıp içeri giriyor...
Hepsi bu kadar! Yani Putin ve devlet erkanı için hepsi bu kadar. Ankaralılar için çile daha yeni başlıyor çünkü. Gün boyunca yaşadıklarından yeterince sıkılan insanlar, işlerinden çıkıp bir an önce evlerine varma hayalleri kurarken, TOBB'daki toplantı sürüyor...
Eve doğru yürüyüş
Akşam saat altıda, gözaltılar için Kızılay Meydanında hazır tutulan boş belediye otobüslerin arasından geçip, Güven Park'taki dolmuş durağına gidiyorum. Arkadaşım, Putin gitmeden eve gitmeyi göze alamadığını söyleyip bir kafede oturmayı tercih ediyor. Ayrancı'da oturan arkadaşım ise, beni yemeğe bekliyor. Oraya ulaşmak için sadece on dakikaya ihtiyacım olur hep...
Güven Park'ta, Ankara'da yaşadığım son altı yılın en yoğun dolmuş sırasıyla karşılaşıyorum. On iki kişilik dolmuşlara otuz kişi doluşmuş, oracıkta bekliyor. Yol trafiğe kapatılmış...
İnsanların Bulvar'daki otobüs duraklarını tercih etmemelerine şaşırıp, oraya doğru yürüyorum. Atatürk Bulvarı, saat üçte bıraktığımız gibi, yine ıssız. Yüzlerce insan, Bakanlık'taki otobüs duraklarında, yolun trafiğe açılıp, otobüslerin gelmesini bekliyor.
Derken bir polis arabası, ağır ağır yaklaşıyor. İnsanlar polislere yolların ne zaman açılacağını soruyor. Arabadan inen bir polis, "Boşuna beklemeyin, yürüyün" diyor. Yaklaşık yüz kişilik bir grup, evlerimize doğru yürüyüşe geçiyoruz.
"Karanlıktan yararlanıp, evime giderim"
Ancak Başbakanlık'a giden yolun kavşağında, polisler yine insanların bu yolu kullanarak evlerine gitmelerinin yasak olduğunu bildiriyor. Ezberimizi sokakta yaşayan ve gidecek evi olmayan bir "şarapçı" bozuyor. Polislere doğru yürüyüp: "Ulan gecenin karanlığından yararlanır, yine giderim evime" diyor... Biz de öyle yapıyoruz. Gecenin karanlığından yararlanıp, polislerin tutmadığı Başbakanlık yolundan "sıvışıyoruz".
Meclisin önüne vardığımda, saat çoktan yedi oluyor... Kızılay'a girişler yasak olduğu için Genelkurmay Binası önündeki kavşak "savaş alanı" gibi. Polisler, yol isteyen şoförler, arabaların arasından geçmeye çalışan yayalar, hastaneye yetiştirilemeyen hastaların olduğu ambulanslar...
Ve nihayet tüm bu kaosu aşıp, Tapu ve Kadastro Binası önünde otostop çekebiliyorum. Arkadaşım tüm bunlardan bihaber, yemeğe yetişmediğim için küfürler ediyor, diye düşünüyorum. Dikmen'e giden bir çift alıyor beni ve eve yakın bir yerde bırakıyor. Evi Oran Sitesi'nde veya yürüyerek varılamayan semtlerde olan insanları düşünüyorum. Benim gibi, yüzlerce Ankaralı, Putin geldiği için yemeğe yetişemeyip aç kalıyor... Evdeki saat 20.30'u gösteriyor. (İA/BB)