Fotoğraf: Anadolu Ajansı
Donald Trump bizleri davranışının, yani yasaları çiğnemesinin kıyak, hatta on numara hareket olduğuna ve görevi kötüye kullanmakla itham edildiği davaların bir tür darbe olduğuna inandıracaktı. Yaptığı şeyi tekrar yapacaktır. Aslına bakılırsa, Biden ailesini soruşturmaları için Çin’e yaptığı açık çağrıyla ve görevi kötüye kullanma soruşturmasına riayet etmeyi reddederek bunu bir kez daha yaptı bile.
New York Times’dan Roger Cohen ve Trump’ın kısa süreli iletişim direktörü Anthony Scaramucci (ki hayattaki esas başarısı onun adı olabilir) gibi bilirkişiler bütün bunların bir tür delilik olduğunu söyleyerek Trump’ın ya herkesin gözü önünde intihar etmekte ya da hayatta kalmak için tuhaf bir deha sergilemekte olduğunu tahmin ediyorlar. Fakat durum gerçekten de bu ikisinden biri mi?
Psikanalitik bir harikalar diyarında geziniyoruz. Seçilmiş politikacıların utanç verici duruma düşme ya da yasaları çiğnemekten suçlu bulunma ihtimalinden kaçınmaları beklenir. Fakat Trump pişmanlıktan ziyade göze batan bir arsızlık görüntüsü sergileyerek yaptığı şeye sahip çıkıyor. Bazı yorumcular Trump’ın görevi kötüye kullanma konusunda kamuoyunu duyarsızlaştırmaya ya da davranışlarını normalleştirmeye çalıştığını ileri sürse de bu izahat “dâhice mi yoksa intihar mı” ikilemini açıklamıyor. Bir eleştiri biçimi olarak psikanalizin hiçbir zaman günümüzdeki kadar önemli olmamasının bir nedeni, bizden ya intihara meyilli ya da muzaffer bir hayatta kalma aracı olabilecek edimleri düşünmemizin istenmesidir.
Peki, ya her ikisi de geçerliyse ve şu anda siyasi arenada vuku buluyorlarsa? İntihar ve hayatta kalma “Trump” adını verdiğimiz bu psişik alanda birbirlerine nasıl bağlı? Sadece yüzsüz itirafının suçlarını normalleştireceğini ve hukuk ile suçun kaçınılmaz olarak birbiriyle karıştırılır hale geldiği bir dünyada zaferine zemin hazırladığını düşünmekle kalmıyor. Asıl mesele, yalnızca kanunların açığını yakalayanların (vergi beyan şartlarını savuşturarak, yürütme gücü konusundaki anayasal kısıtlamaları görmezden gelerek) baskın çıkacak kadar zeki ve muktedir olduğuna inanarak kanunların uygulanmasını ve başkanlık yeminini bir tür zayıflık sayıyor gibi görünmesi. Tabanının, yasaları çiğneme cesaretine sahip olanlara duyduğu coşkulu hayranlığa da bel bağlıyor: bu türden romantik suçlular, yasak ya da utanç olmaksızın kanunların üzerinde ve dışında yaşama fantazisiyle heyecan duyan kişilerin idolleridir.
Yorumcular Trump’ın “ölüm arzusu”ndan söz ettiklerinde, doğru yere parmak basıyorlar ancak belki de tam olarak düşündükleri yere değil. Freud’a göre, ölüm dürtüsü saplantılı tekrar ve yıkıcılık niteliği taşıyan edimlerle tezahür eder, zevk ve heyecan ile ilişkilendirilebilmesine rağmen arzu gerçekleştirimi mantığıyla yönetilmez. Zevk arzusuyla güdümlenmeyen tekrarlanan eylem farklı biçimler alır: insan organizmasının bireyselleşen yaşamdan önceki bir döneme geri dönme çabasıyla bozulması; travmatik materyalin çözüme ulaşmadan kâbus gibi tekrarlaması; potansiyel olarak öldürücü bir davranış yoluyla yıkıcılığın dışsallaştırılması. İntihar da cinayet de kontrol edilmemiş bir ölüm dürtüsünün en uç sonuçlarıdır. Ölüm dürtüsü kaçak yollarla çalışır ve özünde fırsatçıdır: yalnızca sıkıca yakalayarak üzerinde gezindiği fenomenler aracılığıyla tanımlanabilir. Radikal arzu, zevk, hayata dair yoğun anlam içeren anların ortasında etkili olabilir. Fakat aynı zamanda zafercilik anlarında, küstah iktidar ya da güç gösterilerinde ya da olağanüstü mahkûmiyet durumlarında da etkili olur. Güçlendirici ya da heyecan verici olması gereken şeyin aslında daha yıkıcı bir amaca hizmet ettiği ise ancak daha sonra – nadiren de olsa – farkedilir.
Bu aleni teşhirde, Trump’ın kendi sonunu hazırlamasına ya da kendi bildiğini okumasına izin vermeyecek olan bir dünyanın işini bitirmek için duyduğu dayanılmaz isteği farketmek için çocukluğu hakkında spekülasyon yapmaya ya da biyolojik bir ölüm dürtüsü kavramına katılmaya gerek yok. Utanmazlık, ölüm dürtüsü aracılığıyla çalışan bir vektördür. Trump kendisine yönelik suçlamalardan utanç duymuyorsa, bu vektörler “çalışmaz” ve suçlamalar daha mahcup ve zayıf bir hale gelerek kamusal alanda gitgide daha az duyulur. Trump’ın tüm dünyanın gözleri önünde tekrar tekrar ve saplantılı biçimde utanmaya ve reddetmeye karşı çıkması, aynı zamanda bu heyulaların onun için ne kadar riskli olduğunu da gösteriyor. Evet, asıl amacı her ehliyetsizlik, suç ve etik dışı yönetim suçlaması karşısında mağrur, muzaffer ve masum olduğunu göstermek isteyen biri rolünde başarılı; yasanın onun üzerinde hiçbir etkisi olmayacak. Ancak madalyonun bir de öteki yüzü var. Zira bir yasa tanımaz olarak Trump’ın gücü hukukun kalıcılığına dayanıyor; suç ile yasal girişimler arasındaki ayrımı silerek tüm hukuk algısını yerlebir etmekte başarılı olursa, kendi gücü de ortadan kalkar. Başka bir deyişle, istediği gibi saplantılı bir yasa tanımaz haline gelebilmesi için hukuka ihtiyacı var. Ve hukuka ihtiyaç duyduğu ölçüde tam da umursamaz, kanunsuz zafercilik durumu şeklinde onu yeniden üretir. Fakat bu diyalektik şaşırtmaca bile hikâyenin sonu değil.
Yasalara başvurarak düşmanlarının suçluluğunu hatırlatmak, Trump’ın en sevdiği taktiklerden biri: gücünü iyi biliyor. Destekçilerini hala Hillary Clinton hakkında “Onu içeri tıkın!” sloganı atmaları için teşvik ediyor, şimdi de Joe Biden’ın elektrikli sandalyeyi hakettiğini ileri sürüyor. ABD’nin güney sınırındaki ıslahevleri de kanuni yetkinin suç teşkil ederek hayatları yok ettiğinin bir kanıtıdır. Herkesin bildiği gibi, Trump Beşinci Cadde’nin ortasında birini silahla vursa da seçimi kazanacağını iddia etmişti. Yasalardan muaf olma erk tanımının ta kendisi haline geldi, dolayısıyla muafiyet kaybı onun sonu olacaktır. Yalnızca yasadan kaçabilenlerin hayatta kaldıklarına dair inancı, Biden ve ailesinin soruşturulması için Çin’e yaptığı çağrıyla – Ukrayna ile ilişkili olarak bizzat kendisinin suçlandığı suçun retorik bir tekrarı – kanıtlanıyor. Hal böyleyken, Trump’ın göstermelik gücü yasalara rağmen yasalara aykırı hareket etme isteğiyle açığa çıksa da, hukuk şimdi gecikmeli de olsa kendini gösterdi, teypleri ve belgeleri teslim etmesini isteyerek onu sorumlu tutmaya çalışıyor. Trump yasaların kendi üzerindeki gücünü kabul etmeyi reddederek, kendini bizzat başlattığı sloganın hedefi haline getiriyor: “Onu içeri tıkın!”
Elbette, Trump’ın hayatta kalması mahkemelerde bir dediğini iki etmeyen bir avukat sürüsüne bağlı; ne var ki, bu onun yasa trafiğinin en ılımlı paradokslarından biri. Belki de bu paradoksların en önemlisi, son günlerde daha açıkça görünür hale geldi. Temsilciler Meclisi görevi kötüye kullanma suçlamasını değerlendirdiği sırada, Trump yasal yükümlülüklerini resmi olarak yerine getirmek için onlara herhangi bir şey teslim etmeyi reddederken dahi basında onlar için faal biçimde kanıt biriktiriyor. Beşinci Cadde’de duruyor – ama silah düşmana mı doğrultulmuş yoksa kendisine mi? Ya da ikisine birden mi? Beyaz Saray’ın federal korumaları nezaretinde nihayet safdışı bırakılması halinde ya da görevi bıraktıktan sonra Mar-a-Lago’dan veya bir Trump gayrimenkulünden ya da başka bir yerden çıkarken muhakkak suçlamalar ve hakaretler yağdıracak. Yokedilmesi esnasında yok etmeye çalışacak. Ama bu onun için hayatının en büyük hadisesi, kimin kime karşı nihai yargıyı vereceğini belirleyecek olan hiddetli bir savaş olacak.
Trump rejiminin bu şekilde sona ereceği hep belli miydi? Belki. Tabanı, aldırışsız hükümdar –devlet gücünün utanmadan yasaların dışında yaşayan nihai temsilcisi – dramına bayılıyor. Bu, “müthiş ve benzersiz bilgeliği”ni ilan eden hükümdarın Türkleri Kürtlerin üzerine salmadan günler önce Türk ekonomisini yerlebir etmekle tehdit ettiği çılgın bir macera, heyecan verici mitolojik bir hikâye. Sonuçlar bu denli kanlı olmasa retorik gülünç olurdu.
En iyi ihtimalle, ifşasının ve yasalara uygun olarak yakalanmasının hemen öncesinde hükümdar yıkıcı güçlerini hazır ederken ölümcül bir şaka burada sona eriyor. Müfettişlerin kendisini itham etmesi için gereken her şeyi doğrulayan tumturaklı laflar etmeye devam ederek itham davası işlemlerini yerine getirmeyi redderken, kendisine yönelik hukuki yargıyı tasdik ederken dahi, manik biçimde yasanın üzerinde ve dışında olduğunu kanıtlıyor. Utanç verici “son”u hem savuşturuyor hem de ısrarla istiyor: utanç verici duruma düşmek istemiyor ama saplantılı biçimde o yönde hareket ediyor. Mani burada amansız bir savaş, düşmanlarını saplantılı biçimde kovalama, uçsuz bucaksız bir ego tatmini, günlük tweet yağmuru biçiminde tüm dünyanın gözü önünde ateşlenerek silaha dönüşen mesajları şekline bürünüyor, ne pahasına olursa olsun ilerlemeye devam ediyor – çünkü durursa ne olur? Trump’ın yasaya boyun eğmeye zorlanarak inişe geçerken bizlere hukuku geri verebilecek olması ne kadar tuhaf: bu durumda, yalnızca koltuğunu halefine bırakırken de olsa, kanun yapıcıya mı dönüşecek? Ödeyeceği bedel hapis olabilir, yolun sonunda onu sonsuz bir utanç bekliyor.
Anlattıklarım kendi rüya sekansımdan fazlası değil. Utanç ve suçluluk duygusu bugüne dek tüm hissettiklerini kaplamış olabilir. Jüri henüz son sözü söylemedi. Benim iddiam/rüyam onun içinden geçen utancı hissetmek için durmaktansa ölmeyi tercih edeceği ve yıkım ve öfke şeklinde dışsallaşacağı yönünde. Eğer bir kez utanç izlenimi bırakacak olursa, bu yalnızca etrafındaki dünyaya atılmak üzere utancının dışarıya yöneldiği o lahzada olabilir. Ruhsal yapısı utancı engellemek üzere inşa edildiği için onu gerektiği gibi yalnızca kendine ait bir şekilde yaşayamaz – zorlu bir görev. Şayet sonunda utanç ona geri dönecek olursa, - ruhsal senaryosunun kurallarına göre – bu intihara meyilli bir teslimiyet olur. O halde, tüm dünyanın aleyhinde en üst perdeden suçlamalarına girişirken oldukça uzun ve yüksek sesli bir ulumaya hazır olun. O zamana değin askeri güce erişiminin elinden alınacağını umalım. (ÖÇ/EMK)
Yazının orjanilini buradan okuyabilirsiniz.