Pornografi özellikle internetin yaygınlaşmasıyla artık çok yaygın olarak tüketiliyor. Ev bilgisayarları bir yana, işyerlerinin, internet kafelerin, üniversitelerin, kamu kurumlarının, sendikaların bilgisayarlarından pornografi içerikli sitelere giriliyor. Kahvelerde, bazı üniversitelerin erkek yurtlarında belli saatlerden sonra erkeklerin topluca porno filmler izlediklerini duyuyoruz. Pornografi tüketimi konusunda bir erkeğin siyasi görüşleri hiç de belirleyici değil. Sağcı, solcu, İslamcı birçok erkek yalnız kaldıklarında pornografi içerikli internet sitelerine giriyor, aralarında bunları düzenli olarak takip edenler de var.
Pornografinin başta verdiğim tanımına göre, tarihin ilk dönemlerinden bu yana cinsel birleşme tasvirleri mağara duvarlarında, tablolarda, vazolarda vs. yer alıyor. Ancak cinsel ilişkinin biraz önce anlattığım hiyerarşik, kadına yönelik şiddet ve aşağılama içeren kurgusu, çok daha yeni dönemlere özgü. Bu kurgunun yaygınlaşması, seri halde üretime sokulması ve gündelik hayatın bir parçası haline gelmesi ise, 1970lerden sonra kapitalizmin spesifik bir döneminde gördüğümüz bir şey. Yani pornografi özgür, doğal cinselliğin ve çıplaklığın özgür ve doğal temsili değil, bu işten milyarlarca dolarlık kar eden patronların olduğu ciddi bir endüstri. Sinema, yaygın medya ve internet endüstrileri de bu işin önemli bir parçası.
Artık her türlü pornografik materyale rahatlıkla erişebildiğimiz gibi, pornografi tüketimi yaygın medya aracılığıyla hayatın doğal, normal bir parçası haline de getiriliyor. Pornografide sıkça tekrarlanan temalar, yaygın medya ürünlerinde de kullanılıyor.
"Zor Hedef Fare" diye yabancı bir film var, belki görmüşsünüzdür. Bu bir çocuk filmi. Eski, tarihi bir evde yaşayan bir fare var. İki "kötü" adam evi satın alıp sonra restore ederek satmak istiyorlar. Fare bunlarla mücadeleye girişiyor falan. Filmin bir sahnesinde, kötü adamlardan biri banyoya yeni bir küvet taktıracak. Satın almış, eve getiriyor falan. Arkadaşına, "harika bir küvet, bu evi satınca alacağımız parayla küveti üniversiteli kızlarla dolduracağım" diyor. "Üniversiteli kız" pornografide sıklıkla yer alan kategorilerden biri. Bu bir çocuk filmi ve bunu kız ve oğlan çocukları izliyor.
Yine başka bir çocuk filminde - bu seferki çizgi sinema. "Kahraman İnekler" adı. 3 tane inek filmin kahramanı. Çiftlikleri satılacak, bunu önlemek için yola düşüyorlar. Bir sahnede, ikisi kavgaya tutuşuyor, çamur birikintisi var ve çamura düşüyorlar kavga ederken. Birden izleyen bir erkek köpek bağırıyor neşeyle "yaşasın çamur güreşi" diye. Kadınların çamur güreşi de pornografide rastlanan temalardan biri. Yani bir amacı, ideali, mücadelesi olan özne kadınlar bile bir şekilde izleyen erkeğin cinsel nesnesi haline dönüştürülmekten kurtulamıyor ve bu bir çocuk filminde yer alıyor.
Türkiye'de de yayınlanan popüler Amerikan sitkomlarını bilirsiniz. Artık ortalama, sıradan bir Amerikan ailesinin hayatıyla ilgili sitkomlarda bile porno tüketimi, striptiz kulübü vs. üzerine düzenli olarak espriler geçiyor. Porno tüketmek yaygın medyada hayatın ve özellikle erkekliğin doğal bir parçası gibi sunuluyor. Yani verilen mesaj şu: "sağlıklı" bir erkeksen mutlaka porno tüketirsin.
Pornografi cinselliğimizi belirliyor
Pornografideki ırkçı unsurlardan bahsetmiştim. Anadolu'nun bir şehrinde ortak kullanıma açık bir bilgisayardan arama yapıyorum. Arama motorunda "Japon kızlar" ibaresinin aranmış olduğunu gördüm. Bahsettiğim şehirdeki insanların yüzde 80'i hayatı boyunca canlı Japon görmemiştir, Japon bir erkekle de ilgilendiklerini sanmıyorum. Ancak pornografi sayesinde, bir yerde yaşayan bir halk, bir başka yerde yaşayan, kültürünü, yaşamlarını, acılarını, üzüntülerini, sevinçlerini, bayramlarını bilmedikleri bir halkın kadınlarını pornografi aracılığıyla cinsel fantezi nesnesi yapabiliyor. Yine geçtiğimiz günlerde, Ankara'da bir fuhuş çetesi ortaya çıkarıldı. Telefon konuşmaları yayınlandı gazetelerde. Bir müşteri Japon kadın istiyor. Hatta satıcı "Japon yok, Kırgız olsa olur mu, o da çekik gözlü" minvalinde bir yanıt veriyor. Yine aynı şey. Pornografide "Japon kadınlar/Japon okul kızları" hayli rastlanan temalardan.
Pornografi kurduğumuz cinsel fantazilerde de hayli belirleyici. Birçok erkek, pornografide gördüğü cinsel pozisyonlarda birleşmek istiyor, birçok kadın erkekler bunu istediği ve pornografideki kadınlar bunu yaptığı için istemediği ve acı duyduğu pozisyonlarda seksi kabulleniyor.
Geçtiğimiz günlerde okuduğum bir haberde, galiba Antalya'da, 8 adam arabayla iki seks işçisini kaçırıyor ve grup sekse zorluyor. Grup seks ve grup tecavüzlerine duyulan merak ve ilginin pornografiyle yakından ilgisi olduğu açık.
Yine cinsel birleşmeyi ya da tecavüzü görüntülemede de benzer bir durum var. Şimdiye kadar çocuklar arasında bilinen iki olay var böyle. Yanılmıyorsam, biri Kahramanmaraş'ta, diğeri Antalya'da, birkaç oğlan öğrenci, bir kız öğrenciye tecavüz ederek görüntülüyor. Bunlar geçtiğimiz sene meydana gelen olaylar. İngiltere'de geçtiğimiz aylarda yeni bir vaka oldu. 13 yaşındaki bir çocuk 15 yaşındaki iki arkadaşının yaşadığı cinselliği görüntülemiş.
Pornografinin bu kadar çok yaygınlaşması, gündelik hayatın bir parçası haline gelmesi, getirilmesi çok tesadüfi olaylar değil. Kapitalizmin 70li yıllardan itibaren üretimden hizmet sektörüne yönelmesi ve bunun kadınların ve feminist hareketin güçlendiği bir döneme denk düşmesiyle çok ilgisi var. Kapitalizm herşeyi metalaştırıyor - kadın bedeni ve cinsellik de dahil. Pornografide anlattığımız türde bir cinselliğin bu kadar merkezde olmasının sebebini ise ben feminist harekete ve kadınlar ile erkekler arasındaki hiyerarşinin erkekler aleyhine bozulmasına bağlıyorum. Pornografi tam da bu noktada devreye giriyor; içerdiği temsiller ve cinsellik kurgusuyla kadınlara tabiri yerindeyse haddini, yerini bildiriyor, hatırlatıyor; erkeklerin kendilerini yeniden güçlü ve iktidar sahibi hissetmelerini sağlıyor. Pornografide yer alan heteroseksüel ve hatta eşcinsel cinselliğin "yapan/yapılan", "aktif/pasif" "özne/nesne" üzerine kurulu olması bununla çok ilgili.
Ne liberal bireysel tercih, ne sağcı genel ahlak
Son olarak değinmek istediğim konu şu: bu kadar yaygın tüketilen ve cinsler arasındaki hiyerarşiyi, eşitsiz ilişkileri yeniden üreten bir medya ürününe karşı politik tavır ne olmalı? Liberallere göre, herşeyde olduğu gibi, pornografide de bireysel özgürlük ve ahlaki tercihlerdeki çeşitlilik esas. İstiyorsan izlersin, istemiyorsan izlemezsin. Ancak üretimine ve izlenmesine engel olamazsın. Çünkü 18 yaşını geçen herkes kendi seçimlerinden sorumludur ve bu seçimleri yapabilecek akıl ve hür iradeyle donanımlıdır.
Sağa baktığımızda, sağ bu bireyci, atomist anlayış yerine daha toplumsal bir noktadan hareket ediyor. Ancak referansı, temeli, dine dayanan muğlak bir "genel ahlak" anlayışı. Sağa göre her türlü cinsel temsil, tasvir ortadan kalkmalı; hatta evlilikdışı serbest cinsel ilişkinin kendisi de.
Liberalizmin çizdiği tabloda şöyle bir problem var. Birincisi, biz liberalizmin resmettiği gibi uzayda yaşamıyoruz. Tercihlerimiz, seçimlerimiz - tüm bunlar aile, din, medya gibi çeşitli sosyal yapılar aracılığıyla şekilleniyor. Üstelik, tercihlerimizi belirleyen bir sürü maddi koşul da var. Kadınların iş piyasasında ucuza ve sigortasız olarak çalıştırıldığı bir sistemde işsiz olan ya da düşük ücretli bir işte çalışan bir kadının para kazanmak için pornografi içerikli filmlerde oynamayı tercih etmesi, ya da bir işçi erkeğin, sosyal ilişkilerin, dayanışmanın, bir arada olmanın sürekli baltalandığı bir toplumda gün boyu 10 saat çalışıp akşam evinde yalnız kaldığında kendisine eğlence diye pazarlanan pornoyu izlemesi ne ölçüde bireysel, hür iradeyle yapılmış tercihler bunlar tartışılır ve bunları tartışmamız gerek. Üstelik liberalizm bu bireysel tercih söylemini bize pazarlarken, bir yandan bu dayatılan tercihler üzerinden milyarlarca dolar kazanan bir endüstri olduğu, bu endüstrinin en temel insani güdüler de dahil herşeyi metalaştıran ve tüketime sokan azgın bir piyasanın gereklerine göre hareket ettiği gerçeğini de gizliyor.
Sağa gelince, referanslarını dinden alarak yaşamak isteyenler için reçeteler hazır. Bu bir tercih tabi. Ancak, şunu anlamak önemli. Piyasa, cinsel özgürlük adı altında cinselliği metalaştırıp, bu metalaştırılmış formu dolaşıma sokarken, sağ da bu meta formuna karşı çıkmak adına aslında cinselliğin özgür, doğal, insani biçimine de karşı çıkıyor. İnsani olanı dışlamak açısından aslında liberaller ve sağ aynı noktada buluşmuş oluyor.
İşte burada alternatif bir bakış açısı gerekiyor bize. Ben bunun feminizmle birlikte hareket eden soldan geleceğini düşünüyorum. Eşitlikçi, hiyerarşisiz, özgür ve insani, cinsiyetçilik de dahil her türlü ayrımcılığın ortadan kaldırıldığı bir toplum için mücadele eden solun, pornografiyi, pornografi tüketimini kamusal alanda tartışmaya açması, pornografiyle mücadeleye ilişkin bir söz, politika geliştirmesi gerekiyor. Çünkü pornografinin yaygınlaşması, genetiği değiştirilmiş organizmaların yaygınlaşmasından hiç de farklı değil. Piyasa insani ve doğal olan her alanı kaplıyor ve kar alanı haline sokuyor. Irkçılığın yaygınlaşması, cinsiyetçiliğin kök salmasından hiç farklı değil. Hatta ikisi elele gidiyor. Burada kilit nokta, feminizmin "kişisel olan politiktir" sloganından hareket etmek. Solcu erkeklerin, evde, yalnızken, ilişkilerinde yaşadıklarının, aslında siyasi mücadelelerinden apayrı alanlar olmadığını bilmeleri, bunun üzerine tartışmaları bana çok önemli geliyor.
Biz heteroseksüel, eşcinsel ya da transseksüel tüm kadın ve erkekler bir arada yaşıyoruz. O yüzden bir cinsin öteki üzerinde kurduğu hiyerarşiyi, ona uyguladığı aşağılama ve şiddeti erotikleştiren, metalaştırılmış, tektipleştirilmiş bir cinsellik temsilini bireysel özgürlük adı altında savunmamız mümkün değil. Aynı şekilde her türlü cinsel ilişki tasvirini, temsilini muğlak bir "genel ahlak" adına yasaklayan bir sistemi de savunamayız. Alternatifi, bu ikisine de ve toplumdaki tüm cinsiyetçi yapılara karşı çıkmaktan ve ötekileştirme, ezme üzerine kurulu olmayan, doğal ve insani ilişkileri savunmaktan geçiyor.(AS/EÜ)
* Bu yazı, 27 Şubat - 1 Mart 2007 tarihleri arasında Ankara'da düzenlenen ODTÜ Sosyoloji Günleri'nde feminist aktivist Ayşe Sargın 'ın "Pornografi ve Kadına Yönelik Şiddet" başlıklı sunumunun üçüncü ve son bölümüdür.