* Çizim: Ercan Altuntaş
Kobanî davasının 10. duruşmasının 6. oturumu Sincan Cezaevi Kampüsü Duruşma Salonundaki Ankara 22. Ağır Ceza Mahkemesinde görüldü.
Davada, Halkların Demokratik Partisi’nin (HDP) önceki dönem Eş Genel Başkanları Figen Yüksekdağ ile Selahattin Demirtaş, Demokratik Bölgeler Partisi (DBP) eski Eş Genel Başkanı Sebahat Tuncel , HDP Onursal Başkanı Ertuğrul Kürkçü ve HDP MYK üyelerinin de aralarında bulunduğu 22’si tutuklu 108 kişi yargılanıyor.
Polis memuru şikayetçi oldu
Dünkü duruşma öncesi Sincan Cezaevi’nden getirilen tutuklu kadın siyasetçiler, kadın avukatların 8 Mart Dünya Kadınlar Günü’nü kutladı. Kadın siyasetçiler, 8 Mart vesilesiyle mor kıyafetler giydi.
HDP’nin aktardığına göre duruşma, mahkeme heyetinin kimlik tespiti ardından müşteki polis Kenan Bedir’in dinlenmesiyle başladı. Duruşma salonunda dinlenen Bedir’e dosyadaki tutuklu siyasetçilerin isimleri ve dosyada yer alan diğer isimler tek tek mahkeme başkanı tarafından okundu.
Van’ın Muradiye ilçesindeki İlçe Emniyet Müdürlüğü’nde görev yapan polis memuru Bedir, “2014 yılında polis memuruydum. 2012-2014 arasında iyi bir ortam vardı. Muradiye’de 7 Ekim’de olaylar başladı. AKP ilçe merkezi önünde taşlandık. İlk başlarda 7-10 kişiydi sonrasında 400 kişiye ulaştı. Fotoğraflamalarda görüntülemelerde birçoğu Muradiye ilçesinde olsa da büyük bir kısmı Muradiye’den değildi. Zor bir gündü. Gereğini yaptık. Yaralandık, şikayetçiyiz” dedi.
Katılma talebi olduğunu ancak duruşmalara gelip, gitmesinin mümkün olmadığını söyledi, mahkeme başkanı, “Tüm duruşmalara katılmanız gerekmiyor” sözleri üzerine katılma talebinde bulundu. Bedir, 6-8 Ekim olaylarına dair Erciş Ağır Ceza Mahkemesi’nde dava açıldığını ancak yaralanma ile ilgili dava açılmadığını belirtti.
“Kimseyi şahsi olarak tanımam”
Söz alan siyasetçi Ayla Akat Ata, geçmiş olsun dileklerinde bulunarak, sözlerine başladı. Akat, hiç görmediği insanlardan oluşan kalabalığa dair bir araştırma yapılıp yapılmadığını, partimizin kitlesi olmadığını bildiği kişiler hakkında araştırma yapılıp yapılmadığını sordu. Müşteki Bedir, “Trafik polisiyim, birçok isme soyisme aşinayım. Tanımadığımız insanlar vardı” yanıtı verdi.
Avukat Özgür Faik Erol, “Burada yargılanan siyasetçilerin hangi partiden olduğunu biliyor musunuz?” sorusu üzerine müşteki Bedir, “Evet, HDP, o gün onların eşliğinde yapıldığı söylendi. Kobanî olayları her yerde başladı. HDP önünde 40-50 kişi toplandı” diye belirtti. Avukat Erol, müşteki Bedir’in 2014 yılında verdiği ifadede HDP yerine siyasi parti olarak BDP dediğini, tutanaklara geçmesini istedi.
Müştekiye soru soran avukat Maviş Aydın da “Tam olarak kimden şikayetçisiniz?” diye sordu. Bedir, “Avukat hanım 17 yıldır görev yapıyorum. Muradiye’yi çok sevdim. Olay şu ki aile olarak, huzurumuzu bozdular. Ailem ve çocuğum görmemesi gerekenleri gördü. O olayları yapanlardan şikayetçiyim. Kimseyi şahsi olarak tanımam. Huzurumuzu bozdukları için şikayetçiyim” sözlerini sarf etti. Tutuklu siyasetçi Bülent Parmaksız’ın “Beni tanıyor musunuz?” sorusuna da müşteki Bedir, “Belki olayda yoktunuz. Davanın toplumun genel huzurunu bozduğu için açıldığını, şahsen Muradiye’ye gelmediğinizi düşünüyorum. Şahsi olarak sizden şikayetim yok” dedi.
Mahkeme başkanının bir kez daha “şikayetçi misiniz” sorusuna müşteki “şikayetçi” olduğunu beyan etti.
Avukatlar “yönlendirme” itirazında bulundu
Avukat Cahit Kırkazak, mahkeme başkanının yönlendirme soru sorduğunu belirterek tepki gösterdi. Kırkazak’ın “baskı uygulamayın” sözlerine mahkeme başkanı, “Provokasyon yapmayın. Bana ne şikayetçi olur olmaz” sözleriyle avukatın mikrofonunu kapattı.
Söz alan avukat Cahit Kırkazak, mahkeme başkanına sakin olması telkininde bulundu. Kırkazak, “Müşteki açık net şekilde orada değillerdi. Genel kamu hizmetini bozmaktan şikayetçi olduğunu söyledi. Buradaki siyasetçilerden şikayetçi olmadığını söyledi, siz ısrarla siyasetçilerden şikayetçi olup olmadığını sorarsanız bu yönlendirmedir. Hukuka aykırıdır” diye konuştu.
Avukat Cemile Turhallı Balsak da mahkeme başkanının tutumunu eleştirdi. Balsak, “Yargılamaya yeni başladık. Uyarıyı yapma ihtiyacı duyuyorum. Yargılama bir bütün. Siz yönetiyor olabilir misiniz? Sesinizi yükselttiniz. Bu ikazı yapmak zorundayım. Siz kendiniz nasıl ikaz yapma ihtiyacı duyuyorsanız biz de yapmak zorundayız. Bu art niyetli bir tepki değil. Burada yaptığınız bir tepki tutuklu siyasetçilerin de gerilmesine neden oluyor. Tanık küçük bir yerde yaşadığını ve partilileri de AKP’lileri de tanıdığını söyledi. Kendisine bizzat fiili saldırıda bulunan kişiler partili miydi? sormak istiyorum” diye konuştu.
“HDP’nin çağrısıyla gelip gelmediğini duymadım”
Müşteki Bedir ise, kendine taş atanlar arasında partililer olup olmadığını teyit edemeyeceğini beyan ederek, “O gün tek tek şu kişi bana taş attı diyemem. Erçiş Ağır Ceza Mahkemesi’nde dava görülüyor. HDP ilçe başkanı atmıştır, diyemem. Aşırı bir kalabalık vardı. HDP’nin çağrısıyla gelip, gelmediğini duymadım” dedi.
Müşteki daha sonra Muradiye’de esnaf olan bir berberle yaptığı diyalogu da anlattı. Bedir, “Taş atanlardan bir tanesi bir berberdi. Biz atmasaydık, bize taş atacaklardı, dedi. Eylem çağrısı üzerine taş atmak zorunda hissetti kendini” dedi.
“Planlı tasarlanmış bir süreç”
Müşteki beyanları ardından söz alan tutuklu siyasetçilerden Ayla Akat Ata, müştekinin görev başında bir memur olduğunu hatırlatarak, şunları söyledi:
“Biz savunmalarımızda bu davanın yürütmenin talimatıyla açıldığının altını çiziyoruz. Yargı makamı da yürütmenin organına İçişleri Bakanlığı’na ricada bulunarak, yazı yazmış. Belki ortak akılla iki polis memuru tarafından örgütün siyasal ve kadın alanlarının üyeleri olarak yargılanıyoruz.
“Bizim gittiğimiz her eylem etkinlikte terör, güvenlik şube, trafik polisleri bulunur. Bunun yanı sıra farklı birimler de bulunur ama biz resmi olarak bunları biliyoruz. Muradiye Van Gölü’ne sınır olan ilçelerdir. Muradiye gibi bir ilçede bile olaylar çıkmış. Orada bulunan kitlemizi herkes tanır. Oradaki esnaflar hangi meslekten olursa olsun birbirleriyle karşı karşıya gelir. O gün devrede başka güçler olduğunu söylemiştik.
“Müşteki 6 Ekim’de açıklama olduğunu söyledi. Öncelikle onun twitter paylaşımı olduğunu altını çizeyim. Bu açıklamadan sonra hangi güçler devreye girdi, planlı tasarlanmış bir süreç var. Bunun altında devletin ilgili birimleri de var. Görev başında bir polis memuru. İçişleri Bakanlığı’na bağlı bir personelin ‘ben şikayetçi değilim’, deme şansı mı var?
“2021 yılının verilerine baktığımızda 280 kadının öldürüldüğü bir ülkede yaşıyoruz. 217 kadının şüpheli öldüğü bir ülkede yaşıyoruz. Kadına yönelik şiddetin coğrafyası yok. Dünyanın her tarafından kadınlar eşitsizliklerle karşılaşıyor. Bugün 8 Mart kutlu olsun diyebiliyorsak, arkasında bir mücadele var.
“Tüm dünya kadınlarının günü kutlu olsun. Fark yaratan kadınların ayrıca günü kutlu olsun. Dünya Kadın yürüyüşünün, AVİT’in toplantılarını takip eden Kürt kadın hareketi başta olmak üzere Türkiye kadınlarının gününü kutluyorum. ‘Susmuyoruz, korkmuyoruz, itaat etmiyoruz’, ‘Jin, Jiyan, azadi’ diyen kadınların gününü kutluyorum.”
“Bizi dinlemekten neden korkuyorsunuz?”
Söz almak isteyen tutuklu siyasetçi Sebahat Tuncel’e tanık beyanları ardından söz vereceğini belirten mahkeme başkanına avukatlar ve siyasetçiler tepki gösterdi. Tuncel, “Müşteki beyanlarına dair ifadelerimiz var. İlla kürsüyü işgal mi edelim. Neden korkuyorsunuz bizi dinlemekten” sözleriyle tepkisini dile getirdi.
Avukat Kenan Maçoğlu da “Sayın başkan müştekiyi dinlediniz. Hepimizin söz hakkı var. Müşteki ayrı, tanık ayrı. Birlikte beyanda bulunursunuz diye bir usul yok. Öncelikli talebimiz müşteki beyanlarına karşı yargılanan arkadaşlarımıza söz talebi vermeniz” dedi.
“8 Mart’ta erkeklik gösterisiyle karşı karşıya kaldık”
Tuncel’in ısrarı üzerine mahkeme başkanı söz talebi verdi. Tuncel, şunları dile getirdi:
“8 Mart bugün. Biz bir kez daha erkeklik gösterisiyle karşı karşıya kaldık. Aynı gösteriyi daha önce de gösterdiniz. Erkek-devlet şiddetinin ne olduğunu çok iyi biliyoruz. Müştekileri yönlendiriyorsunuz. Niye HDP’liler ölmedi, diyecek kadar pervasızlığı kendinize hak görüyorsunuz. Bu erkeklik gösterisidir.
“Biz kadınız, bu dünyayı, toplumsallaşmayı yaratanlarız. Eksiksiz özgürlük istiyoruz. Niye bu kadar çok kadını yargılıyorsunuz. Belediyelerimize niye kayyım atandı. Bunun nedeni erkek egemen, erkek devlet şiddeti ile alakalı. Milyonlarla birlikte sokakta olmak isterdik. İstanbul’da, Ankara’da, Diyarbakır’da meydanda olmak isterdik. Ama bugün mahkeme salonlarındayız.
“Kadınlar varsa yaşam, hayatta var. Biz bunları savunduğumuz için buradayız. Demokratik bir Cumhuriyet ancak kadınların özgürlüğünden geçer. Bugün iktidarda olan zihniyet değişmediği için kadınlar katlediliyor. Kadın-erkek eşitliğine inanmayan, kadını çocuk doğurmak olarak gören zihniyet kadınların ölümünden sorumludur.
“Aysel’in yaşamla bağını kopardı bu devlet”
“Aysel Tuğluk üzerinden erkek -devlet şiddetinin nasıl yansıdığını anlatacağım. Aysel arkadaşımız demans hastası. Tahliye etmiyorsunuz, niye erkek-devlet zihniyeti nedeniyle. Kardeşi Elazığ zindanında katledildi. Gitti avukat oldu. Hak mücadelesinde yer aldı. Sayın Öcalan komplo ile Türkiye’ye getirildiğinde ilk avukatlarından biriydi. Çünkü barış olmadan bu ülkede kardeşlik olmaz, dedi.”
Mahkeme başkanını Tuncel’in sözünü keserek, 5 dakika süre verdiğini belirtti. Duruma tepki gösteren Tuncel, şunları söyledi:
“Kadınların sözlerini dakika ile kesemezsiniz. Siz de tahammül gösterin. Niye zorunuza gidiyor. Sen beni 38 kez ağırlaştırılmış müebbetle yargılıyorsun, ne dakikası? Aysel Tuğluk’a ilişkin izin verin, bitireyim. Duymaktan korkuyorsunuz.
“Annesini Gölbaşı’na gömülmek istedi. Gömdürmediler, mezarından çıkardılar. Bunun sorumlusu İçişleri Bakanlığı’dır. Failleri ile fotoğrafları çıktı, hesabı dahi sorulmadı. Aysel hanımın yaşamla tek bağını kopardılar. Yaşamla bağını kopardı bu devlet.
“Nasıl bir acıdır bilir misiniz? Ölünüzü bile gömdürmeyen bir faşist, milliyetçi ırkçı bir yaklaşımla karşı karşıyayız. Buna dahi tahammül etmiyorsunuz.
“Ben burada sosyalist mücadele veren bir Kürt kadınıyım. Yaptıklarının sorumluluğunu alan biriyim. Kadınlar ölmesin, kürtaj hakkına dair dahi sokağa çıkmışım ama beni çocuk düşürmekle suçluyorsunuz.
“Biz yaşam hakkını savunuyoruz, bizi adam öldürmekle suçluyorsunuz. Asıl hırsızlar bu ülkenin tepesinde oturuyor. Siz kendinizi devletin yanına konumlandırmışsınız. Kürtlere, kadınlara, Alevilere karşı, tahammülsüzlüğünüzün nedenini anlıyorum.
“Gerçeklerin açığa çıkarılmasını istiyoruz”
“6 yıldır özgürlüğümüzden mahrumuz. Biz çocuklarımıza onurlu bir mücadelenin sahibiydik diyeceğiz. Kadınların, halkların özgürlüğü için mücadele ettik. Başımız dik, Kürt sorununun çözümünü, halkların eşitliğini, Kürtlerin kaderini tayin hakkını istedik.
“Kim öldürdü insanları, yağmaları kim yaptı? Gerçeklerin açığa çıkarılmasını istiyoruz. 40 yıldır bu ülkede savaş var. Ukrayna'daki, Filistin'deki savaşa karşıyız. Ya kendi ülkemizdeki savaşa?
“Kürt sorununu çözmek, silahları devreden nasıl çıkaralım demek yerine vekilin dokunulmazlığını kaldırdınız. Sorun çözülüyor mu? İtibar suikastı yapıyorsunuz. Topluma da böyle lanse ediliyor. Kamuoyunda böyle bir tartışma olduğunu müşteki de söylüyor.
“Keşke kadınlara söz hakkı verseydiniz. 8 Mart Dünya Kadınlar Günü’nü kutlasaydık. Sokakta direnen, mücadele eden kadınların, Kobanî’de DAİŞ’e karşı direnen kadınları, tarlalarda, sokaklarda çalışan kadınların gününü kutluyorum. Biz kadınlar varız, var olmaya devam edeceğiz.”
Tuncel, son olarak Aysel Tuğluk’un tahliye edilmesi talebinde bulundu.
Avukattan mahkeme başkanına: Emir eriniz değiliz
Mahkeme başkanı Tuncel ardından avukat ve siyasetçilerin ısrarına rağmen tanık beyanlarına geçti. Sincan Kadın Kapalı Cezaevi’nde SEGBİS ile bağlanan tanık Elif Çetinbaş, sanıkların bir kısmını tanıdığını, partide görev aldığını belirtti.
Avukat Cahit Kırkazak heyetin tutumuna dair söz alarak, usule ilişkin itirazlarda bulundu. Tanığın haklarının hatırlatması gerektiğini belirtilmesini talep eden Kırkazak’a, mahkeme başkanı sert tepki gösterdi.
Mahkeme başkanı tanığa avukatın itirazı ardından haklarını belirtti. Sonrasında Kırkazak’a söz verdi. Kırkazak, “Bize karşı ses tonunuza dikkat edin. Biz sizin emir eriniz değiliz. Siz sınıf başkanı değilsiniz. Bize kızmayın. Burası sınıf değil, siz sınıf başkanı değilsiniz. Sizin hükümet yetkiniz yok, hakemlik etme yetkiniz var. Tanığın susma hakkının olduğunu söylemediniz. CMK 206 gereği sorgular bitmeden, tanık dinleme hukuka aykırıdır. Hakkını hatırlatın” dedi.
Sanık müdafinin talebine dair iddia makamı, “Dün celse itibariyle mahkeme bir karar vermiştir, talebin reddine ve tanıkların dinlenmesine kamu adına talep olunur” dedi. Mahkeme heyeti, daha önce ara karar kurulduğunu ve sanıklar müdafi avukat Cahit Kırkazak’ın talebini reddederek, duruşmaya devam etti.
“Ne için müşteki yazıldığımı bilmiyorum”
Çetinbaş, “Öncelikle kadınların 8 Mart Dünya Kadınlar Günü’nü kutluyorum. Müşteki olarak katılmayı, zul sayarım. 6-8 Ekim olaylarında ceza alan biriyim. Müşteki olarak yazılmışım. Ne için yazıldığımı bilmiyorum. Talimat almadığımı belirttim. Partimin şiddetle ilgili bir çağrısı yoktur. IŞİD gibi gözü dönmüş bir çetenin 21’nci yüzyılda kadınları satmasına tepki koymak, bir kadın olarak suç sayılıyor. 6-8 Ekim olaylarına dair beyanlarım ortadadır. Şiddet için orada değil, şiddetin önüne geçmek için oradaydık. Orada bir zulüm vardı, partimiz zulme karşı demokratik haklar çerçevesinde karşı durmamızı istedi” diye konuştu.
Kışanak: Özgürlük yürüyüşünün önünde kimse duramaz
Tanık beyanı ardından Kandıra F Tipi Yüksek Güvenlikli Cezaevi’nden SEGBİS ile bağlanan Gültan Kışanak söz aldı. Kışanak, mahkemeye yönelik eleştirilerini sıralayarak, söze başladı:
“Mikrofonumuz kapalı, söz almakta zorlanıyoruz. Söz almak istedim, vermediniz. Bugün elimi kaldırdım, söz almak istiyorum, müştekiye soru sormak istedim, söz vermediniz. Beyanda bulunmak istedim, söz vermediniz. Savunma hakkım gasp ediliyor.
“Öncelikle salonda bulunan kadınları, arkadaşları, direnen, sokağa çıkan kadınları sevgi ve saygı ile selamlıyorum. Kucak dolusu selamlar. Kadınlar olarak özgür olacağız. Özgürlük yürüyüşünün önünde hiç kimse duramaz. Tarihten gelen bir zulüm ve haksızlık. Kadınlar buna karşı duruyor, sözünü söylüyor, mücadele ediyor. Değişecek, erkek egemen zihniyet değişecek. Kimse bizim sözümüzü kesme hakkını göremeyecek.
“Bize bedel ödetseniz, cezaevine koysanız, sokaklarda önümüze bariyer de koysanız vazgeçmeyeceğiz. Sustuktan sonra arkasından kadın cinayeti gelir. Biz söz hakkımızı savunarak, yaşam hakkımızı, bağımsız bir birey olma hakkımızı savunuyoruz.
“Şengal’i bildiğimiz için Kobanî de Şengal gibi olmasın istedik. Sizler de keşke herkes sokağa çıkıp, IŞİD saldırılarını durdursun diyebilseydiniz. Biz kadınlar olarak, neyin ne olduğunun farkındayız ve buna itiraz ettik. Kobanî’de, Şengal’de IŞİD kadınları cariye olarak alıp, satarken ben özgür olamam.
“O gün IŞİD saldırısına karşı çıktım, bugün de lanetliyor ve karşı çıkıyorum. Kadına bir erkeğe bağımlı olmadan yaşama hakkı tanımayan bir zihniyettir. Bunun karşısında insanım, özgürlükten, eşitlikten yanayım, diyen herkes karşı durmalıdır. Biz kadınlar özgürlük mücadelesi veriyoruz.”
“Aysel'in sağlık hakkını anlatmaya çalışıyoruz”
Kışanak, Ayse Tuğluk’un yanında kaldığını belirterek, durumuna dikkat çekti. Tuğluk’un gündelik hayatını idame ettiremediğini aktaran Kışanak, “Bu söyleyeceklerime siyaset dışında, ideolojik olarak önünüze konulan paradigmalar dışında bakılırsa, insani bir durumu izah etmek istiyorum. Aysel arkadaşımız demansın orta aşamasındadır. Bireysel olarak, yardım eden biri olmasa yaşamını idame ettirecek durumda değil. Her an yaşamsal risk çıkabilir. Bunu sizin vicdanınıza, insanlık değerinize atfen söylüyorum. Aysel arkadaşımızın yaşam hakkını, sağlık hakkını anlatmaya çalışıyoruz. 8 Mart’ta da altını çizerek, bunun bir şiddet olduğunu söylüyorum. Gündelik yaşamını sürdüremeyen bir kadına sen günlük yaşamını sürdürebilirsin demek, bir şiddettir” dedi.
“Fotoğrafları görsem tanıyabilirim”
Duruşmanın öğleden sonraki bölümünde Malazgirt Savcılığı’ndan bağlanan tanık Abdulvahap Korkmaz dinlendi. Korkmaz, sadece tutuklu siyasetçileri tanıdığını beyan etti.
Mahkeme heyetinin olaylara katılıp, katılmadığını sorması üzerine Korkmaz, örgüt tarafından köylerinde tehdit edildiklerini ve Malazgirt’te yapılacak mitinge katılmaları istendiğini öne sürdü.
Tanık Korkmaz, mitinge katılmak istemediklerini söylediklerini ancak örgüt üyesi olduğunu söylediği 3 kişi tarafından tehdit edildiklerini iddia etti. Korkmaz, “Ben de 7 çocuk sahibi olduğum için 4-5 saatlerinde Malazgirt’e gittim. Geldiğimde miting son bulmuştu. Mitingde herhangi bir fotoğrafım çıkmadı. Ama yargılandım, Patnos 1. Ağır Ceza Mahkemesi’nde bana ceza verildi. Bana ceza veren mahkeme heyeti, FETÖ’den tutuklu. Dosya şimdi bozuldu. Tutuklu siyasetçilerle yakınlığım yoktur. HDP’de milletvekilleri, belediye başkanlarını tanımıyorum. Kimseyle ilişkim yoktur” diye konuştu.
Mahkeme başkanının eylemlere katılmasını söyleyen kişileri tanıyıp, tanımadığına dair sorusunda Korkmaz, “İsimlerini bilmiyorum. Fotoğrafları görsem tanıyabilirim. Muhtar bizi çağırdı; ‘Biz gittiğimizde PKK’ye bağlı mensuplarız’ dediler” dedi. Malazgirt İlçe Emniyet Müdürlüğü’nde verdiği ifadeyi de hatırlatan mahkeme başkanı ardından Korkmaz, beyanlarını kabul etti.
Söz alan tutuklu siyasetçi Nazmi Gür, “Köye gelen 3 kişi silahlı mıydı? Üzerlerinde üniforma var mıydı? Köye yakın karakol var mı? Onlar gelip, gittikten sonra şikayetçi oldunuz mu?” sorularını yöneltti.
Tanık Korkmaz, “Gelenlerin üzerlerinde silah ve mühimmat vardı. Bize yaklaşık 30 km uzakta bir karakol var. Köyde muhtar var. O dönemde asker, polis ve yargı barış sürecinde olduğu için bir şey yapmazdı. Şikayet de etseniz boştu” iddiasında bulundu.
Daha sonra söz alan Ayla Akat Ata, “Köye geldiklerini sizinle buluştuklarını söylediniz. Köy meydanında topladıklarını daha önce söylemişsiniz. Sizden talepleri neydi? Mitinge katılın diye baskı yapmışlar doğru mu? Yanıcı madde ile yakalandığınızı söylediniz. Size yapılan baskı ve zor mitinge katılmanız yönünde miydi?” Korkmaz, “Şahsi olarak değil, tüm köyü tehdit ettiler. Evet, doğrudur” diye yanıtladı.
“Tanıklar neden geldiğini bilmiyor”
Alınan müşteki beyanları ardından avukatlar usule dair itirazlarını dile getirdi. İlk olarak söz alan avukat Cahit Kırkazak, “Hukuka aykırı müşteki dinleniyor. Müştekiler toplumsal olaylardan şikayetçi, siyasetçilerden şikayetçi olmadığını belirtti. Müvekkillerimize azmettirme suçlamasının maddi delili yoktur. Olayın kendisinden şikayetçilerdir. Olayların araştırılmasına dair daha önce de taleplerimiz oldu” dedi.
Avukat Cihan Aydın da yargılamanın öngörülebilir olmadığını belirtti. Davanın bir yerden mutlaka döneceğini belirten Aydın, “Aysel hanımın yaşadığı travmayı hiçbir kanun ve vicdanla açıklamak mümkün değil. Müvekkillerimiz açısından aynı mağduriyet söz konusudur. Heyetinizi adil yargılanma konusuna dönmeye davet ediyorum. Tanıkların ne söylediğini biz anlamadık, siz de anlamadınız. Tanıklar neden geldiğini bilmiyor. Siz hatırlattınız ama tanıklar kovuşturmanın ne olduğunu dahi bilmiyor. Dinlenen tanıklar hakkında dava açıldığını belirtti. Hem tanık hem de müştekilerin hukuksal durumunu tespit etmek durumundayız. Bunların tespit edilmesi, kararların, davaların, iddianamelerin örnekleri dosyaya getirilmesi gerekir” diye konuştu.
Duruşmaya yarın (10 Mart) devam edilecek. (AS)