Bizim ailede pipiye pipi, kukuya kuku denir. Bu sevimlilik dozu bir tek anneannem II. Banu’ya yetersiz gelir ki kendisi kelimelerin sonlarına bir de ş harfi ekler, pipiş, kukuş, ikisi arasında ayrım gözetmeyecekse kuş. (Çiş’e de bibiş diyor hala, evet hala.)
Aileden çıkıp okula varınca tamamen anti-sevimli olma üzerinden yeni bir adlandırma süreci başlıyor galiba. Başta, insan hayret ediyor gerçekten. Sik ve çük arasında nasıl bir fark olduğunu uzun uzun düşündüğümü hatırlıyorum şahsen. Ama bende esas kırılma yarrak kelimesini öğrenmemle olmuştu.
Okuldaki oğlanlar, gizemli bir oyun teklif etmişlerdi. Oyunun sırrını dolunayın ilk çıktığı gün açıklayacaklardı. Merak belasına tamam demiş bulunduk. “Şimdi size eski kadın isimleri söyleyeceğiz, siz de amin diyeceksiniz”. Kabul mü? Kabul.
Sonra hafif cin çağırma efektli bir atmosfer. Kızlar sırayla bir grup oğlanın ortasına çömeliyorlar, onlar cin çağırma sesleriyle başlıyor. -Yâ Nuriye -Amin. -Yâ Hayriye. -Amin. -Yâ Ramiye -Amin. Bu üçüncü amin’de oğlanların içinden cin çıkıyor gerçekten, allahım o nasıl neşe nasıl neşe. Ama gerçek dram kardeşlerim, kendi grubundaki oğlanları satıp oyunun sırrını dolunayı beklemeden bize söylemeye niyet eden Ersin’in 2-B sınıfı kızlarının yanına yanaşmasıyla gerçekleşti.
Çocukcağız bize ne anlattı, nasıl anlattı hatırlamıyorum. Ama bir noktada aramızdaki sessiz bir anlaşmayla kuyruğu dik tutmak için anlamış gibi yapmamız gerektiğine kani olduk. “Aman ne saçma, çok salaksınız” filan demiş olmalıyız, bir şekilde uzaklaştırdık çocuğu. Sonra da neye amin demiş olduğumuzla ilgili hararetli bir araştırma başladı, yarrak diye bir kelimeye ulaşıncaya kadar.
Pipilerin ve kukuların çeşitli adları, hangi adın hangi durumda kullanılacağı, kimle konuşurken hangisinin seçileceği hala karmaşık. Mesela en “temiz” ad olan vajina’nın köken olarak “kılıcın kını” anlamından türetildiğini biliyor muydunuz? Temizden korkacaksın!
Neyse, bu genel geçer organ adları bir yana, kişilerin kendi pipilerine/kukularına özel adlar vermesine getireceğim sözü. internette kısacık bir araştırmayla erkeklerin pipilerine isim takma durumunun hiç de istisnai bir şey olmadığını göreceksiniz. Kukuyla ilgili karşıma çıkanlar da yine kukuya verilen isimlerin erkekler tarafından seçildiğini gösteriyor.
Bir keresinde en yakın arkadaşımla tatile çıktığımızda, bütün vücut dengemiz bozulmuş, homili gırtlak yeyip, dışarı hiçbir şey atamadığımızdan vücudun geri kalanından bağımsızlığını ilan ederek şiştikçe şişen tatil göbeklerimize ad koymuştuk. Benimki Osman’dı. (Tanışalım mı tatlı kıs?) Ama göbeğe Osman demekle, pipiye ya da kukuya Osman demek arasında bir fark var gibi. Yoksa yok mu?
Dünyanın en eğlenceli romanlarından biri olan Fanny: being the true history of the adventures of Fanny Hackabout-Jones’un beşinci bölümü “organların çeşitli adlarına ve ölümsüz ruha dair” üst başlığıyla açılıyor. Kahramanımız Fanny kızına yazdığı bu romanın beşinci bölümde pipilerin, on beşinci bölümünde kukuların takma adları üzerine kızı Belinda’ya efsane nasihatler veriyor.
“Gerçi erkeklerin aşk teçhizatları arasında büyük farklar olduğu doğrudur. (…) Bazı erkeklerin kaskatı, insanın yüzüne bakıp duran teçhizatı vardır. Batı Hint adalarının ormanlarını andıran buklelerin arasında kırmızı başlarıyla dururlar. Bazılarının organları zavallı bir halde, kıvrık ve çarpıktır. Pişmemiş ekmekler gibi solgun ve beyazdır.
"Kiminde kıvrık bir sap üzerinde garip kahverengi bir mantar görünür, kiminde de küçük, pembe bir şeyler göze çarpar. Bir organdan çok bir gül goncasını andıran bir şeyler. Ayrıca bu dünyada hiçbir şeye, bu sıradan organ kadar çok ve çeşitli isimler takıldığı görüşmemiştir.” diye başlayan bölüm erkeklerin pipilerine taktıkları isimlere göre kategorize edilip Belinda’ya hayat bilgisi olarak sunulmasından oluşuyor.
Pipisine “kobra” diyen adamdan ne beklemeli, “lolipop” diyenin ne derdi var? Kendi ismini verenlerin, isminin başına bir -cık -cik getirenlerin (bknz: Osmancık), baba ya da babacık diyenlerin, aşk makinası, odun, çivi, Adem, kama isimlerini takanların farkları neler? Belinda hangisinden ne beklemeli? Yatakta ve hayatta kaçınmaları gerekenler hangileri?
On beşinci bölüm ise 18. yüzyıl Londra’sındaki kuku adlarından oluşuyor, tabii adlandıranlar yine erkekler. Edebiyattan, Shakespeare’in Halka’sından başlıyor Fanny. Yarık, musluk, delik, cennet bahçesi, fıstık, kasa, iğneli kutu, priz, istiridye, yayla ve çeviremeyeceğim daha onlarca kelime sayıyor.
Neyse, romanın acayiplikleri saymakla bitmez ama asıl konumuza dönersek, nedir bu ad verme olayı? Kuku ve pipiden bahsetmek için çeşitli metaforlar üretilmiş olması tabii ki anlaşılır. Ama kendi kukuna (nadiren)/ pipine (çoğunlukla) isim takma motivasyonu nereden geliyor?
Geyik yaparken oluyor tabii öyle şeyler ama google search iş ciddi diyor. Yâ Ramiye’ye amin diyen aklımla soruyorum, nasıl ciddi ya? Pipisine ciddi ciddi Kobra diyen adam mı var? Denk gelirsek napıyoruz? Hı hı canım, kobra! Benimki mi, işte güllü bülbüllü bahçeli cennetli bir şeyler. Adını sen koy. Aaa hatta, sen dur, Kobran bulsun adını. O dururken bize laf düşmez. Bir Kobra kolay yetişmiyor sonuçta.
Neyse işte, kukuşlar ve pipişler evreni karışık. Bu yazı oradan oraya savruldu biraz. Ad vermenin değişik bağlamları var tabii ama o bağlamlar da karışık. İkinci round “dirty talk” meselesi olsun madem. O zamana kadar, kukunuzun adını bahşeder misiniz acaba? (NV)
* Bu yazıyı 5harfliler.com'dan aldık.