Petrol
Bugün açısından gelişmiş kapitalist ülkelerin yoğun olduğu Avrupa ile Japonya, Rusya ve ABD'ye bakıldığında ihtiyaçları olan petrolün sadece yarısını üretebildiklerini görebiliyoruz. Ürettikleri bu petrol ise dünya pazarına göre oldukça pahalı bir petrol. İhtiyaçları olan petrolü almaları bile bugünkü petrol fiyatlarından yaklaşık 150 milyar dolar mertebesinde bir ticaret demek.
Ayrıca bugün bakıldığında petrol gerek devletler üretsin, gerek ithal etsin toplumu vergilendirmenin, devletin ihyaçlarını karşılayacak paranın işçi sınıfının sırtına yıkmanın en iyi yolu. Petrol ithal eden Türkiye'de şu an benzin fiyatlarının yaklaşık %70'ı vergi ve bu her geçen gün arttırılıyor. Dünyanın en büyük doğal gaz üreticisi ve ihracatçısı Rusya'da pazarı kontol eden Gazpron şirketinin tüketicilere ödeterek devlete verdiği vergi toplam vergi gelirlerinin % 25'ini oluşturuyor.
Sadece bu iki açıdan bakıldığında kapitalistler açısından uzun vadeli çok kritik bir hammadde. Çünkü sadece ham petrol bile yüksek kar sağlıyor ve toplumu vergilendirmede ciddi bir araç olarak kullanılabiliyor.
Emperyalizm
Petrolün varil fiyatı bugün 18 dolar seviyesinde. Daha 2000 yılı Kasım ayında dünya ortalaması 34 dolar seviyesine idi. Bu fark ne üretim maliyetlerinden nede işçilikten kaynaklanıyor. Bunlar tamamen kar ve bu karı arttırmak için petrol şirketlerinin suni artışlara çok ihtiyaçları var. Ancak bu artışları sağlamak dünya ihtiyacından bağımsız değil. Krizin etkisiyle Türkiye'de akaryakıt kullanımı % 30 düşmüşken, dünyada ise benzer bir durumla tüketim azalmışken artışı sağlamaları güç. Her halükarda bu karı kontol etmek için ürünüde ve üretim sürecinide kontol etmek zorunda petrol şirketleri ve onların patronları.
Yüzmilyarlarca dolarlık bu resim bile maliyeti 50 hatta 100 milyar dolarlık ve binlerce sivilin öldüğü savaşları onların gözünde haklı hale getiriyor. Dolayısıyla çevremizde gördüğümüz BP, Shell, Mobil, ELF veya Texaco gibi petrol şirketleri aslında bu rantı kollayan ve burada gerektiğinde Boing, Lockheed Martin gibi silah devlerine ihtiyaç duyan patronlardır.
Ancak bu patronlar açısından önemli olan petrol bir dizi petrol üreten ülke açısından da kritik bir noktaya oturuyor. Örneğin İran Şah zamanına 6 milyon varil olan günlük üretim Irak ile savaştan sonra çok düştü ve ancak şimdilerde 4 milyon varil seviyesine çıktı. Bu paraya İran yöneticileri ekonomik olarak gelişmek, artan işsizlik, borç geri ödemeleri dışında savaşta yok olan rafineri tesislerine kaynak yaratmak için daha fazla ihtiyaç duyuyorlar. Böylesi bir durumda petrol ile ilgili her türlü ekonomik ve askeri durumdan etkilenecekleri için her alanda hazır ve rakabet içinde olmak zorunda.
Ortadoğu ve Emperyalizm
Orta doğuda yer alan bütün ülkelerin sadece petrol ihracatı dünya kullanımının % 25 mertebesinde. Ayrıca burada çıkan petrolün varil başına çıkış maliyeti diğer yataklardan çıkan petrole göre çok düşük. Böylesi ciddi bir bölgeyi kontol etmek için emperyalist ülkeler petrolün ilk bulunduğu yüzyılın başından beri korkunç oyunlar oynuyorlar. Kabileleri kırdırarak elde ettikleri kukla Suudi diktatörlüğü yada demokratik rejimleri yıkıp askeri diktatörlükler kurmaları yada destekledikleri Saddam bunların örneği. Ancak bu bölgeyi daha kalıcı kontol etmek için başka adaylar da var. 1917'de Winston Churchill "Düşma Arap denizinde dost bir yahudi devleti İngiltere'nin çıkarınadır" derken bunu işaret ediyordu. Bu rekabet sonucu özellikle 90'larda bir dizi alt-emperyelist çatışmalar ve rekabetler oluştu. İsrail, Türkiye, İran, Irak ve hatta bir nebze Suriye ve Mısır bölgenin askeri varisi olduğu konusunda sıksık çeşitli olaylarla gündeme geldiler. Böylesi bir rezerve sadece emperyalistlerle kontol etmek yeterli değildi ve özellikle soğuk savaş sonrası bölgesel olarak alt-emperyelist devletlere de ihtiyaç duyuluyordu. Nitekim 1992 körfez savaşı sonrası dünyanın 2. büyük petrol rezervine sahip Irak'ı ABD ve İngiltere dışında Türkiye'de askeri olarak kontrol ediyordu.
Ortaasya ve Emperyalizm
Bu resimde yer alan orta Asya ülkeleri özellikle 80'lerden sonra Afganistan savaşı ile Rusya ve ABD arasında bir satranç tahtasında dönüştü. Şimdiye kadar dünya pazarına açılmamış Kazakistan, Türkmenistan ve Özbekistan petrol ve doğal gaz yatakları korkunç bir pazar oluşturarak patronların iştahını açıyordu. Ancak burada bir sorun vardı ve bu sorun bu devletler değil taşıma yoluydu. Nitekim Ocak 1998'de Türkmenistan-Afganistan-Pakistan arasında yapılan doğal gaz boru hattı projesi iç savaş nedeniyle 2 ay sonra ertelenmek zorunda kaldı. Bu nedenlerle ABD Taleban'da dahil olmak üzere 40 milyar dolar harcamayı Afganistan'a petrol için güvenli bir yol oluşturmak için akıtmıştı. Zaten Kabil'i Taleban eline geçirdiğinde memnuniyet duyduğunu açıklayan ABD olmuş idi.
Öte yandan bu petrol alanı için geçiş hattı Rusya'nın Karadeniz üzerinden Avrupa'ya açılmak, Türkiye'nin Bakü-Ceyhan projesi, İran üstünden denize açılan hat ve Afganistan-Pakistan üzerinden boru hattı projelerini hem ekonomik hemde askeri olarak yarışmasını sağlıyordu. Askeri olarak çatışmaları Rusya'nın üzerinden geçen ve 140.000 varil/gün kapasiteli olup sadece bir kısmını kullandığı hattı kontrol etmek için 1999 Temmuzunda savaş nedeniyle durduğunda Çeçenistan'a saldırmak zounda kalmasından görebiliyoruz. Yada Türkiye'nin Azerbeycan üzerinden politikaları ve Kürt halkına karşı yaptığı savaş ile görmek mümkün. Bugün ise Afganistan'a karşı yapılan savaş bunun en güncel örneği.
Türkiye ve Emperyalizm
Türkiye sadece petrol ihtiyacının onda birini üretebiliyor. Petrole ihtiyaç duyduğu kadar artan enerji ihtiyacını karşılayabileceği kaynakları ve ürünleri çeşitlendirerek kendini sağlamlaştırmaya çalışıyor.
Rusya'dan aldığı doğal gazı Trans-Balkan Boru hattı ile kullanıyor. Bunun yanısıra Mavi Akım ile dünyanın teknik olarak en gelişmiş hattı ile Karadeniz içinden hat döşeterek yeni doğal gaz boru hattı yapıyor. 1999'da yeni bir anlaşma ile Trans-Hazar Boru hattı ile Türkmen gazını kullanacak. Azerbeycan'ın Şah Deniz yataklarından da yeni bir hatla gaz alacak. 1996'da diğer bir anlaşma ile İran'ın Kangan bölgesi doğal gazını Türkiye'ye getirecek. Bütün bunlar dışında halen kullandığı Cezayir ve Nijerya gazı gemilerle taşınıyor. Ancak bütün bu hatların tamamı bittiğinde 2004 yılı itibariyle ihtiyacının çok daha fazlasını alıyor olacak. Bunu kendi başına desteklemesi mümkün değil.
Peki bu kadar gaz ne için. Bu gazları kendi üzerinden dünya pazarına açmak isteyen Türkiye yönetici sınıfı hem ekonomik olarak bir silahı eline almak istiyor, hemde askeri olarak bu silahı desteklemek istiyor. Doksanların başından beri sürekli petrol kartına yatırım yapan ve sürekli silahlanmayı arttıran bir orduya sahip olmanın başka bir gerekçeside olamazdı zaten. Bugün çektiğimiz kriz ve sefaletin açık sebebi yönetici sınıfın emperyelist politikalarıdır. Afganistan'a gönderilmesi düşünülen 90 askerin sadece günlük harcırahı 120 dolar olup bu bir asgari ücretlinin aylık gelirinin birbuçuk katıdır. Yani bir ayda 4000 işçinin parası sadece bu askerlerin harcırahına gidecek. Bize kaynak yok diyen yöneticiler tabiki bu kaynağı yaratmak için 4.000 işçiyi işten çıkartmayı devleti küçültmek adına yapacaklar.
Sonuçta görünen o ki sermayenin küreselleşmesi bizlere savaşlarıda getirecek ve getiriyorda. Bugün görünen noktada çözüm çok uzağımızda değil. Alex Callinicos'ın "Günümüzde Emperyalizm ve Marksizm" adlı makelesinde ifade ettiği "Ama işçi sınıfının emperyalizmin işini bitirmesi yalnızca gelişmiş ülkelerdeki egemen sınıfları alaşağı etmesine değil, ama aynı zamanda Batı hakimiyetine geçici de olsa meydan okuyabilecek burjuva rejimlerin de alaşağı edilmesine bağlıdır. " noktası çok önemli. Bugün böyle bir güce sahip bir işçi sınıfı var ve bu fikirleri tartışmaya başlayan bir anti-kapitalist hareket ve savaş karşıtı mücadele dünyada yayılıyor. Sorun sadece bu gücü ve fikirleri birleştiren yeni bir hareketide Türkiye'de oluşturmak.
Önder Alçiçek (1071 kelime)