Fotoğraflar: Canay Özden, 2006 Haziran, Ankara'da Eryaman saldırılarını protesto eylemi
Eryaman-Esat davasının duruşması 1 Haziran’da Ankara Adliyesi’nde görülecek. Duruşmaya ilişkin olarak, “Çetelere ve erkek egemen düzenin öldüren normlarına karşı verilen bu mücadelede herkesi adliyeye davayı desteklemeye davet ediyoruz” diyen Pembe Hayat LGBTİ+ Dayanışma Derneği, kamuoyuna ve LGBTİ+ aktivistlerine duruşma çağrısı yaptı.
“Adalet yerin bulmalı"
Pembe Hayat LGBTİ+ Dayanışma Derneği’nin web sitesinden yapılan çağrı şöyle:
“2006-2007 yıllarında sistematik transfobik saldırılara uğramış ve yaşadıkları yerlerden taşınmaya zorlanmış trans ve travesti seks işçilerinin uzun süredir sürdürmüş olduğu adalet mücadelesi olan Eryaman-Esat davasının bir sonraki duruşması 1 Haziran'da Ankara Adliyesi'nde sabah saat 09.30'da görülecek.
“Nefret suçlarına karşı önemli bir duruş ve hak arayışı olan bu davadan çıkacak hakkaniyetli bir karar LGBTİ+ hareketi ve trans mücadelesi tarihi açısından önemli bir kazanım olacaktır. Çetelere ve erkek egemen düzenin öldüren normlarına karşı verilen bu mücadelede herkesi adliyeye davayı desteklemeye davet ediyoruz.”
“2006 yılında Ankara Eryaman'da yaşayan 30 seks işçisi travesti ve trans kadına yönelik çeteler tarafından başlatılan sistematik saldırılar mahallede yaşayan travesti ve transların başka semt ve illere taşınmaya zorlanmalarına, yerlerinden edilmelerine neden oldu.”
“Adalet arayışımızdan vazgeçmiyoruz!”
“Eryaman'da başlayan saldırılar 2007’nin Ocak ayında Esat’a sıçradı. Aynı çetenin üyesi olduğu anlaşılan bir şahıs tarafından translardan haraç istenmesi ve haraç verilmemesi durumunda transların öldürmekle tehdit edilmesi üzerine bugüne kadar gelen hak arayışı mücadelesi ve dava süreci başlamış oldu.”
“Benzer saldırılar adalet arayışımız sürerken arkadaşımız Dilek İnce’yi de aramızdan koparıp aldı. Eryaman-Esat davasının zaman aşımına uğrama tehlikesi hala devam etmektedir, en kısa süre içerisinde adalet yerini bulmalıdır.”
“Yıllar içerisinde trans ve travesti seks işçilerinin maruz kaldığı nefret bir çok şekilde kendisini göstermiştir. Eryaman-Esat’tan önce Ülker Sokak, ondan sonra da Bayram Sokak’ta olan olaylar kamuoyunun bu haksızlığı ne kadar içselleştirip benimsediğini göstermektedir. Yıllardır süren mücadelemizde; şiddeti, haksızlığı, cezasızlığı, ayrımcılığı ve adaletsizliği #aşamıyoruz.”
“İstanbul Sözleşmesi alenen LGBTİ+’lar hedef alınarak saldırıya uğrarken, tüm hak savunucularının, eşitliği ve özgürlüğü, insan onurunu savunan herkesin bu çağrıya kulak vermesi elzemdir. Ne İstanbul Sözleşmesi’nden, ne de adalet arayışımızdan vazgeçmiyoruz!”
“Kamuoyunu ve LGBTİ+ aktivistlerini, davanın takipçisi olmaya davet ediyor, halihazırda bizimle olan dostlarımıza mücadeleyi hatırlatıyor ve herkesi duruşmayı gözlemlemeye davet ediyoruz."
Davada ne olmuştu?
2006 yılının Nisan ayında Ankara Eryaman’da bir çete trans kadınlara saldırdı. Birçok trans kadın yaşadıkları Eryaman’ı terk etmek zorunda kaldı. Bir kısmı şehir değiştirdi, bir kısmı Esat’a taşındı. Saldırılar Esat’ta da devam etti.
Pembe Hayat Derneği’nin kuruluşu da tam bu saldırılara karşı örgütlenmeyle oldu. Saldırıya uğrayan trans kadınlar suç duyurusunda bulundu, dava açıldı. Avukatlar Senem Doğanoğlu ve Hakan Yıldırım’ın takip ettiği dava 2008’de sonuçlandı. Sanıklardan Şammas Taşdemir, trans kadınların gittikleri kuaföre yönelik baskında silahla yaralamadan 45 ay; diğer sanıklar Harun Çardak ve Ahmet Günay 40’ar ay, Kurtuluş bölgesindeki trans kadınlara yönelik silahla yaralama eylemlerinden dolayı Ahmet Günay'ın 34 ay cezalandırılmalarına karar verildi.
Mahkeme, saldırganların çete olduğuna hükmetti ancak hükmü alt sınırdan kurdu. Yağma iddiasından ceza vermedi. Karar temyiz edildi.
2008’den günümüzde kadar ise yargı süreci adeta yılan hikâyesine döndü. Yargıtay, 2011 yılında kararı bozdu. O sırada davaya bakan mahkemeler değişti. Ceza Muhakemesi Kanunu’ndaki değişiklikler ile dava bir mahkemeden diğerine gitti, geldi. Nihayetinde 2018 yılında dava yeniden Yargıtay’a gitti. Yargıtay, 21 Eylül 2020’de aldığı kararla yerel mahkemenin saldırganlara verdiği cezayı bozdu.
Yargıtay bozma kararında saldırganların “çete olduğuna ilişkin” araştırma yapılması gerektiğini söyleyerek o dönemki telefon kayıtlarının incelenmesini talep etti. 30. Ağır Ceza Mahkemesi de Yargıtay’ın bu kararına uyarak Bilgi Teknolojileri ve İletişim Kurumu’ndan saldırganların birbiriyle haberleşip haberleşmediğine dair bilgi istedi.
Dava yeniden görülüyor ancak bir yandan davayı zaman aşımı tehlikesi de bekliyor.
Yargıda köşe kapmaca: Eryaman-Esat davası
Eryaman-Esat davası yargı sistemindeki değişiklikler adeta bir köşe kapmacaya dönüşmüş durumda. Saldırganlar hakkında gasp, yaralama ve örgüt eylemi kapsamında yaralamadan 2008 yılında ceza çıktı ancak yağma suçundan hüküm tesis edilmedi. Kararda ‘toplumsal önyargıların tetiklediği düşüncelerle bir araya gelen bir çete’ tanımı yapılmıştı.
Hem saldırganlar hem de saldırıya uğrayan trans kadınlar kararı Yargıtay’a taşıdı. Yargıtay kararı, ‘Mahkeme yağmadan da bir değerlendirme yapmak zorunda’ diyerek bozdu. Yargıtay’ın kararı bozmasının ardından yaşanan süreç ise karmaşık bir hikaye. Kanundaki değişiklikler ile dosya mahkemeler arasında senelerce gidip geldi. Av. Doğanoğlu bu süreci şöyle anlatıyor:
“CMK 250 ile yetkili mahkemeler vardı onlar kaldırıldı. Sonra genel mahkemeye gitmek gerekli dendi, sonra TMK 10 ile kurulanlar yürürlüğe girdi, onlar bakmalıdır dendi. Dosya çok fazla gitti geldi. Nihayetinde 2018 yılında çok absürd bir gerekçe ile dosya Ankara 30. Ağır Ceza Mahkemesi’ne iade edildi. Bir müştekiye tebligat çıkarılmaması idi gerekçe. Bir kişinin vekâletini bulamadıkları için iade ettiler. Dosya gide gele büyük ihtimal kayıpların da olduğu bir dosyaya dönüştü. Yıllar geçtikten sonra tekrar ulaşıp vekâlet çıkardık ve dosya yeniden Yargıtay’daydı. Derken Yargıtay kararı bozdu ve sil baştan yargılama başlamış oldu…”
Eryaman ve Esat’ta ne olmuştu?
Avukat Senem Doğanoğlu o dönem trans kadınlara dönük saldırıları ve göçe zorlanmalarını ise şöyle anlatıyor:
“Eryaman denmesinin sebebi Eryaman’da olması ama aslında bizim şu anda bahsettiğimiz dava Esat olayları bir yandan. Eryaman’da inşaat sektörü canlanması vardı ve orada yaşayan trans kadınlara dönük organize çete saldırıları yaşanmaya başladı. Zamanla hem polis işbirliği içerisinde hem de bu inşaat firmalarının tuttuğu adamlar bir çete olarak trans kadınlara saldırıları arttırdı. Bir zaman sonra ‘haraç vereceksiniz bize’ denmeye başlandı paramiliter güç tarafından. Ancak temel amaç sürgündü. Evlere doğru saldırı başlayınca kızların birçoğu Mersin’e kaçtı. Bir grup da Esat’a yerleşti.
“Eryaman’da da bir dava açtırabildik Şammas Taşdemir hakkında. 2008 yılında öldürülen Dilek İnce de şikayetçiler arasındaydı. Şammas Taşdemir’in mala zarar vermekten yargılandığı bir davayı da takip ettik. Oradan da Şammas ceza aldı ama para cezasına çevrildi. Ödedi. Karar kesinleşti ve bitti. Adli cezadan hükme bağlanmış oldu ve saldırganların motivasyonları araştırılmadı.
“Eşzamanlı olarak Esat olayları başlayınca çok uzunca bir süre bir şey yapmadı emniyet. Artık her gece birilerinin yaralandığı, malına zarar verildiği, telefondan da tehdidin başladığı bir sürece döndü ve o zaman işte kefenli eylem dönemi başladı. ‘Artık bu şiddet önlenmiyorsa biz açlık grevine yatıyoruz’ dendi. Her gece mumlu eylemler yapılmaya başlandı. Kefenlerle eylemler yapıldı. LGBTİ+ örgütlerinin ve kadın örgütlerinin katıldığı, sessiz protestolar başladı ve bir süre sonra Çankaya emniyeti bizi aradı. Kısacası toplumsal baskının çok etkili olduğu bir süreçti, toplumsal baskı olmasaydı Çankaya emniyetine kimse o talimatı vermeyecekti."
(BS/EMK)