Her şeyden önce nedir bir renk? Gözün gördüğü müdür, göze görünen midir yoksa gözün özellikle seçemediği bir frekansı yansıtması mıdır? Ve pembe nasıl bir dünyadır, nasıl bir oluş halidir? Pembe hayaller kuranın sonunda giderek pembe bataklığına batışındaki o belli belirsiz şuursuzluk hali mesela yoktur kırmızıda. Ve ton, frekans meselesi de açık ve gizli halde duyurur kendisini. Elbette görmek isteyene. Bazen de görmeyi bilene.
KaST’ın yeni oyunu Pembe’nin yönetmeni Salih Usta sahnede kurduğu renk matematiğini, tiyatronun kelimesinin kökenindeki “thea” yani “görme” eylemi ile yine “Usta”ca buluşturuyor. Bu, tıpkı dışarıda savaş sürerken kendi köşesinde kararlılıkla resim yapmaya devam eden bir ressamın “işte bakın, bu yüzden bulaşmıyorum sizin ‘böyle ol!’ dediğiniz aleme” deyişi gibi çünkü o dünyanın altında akan nehrin kapkara olduğunun bilinci ile pembenin hakikatini gözlerimizin önüne seriyor. Pembenin tam da pembeye yaraşır halde sahnede varoluşunda ama, tuhaflık hiç de gizlenmiyor. Pembenin tuhaflığıdır çünkü söz konusu olan.
Konsept Tasarım - Yöneten: Salih Usta Teknik Asistan: İpek Seyalıoğlu |
Yıllar yıllar önce seyirciler Samuel Beckett’in Godot’yu Beklerken adlı oyununu izlerken “ama burada hiçbir şey yok, ne giriş, ne gelişme, ne sonuç” diye isyan etmişler. Oyunu yanılmıyorsam izleyen cezaevi mahkumları ise oyunu hemen kavrayıp inanılmaz keyif almışlar. Her tiyatronun seyircisi nasıl farklı ise – çünkü her şey bir bakış açısıdır nihayetinde— KaST’ın oyunlarını henüz seyretmemiş bir seyircinin ilk yaşayacağı şaşkınlığı şimdi daha iyi anlayabiliyorum.
Striptiz’den beri KaST’ın kendine özgü bakışını gerçekten ısrarla sürdürüyor olabilmesi gözünü kırpmadan hakikati arama cesaretinde yatıyor. Seyirciyi aldatmıyor, ona pembe hayaller kurdurtmuyor, poz vermiyor, rol yapmıyor ve en değerlisi de bu dünyanın çoktan belirlenmiş anaakım kodlarını reddederek ve görmenin bütün olanaklarını keşfederek kendi dünyasını, kendi ruhunu var ediyor. Sanıyorum öteki oyunları gibi Pembe’nin de KaST’ın görme biçimi olduğunu iddia etmek yanlış olmayacaktır. Öyküden paçayı sıyırmış bir yönetmenin tiyatroda tekrar görmeyi ve hareketi hatırlatması seyirci için bulunmaz bir nimet değilse nedir? Ve elbette bunu son eserinde güya bir renk olan pembe üzerinden kurması, yönetmenin soyut ve somut olanı göz toprağına birlikte ekebilme marifetidir.
Açıkçası bu oyun, hareketini bir metin değil de başka bir noktadan aldığı için daha fazla söz söylemenin uygun olmayacağını düşünüyorum. Pembeyi nasıl bilirsiniz diye sormak ve sonrasında susmak düşer bana. Bir kör de renkleri pekâlâ anlatabilir çünkü onlar çok daha ötesini görür ve bilirler. Ben ise durduğu noktanın insanın neyi nasıl gördüğünü şekillediğini ancak anlatmaya çalıştım. Yetmiyor elbet. Görmek gerekiyor. O Pembe dünyayı. O her gün dayatılan tuhaf hayallerin dayanılmaz ağırlığını.
KaST (Kadıköy Sanat Tiyatrosu)’ın Pembe adlı oyunu, KadıköyTerminal Sahnesi’nde izlenebilir. (İS/HK)