Lâkin, son zamanlarda AB karşıtlığı ve milliyetçi refleks, Kuzey Irak'taki gelişmelere yönelik "huzursuzluk" giderek "alt düzeylerden", "üst düzeye" doğru yayılıyor.
Kimi AB karşıtı siyasilerle, kimi ordu mensuplarının "söylemlerinin" örtüşmesi ve bunun esas eksenini Irak'ta veya Türkiye'de olsun, Kürtlerin oluşturması ise bir hayli kaygı verici. Irak politikası iflas eden Türkiye ordusu ve siyasetinin bu konuda farklı yollara başvurma girişimleri, çok derin yaralara yol açabilir.
"Çok tehlikeli bir durum"
Elbette AB'ye karşı olan çevrelerin, demokrasi sınırlarını aşmadan kendi karşıtlıklarını dillendirmelerinden daha doğal bi rşey olamaz. Ama AB karşıtlarıyla faşizmin oluşturduğu ittifak, kendi içinde bir tehlikeyi barındırıyor ki, bu konuya uzun uzadıya değinme niyetinde değil bu yazı.
Konumuz önceki gün, "Bir Ulusun Yeniden Doğuşu" adlı tiyatro oyunundan sonra gazetecilerin sorularını yanıtlayan Kara Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Yaşar Büyükanıt'ın, Irak'tan Türkiye'ye giriş yaptığı söylenen PKK'lilerin oluşturduğu tehlike, olağanüstü hal ihtiyacı ve ordunun yeni bir olağanüstü hal dönemine "hazırlıksızlığı...".
Yaşar Büyükanıt, bundan bir süre önce yaptığı başka bir açıklamada da, Kuzey Irak'ta 400 PKK'linin bulunduğunu, ancak sayılarının şu an 2 bine çıktığını söylemiş ve ABD'ye, PKK'ye saldırmadığı için sitemde bulunmuştu.
Türkiye ordusu, yıllardır PKK'yi bahane ederek Kuzey Irak'a giriyor ve orada bir güç olarak varolmaya çalışıyorken, bu sefer yeni bir gelişme yaşanmış. PKK'liler, Kuzey Irak'tan, Türkiye'ye sızmış ve Güneydoğu'da yeniden bir tehlike oluşturmaya başlamış.
Paşaya göre bunun için yapılması gereken, OHAL ilan etmek ve "terör dönemini çabuk unutan" halka, "heyecana gerek yok, terör hâlâ var" diye hatırlatmada bulunmak!
Paşa şöyle buyuruyor: "Terörün düşük seviyeye indirgenmesi sonrasında olağanüstü hal uygulamasının kalkmasından kimi yasaların değişmesine kadar bir dizi yeni durum ortaya çıktı. Yani terör örgütü üyelerinin sayısı 1999'daki rakama ulaşırken, biz 1999'daki mücadele gücünün gerisindeyiz. Bu çok tehlikeli bir durum...".
Acaba Büyükanıt, PKK'li sayısının artışını, "çok tehlikeli durumu", OHAL'in kaldırılması ve akabinde AKP tarafından AB'ye uyum için çıkarılan yasalara mı bağlıyor? Askerlerin, ülke içindeki "tehlikeleri" ortadan kaldırmak için tek ihtiyacı, vatandaşların sürekli korku halinde yaşamak durumunda bırakıldıkları olağanüstü hal durumu mu? Ve bu gelişmeler, Kuzey Irak'a girmek için yeni bir bahanenin alt yapısının oluşturulması mı?
AB yolundaki mayın
Büyükanıt, bir asker olarak elbette PKK'nin eylemlerinden, gücünü arttırmasından rahatsızlık duyabilir, bunun için önlem alınması gerektiğini söyleyebilir. Fakat laf arasında yasal düzenlemeler ve OHAL'in kaldırılmasının, tüm bunların müsebbibi olduğunu ima etmesi, tam da yukarıda sözünü ettiğimiz faşizme varan sloganlarıyla dikkat çeken "ulusal birliğin kaygılarıyla" örtüşüyor. Ancak, Kuzey Irak'taki gelişmeleri izlemek dışında bir şey yapamayan ordunun, tam da böylesi bir süreçte PKK tehlikesinden söz etmesi, kimseye inandırıcı gelmiyor.
Irak işgalinin ikinci yıl dönümü olan 19 Mart arifesinde yapılan bu açıklama, "Ordu Göreve", "Ordu Kerkük'e", pankartıyla ortalıkta dolaşan çevrelerin söyledikleriyle de örtüşüyor. Büyükanıt, Irak'ta söz sahibi olamamaktan yakındıktan hemen sonra, PKK ve OHAL'siz Güneydoğu'daki "risklerden" söz ediyor ve "Halk, terör günlerini çabuk unuttu" buyuruyor.
Evet, halk terör günlerini çabuk unuttu ve bir daha da hatırlamak istemiyor. Halk, PKK militanlarının Türkiye'ye sızmasının, yeni bir OHAL gerekçesi de olamayacağını düşünüyor. Halk, yeni bir OHAL ilanının, Avrupa Birliği yoluna döşenmiş büyük hasarlı bir mayın olacağını, bunun da ülkede inşa edilmeye çalışılan demokrasiyi sonsuza dek tehlikeye düşürebileceğini, faili meçhullerin hızla artacağını, işkencenin tekrar meşruluk kazanacağını da düşünüyor.
Eğer askerler de bunu düşünerek, OHAL'in geri gelmesinden söz ediyorsa, bahar günlerinde bizi kötü sürprizler bekliyor... Ama yok, mesele sadece bundan ibaret değilse, ortada bir de Kuzey Irak meselesi varsa, doğrusu ordunun elinde ikna edici hiçbir kanıt bulunmamaktadır.(İA/EÜ)