Dil yasağı, bir dilin kullanılması yasağı, o dilin öğrenilmesinden, dernek ve siyasal parti çalışmalarında kullanılmasına değin, geniş bir alanda hükmünü sürdürüyor. Lozan'a dönelim.
Bakalım Lozan Barış Antlaşması'nın 39. maddesi ne diyor?
"Müslüman olmayan azınlıklara mensup Türk yurttaşları Müslümanlarla özdeş medeni ve siyasal haklardan yararlanacaklardır.
Türkiye'nin tüm halkı, din ayırtedilmeksizin, yasa önünde eşit olacaktır.
Din, inanç ya da mezhep farkı hiçbir Türk yurttaşının medeni ve siyasal haklardan yararlanmasına ve özellikle genel hizmetlere kabulüne, memurluğa ve yukarı derecelere ulaşmasına, ya da çeşitli meslekleri ve sanatları yapmasına bir engel sayılmayacaktır.
Herhangi bir Türk yurttaşının gerek özel ya da ticaret ilişkilerinde, gerek din, basın ya da her türlü yayın konusunda ve gerek toplantılarda herhangi bir dili serbestçe kullanmasına karşı hiçbir sınır konulmayacaktır.
Resmi dilin varlığı kuşkusuz olmakla birlikte, Türkçe'den başka bir dil ile konuşan Türk yurttaşlarına yargıçlar önünde kendi dillerini sözlü olarak kullanabilmeleri için gerekli kolaylıklar gösterilecektir."
(Soysal İsmail, Türkiye'nin Siyasal Andlaşmaları, 1.Cilt(1920-1945), Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara, 1989, s.95-96)
Hüküm çok açık değil mi? 79 yılda ne acılar çekti, farklı diller ve kültürler. Bir bakalım acı çektiren yasalardan birisine daha.
Radyo ve Televizyonların Kuruluş ve Yayınları Hakkında Kanun'un 4/t maddesi ne diyor?
Madde başlığı, "Yayın İlkeleri"dir.
"Radyo ve televizyon yayınlarının Türkçe yapılması, ancak, evrensel kültür ve bilim eserlerinin oluşmasında katkısı olan yabancı dillerin öğretilmesi veya bu dillerde haber iletilmesi amacıyla bu dillerin kullanılabilmesi,
Türkçe'yi aşırılığa kaçmadan, özellikleri ve kuralları bozulmadan konuşma dili olarak kullanmak; milli birlik ve bütünlüğün temel unsurlarından biri olarak çağdaş eğitim ve bilim dili halinde gelişmesini ve zenginleşmesini sağlamak esasına,(.) uygun olmak suretiyle yapılır."
Bitmedi.
Yasaklar bu alanla da sınırlı değil. Nüfus Yasası'nın 16/4. maddesindeki yasağı Yargıtay Hukuk Genel Kurulu olağanüstü bir demokratik yorumla aştı. Yargıtay Hukuk Genel Kurulu, Mizgin Davası olarak bilinen davada, 1.3.2000 tarih, 2000/18-127 esas, 2000/154 karar sayılı kararında, ad ile insan onuru arasında bağ kurdu. Yargının, hukukun ilerlemesine katkısıydı bu. İçişleri Bakanlığı'nın, Hukuk Genel Kurulu kararına rağmen, genelge ile çocuklarına Türkçe dışı ad koyanlar hakkında işlem yapılmasını istediğini yazdı gazeteler (Mart 2002 tarihli yeni Evrensel ve Radikal Gazeteleri).
Nüfus Yasası ile de sınırlı değil ad koyma yasağı. Bu defa sıra doğaya geliyor. 5442 sayıl İl İdaresi Yasası'na göre, iller, ilçeler, köyler, ovalar, dağlar ad değiştirme işlemine maruz kalıyor. Kimbilir, kaç bin köy, kaç bin dağ, tepe, ad değiştirdi, değiştiriyor. Dil ve kültür yasağı saymakla bitmiyor.
Bitmiyor.
Yarın "Dağ Dili" finali.
Hüsnü Öndül
İHD Genel Başkanı