Güreli ile istifa ettiği saatlerde TGC'deki makam odasında görüştük. İstifasından başlayarak, basında tekelleşmeye, haberin ve muhabirin "out" olmasına ve istifa sonrası yaşamına kadar geniş bir yelpazede konuştuk.
Nail Güreli'nin istifası gazetecilerin yoğun olarak isten çıkartıldığı döneme rastlamıştı. Acaba bu "sessiz bir protesto" olabilir miydi? Söyleşi buradan başladı:
- İstifanızı basında toplu işten çıkartmalarla irtibatlandırabilir miyiz?
- Hayır yok. Ben öyle spekülasyondan, ucuz kahramanlıklardan hoşlanan biri değilim. Bu istifa kararını aylar önce, hatta geçtiğimiz kongre sonrasında vermiştim. Takvime de bakıp 2 Nisandaki (dünkü) Yönetim Kurulu toplantısında istifamı açıklama kararı almıştım.
- Niçin böyle bir karar vermiştiniz?
- Çok evvelden verilmiş karardır. Hatta ben burada iki dönem başkanlık yapmaya kararlıydım. Ama şartlar öyle gelişti, dördüncü döneme girdik.
Metin Göktepe Kongresi
Nail Güreli, ayrıntılara girmiyor. Ancak görevini bırakmayı düşündüğü 1998 yılı kongresinde karşısına "güçlü bir muhalefet" çıkmıştı. Bu grubun başkan adayı Orhan Taşan'ın en büyük "silahı" Metin Göktepe Davası idi. Taşan'a göre;Nail Güreli, TGC Başkanı olarak "sarı basın kartı bile olmayan" bir gazetecinin davasını yakından takip ederek TGC'nin itibarını(!) sarsıyordu.
Başta bu neden olmak üzere Güreli'ye karşı ciddi bir seferberlik başlatılmıştı.
Güreli, o kongrede TGC tarihinin en açık farklı seçimini kazanmıştı. O nedenle "bırakma kararı" uygulamaya konulamamıştı. Geçen yıl yapılan Kongre'de son kez aday olduğunu kendisi dışında çok az kişi biliyordu. Güreli bu durumu da şöyle açıklıyor:
- Bazı kurumlarda bunu önceden açıklayanlar olur. Delegelere 'son kez aday oluyorum' diye deklare ederler. Ben bunu bir baskı unsuru olduğunu düşünüyorum.
- Nasıl bir baskı?
- Beni bir kere daha seçin, bakın gidiyorum demektir bu... İnsanlar da kırmayalım diye oy verebilirler. Ben son defa seçime giriyorum diye açıklamadım. Yönetim Kurulu'ndaki arkadaşlarıma bu kararımı o zaman söyledim.
- Yukarıdaki sorumu tekrarlıyorum, neden istifa ettiniz?
- Ben gazeteci olarak yazılarımda bunları işledim. Sendikacılık, Cemiyetçilik hayatımda da bunun altını çizdim. Kamu hizmeti görenlerin bir yerde 'çakılıp kalmasına' karşıyım. Katılımcı ve demokrat olarak bu değişimin sağlanması lazım . 13 yılda TGC içinde söylenebilecek şeyleri kendi birikimim, kendi çerçevem içinde söyledim. Yeni ufuklar açmak gerekir. Bu süreler içinde insan rutinleşir, monotonlaşır. Hadi tükenir demesek bile performansı azalır. Ufku daralır. Yeni ufuklar açmak için yeni kişiler gerekir. O nedenle böyle bir düşünce vardı kafamda... Şimdi bunu uyguladım!
Kıyıma karşı tepki değil
Toplu işten çıkarmalar karşısında "hiç bir şey yapamamanın" getirdiği çaresizlikle Nail Güreli'ye görev atfedenler vardı. Örneğin, işten çıkartılmış bir arkadaş "Nail Abi hiçbir şey yapamıyorsa, TGC Başkanlığı görevinden istifa edebilirdi" diye hafif bir serzenişte bulunmuştu. Güreli'ye bunu aktardık. Karşı çıktı:
-O tür protestolar yerinde ve etkili olabileceği zaman yapılabilir. Ama ben istifamı bu biçimde takdim etmiş olsaydım kamuoyunu aldatmış olurdum. Bunu fırsat bilip de, 'işçi kıyımını protesto ediyorum' diyerek istifamı açıklamak ucuz kahramanlık olurdu. Onu hiçbir zaman düşünmedim böylesi yöntemleri... O arkadaşlar belki beni tasvip edip 'bravo' derlerdi ama, yanıltmış olurdum kendilerini...
- Peki 'gazeteci kıyımı' karşısında yapılabilecek hiçbir şey yok mu?
- Dernekler Yasası'na göre faaliyet gösteren bir kurum olarak TGC, elimizden geleni yaptık.
- Neler yaptınız?
- Türkiye'nin Başbakanı 'elimizden bir şey gelmiyor' diyor. Biz de kendisine 'hiç olmazsa tavır koyabilirsiniz' dedik. Bu kıyım başladığı zaman önce kamuoyuna bir açıklama yaptık. Tepki koyduk. Siyasal iktidarı göreve davet ettik. İşverenleri de sağduyulu olmaya çağırdık. Mart ayında ikinci bir açıklama yaptık. Sonra işin boyutlarını tespit etmeye çalıştık. Somut olarak yaptırım gücümüz yok ki, yetkimiz de bulunmuyor. Bu doğrudan sendikaların görevi. Sendika toplu iş sözleşmesi yapmış olsa, bu yetki onda. TGC'nin hukuken önleyici bir yetkisi yok. Ancak, baskı gurubu olarak açıklamalarımızı yaptık.
- Ne kadar gazeteci çıkartıldığını biliyor musunuz?
- Şimdi kesin ayrıntılı bir rakama ulaşma imkanı yok. Salt gazeteci olan, yazarı-çizeri-muhabiri-foto muhabiri-sayfa sekreteri... Yazı işleri kapsamında olan Türkiye Gazetecileri Hak ve Sorumluluk Bildirgesi'nde tanımı yapılan şekilde işten çıkartılan gazeteci 600 civarında. Hizmet birimleri (ulaştırma, sekreterler, muhasebe, temizlik, depo, personel ve makine dairesinde çalışanlar) onları topladığımız da 3000'i geçiyor.
- Bu sayıya kaç günde ulaşıldı?
- Yılbaşından bu yana çıkartılanların toplamı bu...
Basında tekelleşme baskısı ne alemde?
Nail Güreli 49 yıllık meslek hayatının 30 yılını sendikada (Türkiye Gazeteciler Sendikası) geçirmişti. TGS'de Genel Başkanlık da yapmıştı. TGC' de ise 13 yıl yöneticilik, 7 yıl da başkanlık görevinde bulunmuştu.
Katıldığı panellerde, söyleşilerde, televizyon tartışmalarında "basının sorunlarını" öncelik sırasına göre dile getirmekten geri durmamıştı. Şimdi, soru bu mesele üzerine:
- Siz hem büyük basında çalıştınız, hem de basında tekelleşmeyi eleştirdiniz. Bu nedenle baskı gördünüz mü?
- Doğrudan baskı görmedim. Bana karşı tepki duyulduğunu dolaylı olarak biliyorum. Hatta zaman zaman açık olarak tavırlarla hissettim. Direkt olarak baskı ne olabilir ki? Dolaylı olur böyle şeyler... Biz son Ankara ziyaretimizde Cumhurbaşkanı'na, Başbakan'a TBMM Başkanı'na da söyledik. Siyaset-medya-ticaret üçgeni içindeki bu çarpık yoz yapı değiştirilmedikçe, bu sistemi değiştirmeyen siyasetçinin kaderiyle de bu yapı oynar, ülkenin kaderiyle de... Başbakan Bülent Ecevit'in gözlerinin içine bakarak 'siz de gazetecisiniz' dedim: Sizin zamanınızdaki gazetecilik bugün yapılamıyor, yaptırılmıyor!
Güreli,yukarıdaki türden sorulara her yerde muhatap olduğunu söylüyor:
- Geçen yıldı... Gazetenin (Milliyet) yemekhanesinde bir genç arkadaş 'Nail Abi, siz bu tekelleşme konularında çok konuşuyorsunuz, çekinmiyor musunuz?' diye sorunca 'Ne yapayım?' dedim; benim görevim bu! Görev olarak çok doğal geliyor bana bu söylediklerim.
Hedeflerime vardınız mı?
- Göreve gelirken yapmayı planladığınız işlerden hangilerini yapabildiniz?
- Bunu koşullara göre değerlendirmek lazım. Mesela 'Bizim Gazete'yi sivil toplumun sesi olarak belli bir okur kitlesine ulaştırabilmeyi çok istiyordum. Olmadı, yapamadık! Onun dışında ben hiçbir zaman kooperatif kuralım, sosyal yardımda bulunalım gibi şeylerin içinde olmadım.
- Yaptığınız 'iyi şeyler' yok mu?
- Üye yapımızı gençlere doğru genişlettik. Ben bunun mücadelesini çok eski yıllardan beri verdim. Seçilme koşulları çok ağırdı. On yıl üyelik gerektiriyordu. Bunu 6 yıla indirdik . Tüzük Genel Kurulu yaptık, ben gençlerin seçilme hakkını savunuyorum, Kongre'ye gençler gelmediler. Benim Başkanlık dönemimde üyelik için sarı basın kartı şartını kaldırdık, yayın kuruluşuyla gazeteci arasında 212 Sayılı İş Koluna göre bir sözleşme varsa, TGC'ye hemen üyelik hakkı tanıdık.
Muhabirin katili kim?
Nail Güreli'ye "elli yıl önce- elli yıl sonra" sorusu yöneltiyoruz. Mesleğe girerken taşıdığı umutların bugün nerede olduğunu, TGC'den ayrılırken "gözüm arkada değil" deyip- diyemeyeceğini soruyoruz. Anlatıyor:
- Ben gittim diye gözüm arkada kalmaz... Ama kalsam da gitsem de aynı kaygıları taşıyorum. Görevdeyken de iki kez söyledim. Basındaki yozlaşmayı, değer ölçülerinin aşınmasında , basını savunmada zorluk çekiyoruz dedim.
- Sadece dış etkenler mi basını bozuyor? Mesleğin içinden gelenlerin 'gönüllü katkılarının' hiç rolü yok mu?
- Var tabii... Ama önce siyaset kurumundan kaynaklanıyor. Siyaset kurumunun gazeteciye bakış açısı değişti. Bir iletişim aracı değil, bir çıkar aracı olarak görmeye başladı. Bunu genellemiyorum. Bu durum gazeteciye de yansıdı, muhatabını buldu. Ekonomik kaynakları bir haber kaynağı olarak görmeyip bir 'çıkar ilişkisinin kaynağı' olarak görmeye başladılar. Siyasetçilerin nazarında gazetecinin yerini, patron,genel yayın müdürü, başyazar ve köşe yazarları aldı. Muhabir geri plana düştü... Gazeteciliğin temeli haberdir. Haberi de muhabir yakalar, yazar... Ama muhabir bu ilişkiler içinde eridi.
- Muhabirliği kim öldürdü sizce?
- Siyasetçilerin ve gazete yönetimlerinin ortaklaşa çabasıyla oldu bu... Bir de yazar arkadaşlarımızın beşeri zaaflarıyla bu noktaya gelindi. Başbakanların, cumhurbaşkanlarının onlara iltifat etmesi, haberi önce onlara vermesi falan beşeri zaaflarını okşadı. Tabii bir de siyaset kurumu ile medya sermayesinin iç içe çıkar ilişkileri yönetimlere yansıdı. Ama bunlar sayıca azınlıkta. Pek çok arkadaşımız bu mesleği ilkelerine göre, kurallarına göre yapma çabası içinde. Fakat, belirleyici değiller... Bu olanakları yok. Her şeyden önce sendika yok. Cemiyet bu işe yetmiyor, yetmez de... Toplu sözleşme yapmış bir sendikası olan gazetede, televizyonda işin rengi değişebilir.
Bundan sonra ne yapacak?
- Bundan sonra ne yapacaksınız? Aktif gazeteciliğe devam edeceksiniz her halde?
- Edeceğim... Ama onu da bilemiyorum, ne kadar edecek!
- Neden?
- Tabii bu bir yerde test yerine de geçecek.
- Nasıl bir test?
- Şimdi bazıları 'Nail Güreli TGC Başkanı olduğu için Milliyet'teki toplu işten çıkarmaların dışında tutuldu' diye düşünüyorlar. Bundan sonra bu tezin ne kadar geçerli olup olmadığını da göreceğiz. Bu rahatlığı hem gazete yönetimi yaşayacak, hem de ben... Böyle bir zan altında bulunmaktan, hem gazete yönetimi hem de ben kurtulmuş olacağız. Öylesine de hoşuma giden bir tarafı da oldu bu işin yani...
- Mesainizi nasıl değerlendireceksiniz?
- Gazetede pek ağır işim yok. Ödüller Yönetmeniyim, haftada bir gün yazıyorum. Eğer gazete uygun görürse, olanak bulursak eski dizi yazılarımı belki yapabilirim. Bir de kitap yazmaya devam edebilirim. 17 kitabım var... Bunlara devam edeceğim.
- Tezgahta kitap var mı?
- Var. Anı değil de belgelere dayanan bir yakın tarih denemesi. Mesela sendika başkanıyken 1982 Anayasası'na "Hayır" kararı alıp bunu açıklamamız... Kenan Evren'in beni parti kurucusu olarak veto etmesi. Benim ona mektubum... Sonra onun bana Yozgat konuşmasında verdiği cevap... Belgelere dayanan bir güzergahta gelişecek.
- Çok teşekkür ederim. Size yeni yaşamınızda başarılar dilerim.
- Ben teşekkür ederim.
(NA/NU)