Bir kadın var bir yerlerde. Hep zirvede! Çok güzel bir kere. Başarılı bir kariyeri, müthiş bir evliliği var. Her gün kariyerini bir basamak daha ileri taşımak için, fit vücuduyla işe gidiyor. Akşam eve dönünce türlü çeşit yemekleri masaya diziveriyor.
Enerjisi tükenmek nedir bilmeyen bu kadın, evde de çok kaplan gücünde yani. Sonra anne oluyor. Saten pijamalarla karşılıyor bebeğini. Öyle de devam ediyor zaten.
Bebeğini kucağına aldığı gibi kulağına eğilip "Sakin ol! O iş bende" deyip işe koyuluyor.
Hamileliği boyunca okumuş, ya ne olacaktı? Zaten anneliği de çok organik ve hep göz seviyesinde... Hatırladınız mı bu kadını?
Bu bize türlü mecralardan her gün dayatılan "müthiş kadın/ yorulmaz anne" imgesi bu. Ancak bir kişi var ki o kadının üzerindeki örtüyü yırttı attı, Instagram hesabında.
Biz de bir derin nefes aldık sayesinde. Birbirimize gönderdik yazılarını, fotoğraflarını; "Bu ben, bak bak geçen gün konuştuğumuz..." dedik.
Sayesinde "hıhıeved" demeyi öğrendik, güldük geçtik, bu kadarına gücüm yetiyor dedik. Ama aslında O da önce ağladı, sonra güldü ve hepimizi güldürdü. "Emiyor mu?" kitabının yazarı Hande Birsay ile işte bu kadınlık hallerini konuştuk.
Her şeye kâdir, her şeye muktedir olan bu kadın, bu mükemmel anne kim?
Her dönemin bir ideal anne prototipi var aslında. Elisabeth Badinter 'Kadınlık mı? Annelik mi?' kitabında şunu söylüyor; Ya bu ideal olarak belirlenen kadınla müzakere edeceksiniz, veya bunu tamamen reddedeceksiniz ya da kabul edeceksiniz.
"Neden o kadın gibi olamadım depresyonu"
Hiç bir şekilde yok sayamıyoruz, öyle mi?
O kadın yokmuş gibi davranmanız ya da yaşamanız mümkün değil. Bu dönemde de onu görüyoruz.
Her şeyi mükemmel yapmak dayatılıyor. Geleneksel medyada, sosyal medyada hep karşımıza çıkıyor. Biz bunu eleştiren taraf olsak da, hiç bir zaman yok sayan, o yokmuş gibi davranan taraf da olamıyoruz.
İyi ki de o mükemmel anneliğe tepki olarak doğdun.
Öyle doğmadım aslında. Doğuşum tamamen o olmaktı. Olmadı.
Neden o kadın gibi olamadım deyip, depresyona girdim.
Peki kırılma anı ne zamandı? 'Olduğum hali seviyorum' dediğin an neyle başladı?
'Böyleyim ve bu halimi seviyorum' diye başlamadı. 'Allah kahretsin! Ben neden böyle anne olamadım' diye başladı. Bu ilk evreydi.
Önce düşüş, o düşüşle yaşadığım dev bir hayal kırıklığı...Blog açmamdaki sebep buydu. Belki de benim gibi birileri vardır diye başladım.
Çok radikal bir karar aslında. Malum, yeni annelerin serzenişte bulunması ayıp ve şükürsüzlük olarak görülüyor. Ya da 'O da bir şey mi!' diye karşına dikiliyorlar mesela...
Kerem premature doğdu ve 1 ay hastanede kaldı. Onun bile yeterince premature olmadığını söyleyenler olmuştu bana. Tırnağın acıyorsa, canın acıyordur. Acı yarıştırmak, dert yarıştırmak gereksiz. Şükretmek o anda senin var olan sıkıntını yok etmiyor ayrıca.
Şimdi geçmişe bakınca, güldüğüm anlar oluyor ama o sıkıntının içindeyken mümkün değil. Kerem yemeyen ve uyumayan bir çocuktu. O sırada "Uyumadı ama olsun yaa" diyemiyorsun tabi. Hep bir yetersizlik hali hissettiğin.
Zaten instagram hesabı 'hıhıeved' de böyle çıktı. Uğraşıp bir türlü olduramadığım hallerin fotoğrafını çekip paylaşmaya başladım. Bu evre benim için kabullenme evresiydi.
Büyük konuşup, başıma gelen her şeyi yazıyorum. Ancak şu anda hâlâ içinde olduğum ve gülemediğim durumlar var, onlar hakkında yazamıyorum mesela.
Yeni anne olduğumda en çok duyduğum iki cümle vardı beni rahatsız eden. 'O da bi'şey mi? diye başlayıp 'Bunlar daha iyi günlerin' ile sonuçlanan muhabbetler...
Kurban psikolojisinin konforlu alanı
Çok konfrolu bir alan sağlıyor ona çünkü. Kurban psikolojisi...'O da bir şey mi ben neler yaşadım!' Ben daha kötüyüm, ben daha çok çektim. Karşı tarafı dinlemek bile istemiyor ama kendisi de o alandan çıkmak için harekete geçmiyor.
Acınmak, hep daha haklı görünmek istiyor. Bunlar daha iyi günlerin bir de... Bir felakete gidiyoruz. Yürümeye başlasın da gör, okula başlasın da gör, ergenliği gör.
Sürekli bir şeylerden korkutma hali. Bu vaziyeti değiştiremeyiz belki ama bu vaziyete bakışımızı değiştirebiliriz. En temel çıkış yolumuz bu.
Kitabın adı 'Emiyor mu?' benim ve –bence- Türkiye'deki tüm annelerin maruz kaldığı soru. Emziremeyen, sütü bir türlü gelmeyen anne olarak benim kabusumdu hatta!
Amuda kalkmamışsındır. Türkiye'de kadınların yüzde 99'unun duyduğu soru bu. Emziremeyen annelere müthiş bir baskı yapıldığını düşünüyorum. Yabancı kaynaklarda bu konuyla ilgili metinler şöyle başlar, "Mümkünse, yapılabiliyorsa, şartlar uygunsa..."
Bir post girdim; "Sütüm o kadar çok ki artanıyla alinazik yapıyorum" diye. Tarifini sordular!
"Mutlu çocuk yetiştirmeye çalışmak kolay değil"
Türkiye'de çocuk büyütmek sence zor mu?
Kolay diyemem. Şu an 5,5 yaştan sesleniyorum. Çok korunaklı bir dünyada yaşıyor Kerem. Haksızlığa, adaletsizliğe maruz kalmıyor. Türkiye gerçeğini çok yaşadığını söyleyemem.
Bizden bağımsız bir hayatı olduğu ve dışarıda sosyalleşmeye başladığı zaman, bu gerçekle mücadele edecek. Geçtiğimiz yıllarda, yolda otomobille kırmızı ışıkta durmuştuk. O sırada küçük bir çocuk yaklaşmıştı otomobilin camını silmek için.
Kerem 3 yaşındaydı o zaman. "Anne neden siliyor?" demişti ve durumu anlatmaya çalışırken çok zorlanmıştım. Bu tip şeyler dünyanın her yerinde yaşanıyor muhakkak.
Gelir adaletsizliğindeki uçurum ve genel olarak hak, hukuk ve adaletin olmaması... Ülkeme dair beni en çok yaralayan konular bunlar. Tüm bunlardan bağımsız mutlu bir çocuk yetiştirmeye çalışmak kolay değil.
'Oğlum biliyor musun? Dünyada çok acı var' da diyemem küçücük çocuğa. Ancak hayatın gerçeklerinden bağımsız da büyümüyor. Kerem'le sık sık farklı STK'lara gidiyoruz.
Oradaki çocuklarla farklı etkinliklere katılıyoruz ya da onun kendi eliyle ulaştırmasını istediğim şeyler oluyor. KAÇUV'UN (Kanserli Çocuklara Umut Vakfı) böyle işleri var. Özel günlerde bağışımızı buralara birlikte yapıp, bağış sertifikasını öğrtemenlerine, doktoruna hediye olarak veriyoruz. Olayları kenardan izlemek yerine, neler yapabiliriz, birlikte onu düşünüyoruz.
Hande Birsay Kimdir?
Lise eğitimini Saint Michel Fransız Lisesi'nde Türkçe-Matematik bölümü ile tamamlamayan Hande Birsay ardından Galatasaray Üniversitesi Sosyoloji Bölümü'nden mezun oldu.
Eğitim hayatının ardından Tempo dergisinde muhabirlik yaptı sonrasında ise birçok medya kuruluşunda çalıştı. Toplum Gönüllüleri Vakfı'nda Kaynak Geliştirme ve İletişim Departmanı Yöneticiliği de yapan Birsay, İngilizce ve Fransızca biliyor.
Türkiye'nin en çok takip edilen Instagram hesaplarından biri olan 'Hıhıeved'de birçok konuyu mizahla anlatıyor. 'Emiyor mu?' adlı bir kitabı var.
(YAB/PT)