"Yaklaşık 5 aydır devam etmekte olan ölüm oruçlarında 21 Mart 2001 tarihinde Sincan F-tipi cezaevinde kalmakta olan 29 yaşındaki Cengiz Soydaş yaşamını kaybetmiştir. Artık genç insanların açlığı ölümle sonlanmaya başlamıştır.
Konunun ciddiyetine yönelik tabip odalarınca yapılan tüm uyarılara rağmen, sorunun çözümüne yönelik hiçbir adım atılmaması yeni ölümlere davetiye çıkartmaktadır.
Tedaviye dayaklı sevk
Ankara Tabip Odası başından beri konuya mesleki
duyarlılıkla yaklaşmakta ve süreci yakından
izlemektedir. Bu anlayışla en son 21 ve 23 Mart 2001
tarihlerinde iki kez Numune ve bir kez de Ankara
Hastaneleri ziyaret edilmiş, burada bulunan 31 tutuklu
ve hükümlü ile görüşülmüştür. Görüşülen tutuklu ve
hükümlülerden bir kısmının ölüm orucuna devam ettiği bir kısmının ise Ölüm Orucunu bıraktığı öğrenilmiştir.
Sincan F-tipi cezaevinden getirilen ve halen ölüm
orucunu sürdüren hükümlüler hastaneye sevk sırasında
kötü muameleye uğradıklarını ifade etmişlerdir. Ankara
hastanesinde bulunan ölüm orucundaki tutuklu ve yükümlülerin ise yatağa zincirlenmiş oldukları
gözlenmiştir.
Ölüm orucuna devam edenlerin eylemin 104 ile
153. gününde oldukları ve yaklaşık 2 aydır B1 Vitaminini almayı kestikleri öğrenilmiştir.Kendileri olası sonuçlarının bilincinde olarak ölüm orucuna kendi istekleri ile devam ettiklerini ve tıbbi müdahaleyi kabul etmeyeceklerini bildirmişlerdir.
Görme bozuklukları, denge kaybı
Görüşülen tutuklu ve hükümlülere içinde bulundukları eylemin yaşamları ve sağlıkları üzerine olası olumsuz etkileri anlatılmış kabul edenlerin muayeneleri yapılmıştır. Ölüm orucundaki tutuklu ve hükümlülerin hepsi ileri halsizlik, baş dönmesi, bulantı, ellerde-ayaklarda uyuşma, görme bozuklukları, ışığa ve sese hassasiyet yakınmaları ile bazıları baş ağrısı, kulaklarda uğuldama, balgam ishal ve kusma yakınmalarını dile getirmiştir. Yapılan
muayenelerinde ise hepsinde ciddi kilo ve cilt altı yağ dokusu kayıpları, güçsüzlük, denge kaybı, deri
bulguları, ölçülenlerde kan basıncı değerlerinde düşme, nabızda zayıflama ile bazı tutuklu ve hükümlülerde distal hipoestezi saptanmıştır. İki hükümlüde hastaneye getirilişleri sırasında oluştuğu ifade edilen ekstremitelerde, göz çevresinde ekimoz alanları gözlenmiştir. Bilinçleri açık olan ancak genel durumları ciddileşmeye başlayan tutuklu ve hükümlülerden özellikle bir bayan hükümlünün tamamen yatağa bağımlı hale geldiği ve durumunun kritik bir aşamada olduğu gözlenmiştir..
Tedavi almakta olan hükümlülerin muayeneleri yapılmış ve kendilerine önerilerde bulunulmuştur. Takiplerini yapan meslektaşlarımızla yapılan görüşmelerde bilgi
alışverişinde bulunulmuştur. Numune Hastanesinde
tedavisi başlanan bir bayan hükümlüde Wernicke-Korsakoff Sendromuna ait ciddi bellek bozuklukları, amnezik psikoz ve serebellar beceriksizlik bulguları ile iki hükümlüde psikiatrik sorunlar gözlenmiştir. Tedavisi başlanan tutuklu ve hükümlülerden bazılarına diğer merkezlerde yapılan ilk müdahale konusunda bilgi edinilmemekle birlikte, getirildikleri Numune Hastanesinde hekimlerce zorla müdahale edildiğine dair bir ifade veya bilgi ile karşılaşılmamıştır.
Ölüm riski daha çok arttı
Uzamış açlık olarak nitelenen klinik tablonun 1996 ölüm oruçlarından farklı olarak daha uzun bir süredir devam etmesi nedeniyle, metabolik bozukluklara, kan tablosunda değişikliklere ve diğer tıbbi nedenlere bağlı ani ölüm riski çok daha artmış durumdadır. Ölümlerin, hiçbir bilimsel veriye dayanmayan resmi tahminlerden öte, hekimlerin bile öngöremeyeceği bir zamanda her an gerçekleşebileceği bir döneme girilmiş durumdadır. Daha da ilerlemiş ve bilinç kaybı noktasına gelinmiş bir dönemde gerçekleştirilecek tedavinin yaşamı ne kadar sürdürebileceği, sakatlıkları ne kadar önleyeceği, insan
bedeni ve ruhunu ne kadar koruyabileceği belirsizdir.
Sorun bu aşamaya gelinmeden hiçbir yaşam kaybı veya
sakatlık ortaya çıkmadan bugün çözülmelidir.
Ölümler ve sakatlıklar çıkmadan önce tüm ilgilileri ve
kamuoyunu soruna duyarlı olmaya ve çözümü için çaba
göstermeye çağırıyor ve bir kez daha sesleniyoruz;
'ölümü başka ölüm olmadan önemseyin!'" (NA)