Diyarbakır'da faaliyetlerini yürüten, başta Türkiye İnsan Hakları Vakfı (TİHV) olmak üzere çeşitli sivil toplum kuruluşları, Terörle Mücadele Kanunu (TMK) nedeniyle cezaevine girmiş ve yapılan yasal düzenleme sonucu tahliye edilmiş çocuklar ve aileleriyle, yaklaşık bir yıl sürdürülen çalışmanın sonucunda bir rapor yayınladı.
Rapora göre 2006'dan 2010'daki TMK değişikliğine kadar 12-18 yaş aralığında dört bini aşkın çocuk gözaltına alındı ve/veya iki ay ila dört yıla varan sürelerde cezaevinde kaldı.
Üç çocuktan biri eğitimden koptu
Raporda altı çizilen bilgiler ve yöneltilen sorulardan bazıları şunlar:
* Kurumlar tarafından ilişki kurulan 30 çocuktan 12'si cezaevinden çıktıktan sonra okulla ilişiğini kesti.
* Acaba Mazlum Erenci gibi kaç çocuk yüzünü dağa çevirdi ya da çevirecek?
* Mustafa Malçok, 15 Şubat'ta bedenini ateşe verdi.
* Birçok çocuk, okula gidiş gelişlerde, mahallede, sokakta polisler tarafından sürekli göz hapsinde tutulmaya devam ederken, bu kimi zaman "Sizi yeniden tutuklatacağız" gibi sözlü tacizlere, "Ne dolaşıyorsun? Sokakta dolaşma, yoksa gözaltına alırız" gibi baskılara dönüşüyor.
* Ailelerde tedirginlik, çocuğu eve hapsetme, çocuğu askere gönderme, ağır işlerde çalıştırmaya kadar vardı ve çocukların sosyal hayatlarını kısıtladı.
* Yargı birimleri, yasa değişikliğinin ardından çocukları tutuklamayıp bırakma eğilimine girdi. Ancak emniyet görevlileri, sokakta karşılaştıkları çocuk ve gençleri gözaltına almayı sürdürdü. Yakalama anında veya gözaltında çocuğa yönelik kötü muamele ağırlaştı.
"Çocuklar TMK'dan tamamen çıkarılmalı"
Raporda yer verilen bazı görüşler ise şöyle:
* Çocuklar TMK kapsamından tamamen çıkartılmalı; Türk Ceza Kanunu'nun 220/6. ve 220/7. maddeleri kaldırılmalı. Ayrıca 2911 Sayılı Yasa'da halen silah kabul edilen "taş" silah olarak kabul edilmekten çıkartılmalı. "Molotof", "Tehlikeli maddelerin izinsiz olarak bulundurulması veya el değiştirmesi" başlıklı TCK'nın 174. maddesi kapsamında değerlendirilmeli.
* Kitle örgütleri, yerel yönetimler, siyasi partiler çocuk üzerine ciddi bir politika belirlemeli. Çocuğa ifade alanları açacak çalışmalar yürütülmeli. Medya, çocuklara yönelik çalışmaları gündemine almalı.
Altı ayda bölgede 22 çocuk öldü
İnsan Hakları Derneği'nin (İHD) Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgesi 2011 yılı ilk altı aylık "Çocuk Raporu"na göre, 14 çocuk, polis ve asker tarafından öldürüldü, biri yaralandı. Mayın ve sahipsiz patlayıcılar sonucu 15 çocuk yaralandı, üç çocuk öldü. Sınır hatlarında iki çocuk yaralanırken üç çocuk öldü. İki çocuk kuşkulu şekilde öldü. 485 çocuk gözaltına alındı, 139 çocuk tutuklandı.
Üç çocuk intihara teşebbüs ederken, 18 çocuk intihar etti. Bir çocuk aile içi şiddete uğradı. Çocuğa yönelik şiddet, taciz ve tecavüzde, beş çocuk öldü; sekizi tacize, sekizi tecavüze uğradı.
Aile profilleri
Araştırmaya katılan ailelerin 17'si 90'lı yıllarda köy boşaltmaları sonucu Diyarbakır merkezine göç etmiş. 12 aile, birinci dereceden akrabasını çatışmalı süreçte kaybetmiş. 18 ailede, çoğunluğu siyasi olmak üzere daha önce bir veya birden fazla birey cezaevinde bulunmuş veya hala bulunmakta.
Ailelerden bir kısmı geçimlerini memur/memur emeklisi, işçi/işçi emeklisi bireyleri üzerinden sağlarken, bir kısmı da hurdacılık, inşaat, hizmet sektörü gibi geçici işlerden karşılıyor.
12 aile, kiralık bir evde barınmaktayken, dört tanesi akrabaları tarafından kendisine tahsis edilen, 14 tanesi ise kendilerine ait evde oturuyor. 11 ailede, cezaevi ve gözaltındaki olumsuz koşullar nedeniyle; cezaevinden çıkan çocukta veya anne/babasında ciddi sağlık sorunları (kanser, ateşli silahla yaralanma, hepatit, bronşit, astım...) bulunuyor.
Dikkat çekilen noktalar
* Çocukların başrolünde olduğu sokak eylemleri, bütün politik kimliğin yanı sıra ve aynı zamanda çocukların kendi mekânlarını ve kendilerini ifade alanlarını açmak için de bir yol olarak yorumlanmalı.
* Bölgede orta öğretim sınavlarını kazanarak giden çocukların bir bölümü, uyum sorunu ve ayrımcılıkla karşı karşıya kaldıklarından tekrar bölge illerine dönüp eğitim hakkına devam ediyor ya da eğitimden kopuyor.
* Bölgedeki okulların altyapı eksiklikleri, çocukların kalabalık sınıflarda eğitim görme zorunda kalmaları, eğitim sistemindeki ayrımcı politikalar, çocuğun, kentte kendine yabancılaşma riskiyle paralel olarak, okullarda da kendine yabancılaşma riskini yarattı.
* Kürt çocukları, köyünden, anadilinden, kültüründen yoksun edilmiştir. İlkokulda baskıcı, kaba uygulamalar ve zorla öğretilen bir egemen dilin bile sadece çocukta yaratacağı travma apaçık ortadayken, aynı çocuk, şehirde politik, ekonomik, sosyal pek çok risk ile karşı karşıya bırakılmıştır.
* Kürt illerinden binlerce öğrenci okulda olması gerekirken, yaklaşık 10 bin çocuk mevsimlik işçi olarak çalışıyor.
* Okul çıkışlarında, uyuşturucu, çete benzeri kavgalara müdahale ile siyasi alanda çıkan olaylara yönelik polisin tavrı farklılık gösteriyor.
* Çocuğun kimliği, yargılanması, gözaltına alınması, cezaevine atılması gibi süreçlerde kıstas olarak kullanılıyor.
Raporu hazırlayan kurumlar şunlar:
İnsan Hakları Derneği, Diyarbakır Barosu, Diyarbakır Tabip Odası, ÇİAT, SES Diyarbakır Şubesi, Eğitim Sen Diyarbakır Şubesi, Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi Sosyal Destek Merkezi, Yerel Gündem 21 Gençlik Meclisi, Sarmaşık Yoksullukla Mücadele ve Sürdürülebilir Kalkınma Derneği, Toplumsal Barış için Psikologlar Girişimi.
Raporun tam metnine ulaşmak için tıklayınız.