Yeni TCK'ye göre, basına yansımış ilk ceza olarak nitelendirilen bu cinayetle ilgili olarak, TCK Kadın Platformu üyesi Avukat Hülya Gülbahar, "Nuran davası, sadece asli suçlunun değil, azmettirenlerin de cezalandırılması açısından da örnek bir karardır" dedi.
Kadına yönelik şiddetin, töre/namus gibi gerekçelerle yıllardır "ceza indirimi" öngördüğünü söyleyen avukat Hülya Gülbahar, kadın kuruluşlarının yeni Türk Ceza Kanunu'na ilişkin verdikleri mücadelenin, hiç olmazsa bu yönüyle bir kazanım olduğuna işaret ederek, "Bizim amacımız insanları cezaevlerinde daha uzun ve süresiz yatmalarını sağlamak değil, töre ve namus gerekçesiyle kadının üzerindeki şiddete karşı caydırıcılıktır" dedi.
Yeni TCK'ye göre yargılanan ve ceza alan baba Mehmet Hanifi Halitoğulları, oğlu Mehmet Ali ve akrabaları Şakir Karala'yla ilişkin kararı olumlu bulan Avukat Hülya Gülbahar, Bakırköy 5'inci Ağır Ceza Mahkemesinin verdiği karara ilişkin, bianet'e şu değerlendirmeyi yaptı:
"Yeni TCK'ye ilişkin bu bizim bildiğimiz, basına ve kamuoyuna yansımış ilk uygulamalardan bir tanesidir. Eski TCK'nin 450. maddesine göre bu adam öldürmekti, suçlu idam cezasına mahkum ediliyordu. Ama çeşitli gerekçelerle, indirimlerle iyi uygulanmıyordu. Zaten adam öldürmek değil, insan öldürmek olmalıydı madde. Hala da adam öldürmek olarak anılıyor. İnsan öldürmek olmalıdır" dedi.
Yerel mahkemenin bu kararının çok önemli olduğuna değinen TCK Kadın Platformu üyesi Avukat Hülya Gülbahar, bunun nedenini iki maddeyle anlatıyor:
"* Mahkemenin kararı topluma örnek olacaktır. Kararın öneminde iki husus vardır. Bir adalet ve cezaların caydırıcı etkisini ortaya koyacak bir karar verilmesidir."
"*İkinci önemli nokta ise bugüne kadar töre veya namus gerekçesiyle işlenen cinayetlerde azmettirenlerin ve suça bir biçimde iştirak edenlerin genellikle cezalandırılmadığını görüyorduk. Nuran davasında sadece asli suçlunun değil, azmettirenlerin de cezalandırılması açısından da örnek bir karardır bu."
Gülbahar, kadın kuruluşlarının, derneklerinin Yeni TCK'yle yürürlüğe giren değişikliği istemelerinin nedenini ise şöyle anlatıyor:
"Bizim derdimiz, ömür boyu cezaevinde yatması değil. Cezaların caydıracak kadar ağır ve net bir biçimde uygulanacağı bilincinin bütün bir toplumda yerleşmesi. Bundan böyle kadınlara ve kız çocuklarına, teröre ya da namus gerekçesiyle işlenecek olan suçlara karşı hukuk sisteminin en küçük bir tolerans göstermeden net bir biçimde uygulanacağı kararlılığının ortaya konması. "
Gülbahar, bu tür cezaların caydırıcı olması gerektiğine işaret ediyor:
"Caydırıcı olabilmesi için de İstanbul Bakırköy 5. ağır ceza mahkemesinin verdiği karar, münferit bir karar olarak kalmamasıdır. Tüm davalarda aynı kararların verilmesi gereklidir. Caydırıcılık ancak bu sayede sağlanabilir."
Hülya Gülbahar, cezaların nasıl caydırıcı olabileceğini Sibel Kekilli'ye bağlayarak örneklendiriyor:
"Türkiye'de, TV'lerden birinin muhabirleri, geçtiğimiz yıl porno film çektiği için eleştirilen Sibel Kekilli'nin babasını resmen suça teşvik eder gibi soru sormuşlardı:
'Türkiye'de bu konular namus meselesi yapılıyor. Siz de yapacak mısınız' diye. Babanın verdiği cevap cezalar yerli yerinde verildiğinde ve verilen ceza sonuna kadar çektirildiğinde nasıl bir caydırıcı etkisi olacağının tipik bir örneğiydi. Baba şöyle demişti:
'Ben böyle bir işe kalkışırsam Almanya'da burada en az 15 yıl yatarım. Benim bakmakla yükümlü olduğum bir eşim ve çocuklarım var. Bunu göze alamam'. Bu cezaların caydırıcılığına güzel bir örnek değil mi?"
Nuran Halitoğulları'nı, 32 kişilik 'aile meclisi' kararıyla, boğazını telle sıkıp öldürmekle suçlanan baba Mehmet Hanifi Halitoğulları, oğlu Mehmet Ali ve akrabaları Şakir Karalal, ceza indirimi uygulanmadığı için ölene dek hapis yatacaklar.(AD)