Yeni pasaport çıkarttıracaktım, böylelikle bir taşla birkaç kuş vurup, pasaportumdaki on dört yaş resmimden de kurtulacaktım, pasaport kontrollerde boşuna bir fotoğrafa bir bana bakıp durmuyorlardı, o ve ben özdeşleşemez haldeydik...
Daha yurdun arkasındaki kestirme yoldan kampüsün ana caddesine çıkmadan boş beklemekte olan bir rikşaya rastladım. Normalde ana caddede rikşa bulmak olasıdır ama böyle sapa bir yerde boş rikşaya rastlamak pek sıradan sayılmaz.
Rikşa'nın Sih şoförüne gideceğim semti söyledim. Konsolosluklar semti Chanakya Puri'nin adını duyunca hemen atladı, "Amerikan Konsolosluğuna mı?" diyerek. "Yok" dedim, "Türkiye Büyükelçiliğine", tabi bilmiyordu nerede olduğunu, neyse müzeye falan yakınmış, söyledim anladı.
Bu arada ben her şeyin bu kadar seri gitmesine şaşmış, şimdi de bakalım beni 30 rupi'ye (yaklaşık 850 bin lira) götürür mü diye başladım pazarlığa.
Bu fiyat bu semt için süper bir fiyat, zira her nedense semtine göre fiyat çekme alışkanlığı da var bu rikşacıların, yani yakın da olsa, Chanakya Puri'ye gidecekseniz normalden fazla ödeyeceksiniz, çünkü hem orası lüks semt, hem de siz gitmek zorundasınız, çocuk oyuncağı mı, elçilik bu!
Sih rikşacı neredeyse benimle pazarlık dahi etmeden kabul etti. Aaa dedim, hakikaten hayır var bu işte, bu kadar zaman gidemedim, şimdi neredeyse kapıdan alınıp kapıya teslim edileceğim. Ve gerçekten de elimizle koymuş gibi bulduk yerini bilmediğimiz elçiliği.
Önce Numeroloji
Hintli elçilik görevlisi kapıyı açtı, girdim içeri. Normalde elçiliklerde kapıdaki görevliler tüm sorulara cevap verenler olduklarından genellikle aksi ve ketum olma eğiliminde olurken, Hintli görevli gayet yardımsever bir şekilde ağırladı beni.
Pasaportumu verdim, yaptıracağım işi söyledim. Bir telefon açtı ve bugüne kadar hiçbir Hintlinin - ve hatta bir Türkün bile nadiren becerebildiği- beceremediği bir şey yapıp, adımı soyadımı okunması gerektiği gibi okuyup telefonun diğer ucundakine 'c' harfinin Türkçe'de 'si' değil 'ce' olarak okunduğunu ekleyerek adımı kodladı.
Derken başladık beklemeye. Bir ara görevli pasaportumun ilk iki sayfasına baktı ve cep telefonuyla bir şeyler yaptı. Sonra dönüp bana dedi ki, "Doğum günün çok uğurlu bir sayı, numerolojiye göre", bu yorum karşısında tüm tarihin mi yoksa sadece günün mü uğurlu olduğunu sordum.
"Hem gün hem tarihin tümü" diye yanıt verdi. "Ayın onunda doğanların tüm hayatı yoluculuklarda geçer", dedi, "kimse onları tutamaz".
"Bu arada tüm doğum tarihinin günlerini de toplarsan, üç rakamını elde ediyorsun, ki bu da çok iyi bir kombinasyon" diyerek beni sayılar aleminin içine çekiverdi.
Tabi bu sayılar hayra alamet olmasaydı, o aleme dalar mıydım bilmiyorum ama şu durumda bir sakıncası yoktu elbette. Meğer pasaportumda baktığı doğum tarihim ve cep telefonuyla yaptığı rakamları birbiriyle toplayıp ne çıkacağını görmekmiş.
Daha sonra bana kendisi için "on" rakamının ne kadar uğurlu olduğunu, nereye gitse, nerede çalışsa muhakkak 'on' ile bir işi olduğunu anlattı. Ben de kendisine benzer bir durumun benim için "dokuz" ile geçerli olduğunu söyledim. Daha önce hiçbir elçilik görevlisiyle böyle bir sohbetim olmamıştı, Hindistan'ın ilginçliği böyle ince noktalarda yakalamasındaydı insanı...
Sonra sinema
Derken hiç Türkiye'ye gidip gitmediğini sordum, bambaşka bir dünya açıldı önüme. 1987'de gitmiş Türkiye'ye, bir Hint-Türk ortak yapımı filmde rol almaya! Kulaklarıma inanamadım! Mumbai'li bir Hint yönetmenliğinde İstanbul'da iki ay boyunca çekilen filmde sıkı durun, Türk polisini canlandırmış!
Merak ettim o zamanlar da saçını ve bıyığını kınayla boyuyor muydu, Hint erkekleri arasında çok yaygın olan bu pratik, Türk polisi imajını nasıl etkilerdi acaba? "Ölüm Yolu" adlı film uyuşturucu, gençlik, kaçakçılık üzerine kurulu 80'lerin tipik filmlerinden birini çağrıştırdı bana o anda.
Fakat öyle şaşkındım ki, numeroloji, sinema falan derken bir telefon geldi ve işlemimi yaptırmak için ana binaya gitmem iletildi aktör-elçilik memuruna. İstemeye istemeye kalktım yerimden, arkasındaki tahta panoda duran bir sürü ziyaretçi kartından bir tanesini çekip verdi. Pasaportumu, ziyaretçi kartımı alıp ana binaya gittim.
Ve Pasaport...
Bahçeler içindeki elçilik binası, dışarının sıcağından havalandırmalarla arındırılmış, sakin bir mekandı. İşlemimi yapan memurlar da son derece yardımseverdi. Formumu doldurdum, gerekli evrakı teslim ettim, elçilikteki görevlilerle kısa bir sohbet ederek iki gün sonra tekrar gelip yeni pasaportumu almak üzere ana binadan çıktım.
Kapıya doğru ilerlerken, ziyaretçi kartına şöyle bir baktım ve ne göreyim?! Onca kart arasından aktör-elçilik memurunun bana verdiği ziyaretçi kartının numarası kaç bilin bakalım? Dokuz!
Kapıdaki görevliyle karşılaştığımda kartın numarasını gösterdim ve sordum, "tesadüf mü?", önce bir kahkaha attı, sonra da "bak, demedim mi, nasıl işliyor!" dedi.
Elçiliğe gitmenin bu kadar renkli bir deneyim olacağını hiç düşünememek ya benim kısırlığım ya da Hindistan'da elçilikler bile bir başka! (TS/BA)