Özel hayatı da son derece mütevazıydı. Gerçek bir emekçi hayatı yaşardı. Bir de doğa tutkunuydu.
Alper'le bir de karşılıklı cezaevi röportajlarımız vardır. Galiba Aktüel dergisinin sorumlusu olarak bir yazı nedeniyle mahkum olmuştu. Ayvalık olsa gerek, ben de o dönem mahkum olmuşum, birkaç ay sonra hapse gireceğim, önce Ayvalık'a cezaevine gidip Alper'le röportajı yaptım, sonra da bavulumu toplayıp Saray cezaevine gitmiştim. Haliyle bir süre sonra Alper de bana iade-i röportaja gelmişti Saray'a.
Yaklaşık 30 yıllık meslektaşım, vakarını kaybetmeden bugün yine kamu yanlısı gazetecilik/habercilik için, basın özgürlüğü için görevini sürdürmeye devam ediyor. Aslında Alper'in ve tabii ki tüm Nokta ekibinin yaptığı son derece doğal, gayet normal bir gazetecilik faaliyeti. Ama memlekette gazetecilik, bir süredir iktidar borazanlığı ve özel çıkar savunuculuğu haline geldiği için Alper ve Noktacıların yaptıkları çok garip, acayip, olağanüstü bir edimmiş gibi algılanıyor.
Gerçek nedeni ne olursa olsun Nokta'nın yayın hayatına son vermesi, yani bir derginin susması, susmak zorunda kalması, susmak zorunda bıraktırılması, bir insanın ölmesi gibidir. Ya da dilinin kesilmesi, kulaklarının tıkanması...
Apolete değince
Nokta, Türk Silahlı Kuvvetleri hakkında bilgi ve belgeye dayanan üç önemli özel haber yayınladı. Andıç, STK'lerle ilişkiler ve darbeci generalin günlükleri... Dünyanın demokratik herhangi bir ülkesinde bu tür yayınlar, doğal olarak ses getirir, toplum içinde tartışma açar. Yasama/Yürütme/Yargı erklerini kamu adına izleme ve denetleme görevini üstelenmiş olan medya, bu alanlarda aksayan yanları ortaya çıkarır ve toplumun uyumlu, yasalara ve kamu vicdanına uygun bir şekilde yönetilmesi için çaba sarf eder.
Yayınların içeriğinin, yayınlarda öne sürülen bilgilerin doğruluğunu kanıtlamak için yargıya büyük görev düşer. Suçlayan ve suçlanan tarafların tüm görüşleri açılan soruşturma ve bilahare davada, kamu önünde, açık ve şeffaf bir şekilde tartışılır. İddialar doğru ise, suçlanan taraf, yasanın öngördüğü yaptırımlarla cezalandırılır. Keza, iddialar, yanlış hele de kasıtlı olarak yayınlanmış yanlış iddialar ise, suçlanan taraf haklarını korumak için yine yargı yoluyla, haklarını geri alır, medya organı da yine yasanın öngördüğü cezaya çarptırılır. Genel ilke ve tüm demokratik ülkelerdeki uygulama böyledir.
Gelin görün ki, Türkiye'de bu demokratik mekanizma maalesef işlememekte, Andıç yazarları, STK belgesinin sahipleri ya da darbeci general değil belgeleri yayınlayan derginin sorumlusu arkadaşımız, meslektaşımız hakkında işlemler yapılıyor. Yargı, suçlananı değil suçlayanı sanık sandalyesine oturtmaya çalışıyor.
Yargı da...
Çünkü Türkiye'de iki önemli engel var:
Birincisi, devleti yöneten üç erkin önünde ve üstünde, neredeyse bir tabu gibi, dokunulmaz bir heyula olarak, sadece kurum olarak değil, ideolojik-siyasi bir mekanizma olarak Silahlı Kuvvetler var. Şemdinli olayında da itham edilen General değil, iddianameyi hazırlayan Savcı cezalandırılmıştı.
İkinci engel, aslında birinci engelin medya alanındaki doğal yansıması, uzantısı: Türk egemen medyası esas olarak Apoletlidir. Yani, toplumun, yönetilenlerin, yurttaşın değil, öncelikli olarak askeri iktidarın görüşlerini savunur.
Alper ve Nokta'daki arkadaşlar, egemen medyanın çok büyük bir çoğunluğu, omuzlarında apolet, ayaklarında çizmeler, beyinlerinde haki fikirlerle Silahlı Kuvvetler övgüsü yaparken, aslında büyük bir cesaretle ve aynı zamanda son derece profesyonel bir şekilde bu tabunun Aşil topuğunu sergiledi.
Bağımsızca devam
Nokta'nın talihsiz sonuna ilişkin, tartışılması gereken iki konu daha var:
Bir yayın organı için, güvenilirlik/inanılırlık açısından, ayrıca toplumla yani okuruyla içten ilişki kurabilmesi, kendisini sadık bir dost olarak kabul ettirebilmesi için, tayin edici kriterlerden birisi de, hatta olmazsa olmaz kriterlerden biri de bağımsızlıktır.
Bir yayın organı tüm iktidar odaklarına karşı eşit mesafede durduğu sürece başarılı bir yayın politikası izleyebilir. Sürekli olarak ve sadece aynı iktidar odağına vuran bir yayın organı, sanki başka bir iktidar odağının sözcülüğünü üstlenmiş izlenimini verebilir. Yayın politikasının hayata geçirilmesinde önemli olan, odak değil, konu ya da temadır. Kanunsuzluğa karşı çıkılacaksa, bu edimi hangi iktidar odağının yaptığı önemli değildir. Kanunsuzluk yapan tüm iktidar odaklarına karşı çıkmak gereklidir.
Nokta'nın medya mülkiyeti konusunda ayrıntılı bilgi sahibi değilim. Bu mesele önemli ama tayin edici değil. Çünkü tayin edici olan Alper'in yönetiminde yayınlanmış olan 25 sayının içeriği.
Nokta'dan bir muhabir arkadaşımla birkaç hafta önce aramızda şöyle bir diyalog geçti:
- Ellerinize sağlık çok iyi gidiyorsunuz, üç tane esaslı dosya yayınladınız, ama şimdi bir tane de siyasi iktidarı hedef alan bir kapak olsa, çok iyi olur...
- Nasıl yani...
- Çok zor bir şey olmasa gerek canım...AKP iktidarının şöyle büyük çaplı bir yolsuzluk dosyasını yayınlasanız hem eski dosyaların inandırıcılığı artar hem de okur kitleniz genişler...
- Anladım söylediğini ama ben şahsen pek tahmin etmiyorum böyle bir şey yayınlayabileceğimizi...
Bilinmez, belki de vakit olsaydı, bu seçim yılının heyecanı ve karmaşasına rağmen Nokta, kapaktan siyasi iktidarın somut bir olumsuzluğunu teşhir edebilseydi, toplumun, okurun hatta siyasi iktidarın ve TSK'nin gözünde bile gerçekten bağımsız ve sıkı/kara (Ece Ayhan) bir dergi unvanını kazanacaktı.
İkinci konu da, Nokta'nın devamı. Medya mülkiyetini elinde tutanlar, artık az çok belli ki, baskılara daha fazla direnemediler. Burada tabii, siyasi iktidarla birlikte medya dünyasının sevimsiz sessizliği de anlamlı. Nokta sadece 25 hafta içinde Türkiye okurunun gözünde, kalbinde, bilincinde önemli bir mevzi kazandı. Ortak mülkiyet, kooperatif veya sol, liberal, demokrat bir kolektif oluşturup Nokta'yı yayınlamaya devam etmek, eminim başta Alper olmak üzere tüm Noktacıların sadece hayali değil, isteğidir.
Çünkü Nokta, iki önemli gereği bünyesinde birleştirebildi: Doğru yayın politikası ve profesyonel habercilik... Gerçekten bağımsız, baskılara direnebilecek bir medya mülkiyeti de, yani çoğunluk hisseleri çalışanların ve okurların elinde olan bir medya mülkiyeti, Nokta'yı nihai nokta olmaktan çıkarıp, sürekli olarak üç nokta haline getirebilir.
Varlık Özmenek'in güzel bir tarifidir: Gazetecilik, ünlem işareti değil, soru işaretidir. Her soru işaretine bir nokta gerek. (SON/RD)