Türkçe'si pek yetmiyordu ama çorapların fiyatını bilmek ona yetiyordu. Hala, ilk işini, garsonluğu sürdürüyor. Çabuk işsiz kalıyor, çabuk iş buluyor. Geçen hafta işsizdi, Cuma günü yeni işine başlayacak.
Newroz, Newroz Bayramı'nı ve 21 yıllık yaşamının, kendi deyimiyle "çelişkilerini" Bianet'e anlattı.
İlk Newroz
Newroz'u ilk duyduğumda, Kürtlerin bir bayramı olarak öğrendim. Daha önce, Şeker bayramıyla, Çocuk bayramını bilirdim. O zaman 8 yaşındaydım. Köyde ateşler yakıldı, halaylar çekildi. İsmimin de verdiği sıcaklıkla çok hoşuma gitmişti. O benim ilk Newroz'umdu.
O zaman, Kürt olduğumuzu biliyordum ama Kürtlük ne demek bilmiyordum. Aslında, Türkleri de Kürt olarak biliyordum, yani herkes aynı. Aynıyız ama, biz başka yere gitmişiz, böyle bir dil olmuş. Aynıyız ama, horlandığımızı da içten içe hissediyordum.
İkinci yıl, köyde, yine ateşlerin etrafında türküler söyleyip halaylar çekerek Newroz'u kutladık.
Devlet ne? Karşı çıkmak ne?
1992'de, artık on bir yaşımdayım, insanlar öldürülüyordu, köyden göçler başlamıştı, anlayamıyorum, kimseye soramıyorum. Neden insanlar köyü terk ediyor? Bir cevabı olmalıydı.
Küçükken öğrendiğim ilk şey, devlete karşı çıkarsan başına bir şey geldiğiydi. Devlet ne, karşı çıkmak ne? Bunları bilmiyordum ama, başa gelebilecekleri öğrenmeye başlamıştım.
Abdi İpekçi'de Newroz
Akrabalar bizi Abdi İpekçi Spor Salonu'ndaki Newroz şenliğine götürdü. Müthişti. Çok heyecanlandım. Kimdi bu insanlar, bu kadar farklı, bu kadar çok insan nasıl bir araya gelmişti? Büyüklere soruyorum: Newroz ne? Onlar sadece bildiğim kadar cevap veriyorlar: Kürtlerin Bayramı.
Bana, o kadarı yetmiyor ama onlar da o kadar söylüyorlar. Sanki, çocukları muhatap almak istemiyorlar gibi. Belki de korkuyorlardı, bilmiyorum.
Şimdi, feodaliteden kaynaklandığını düşünüyorum. Bu feodalitenin yıkılması gerekiyor. Yani, bu evde reisin diğer insanları fert kabul etmemesi gibi bir şey. Aslında bu Newroz'a da ters. Newroz özgürlük meşalesi. Özgürlüklerin evden başlaması gerekiyor.
Abdi İpekçi bana hala hayal gibi geliyor. Çocukluk sevinci, uzaklığın buluşması aynı zamanda. İki tane şarkı, o geceden: Ça Bella ve Hernepes.
Çalışmaktan Newroz'a gidemedim
1995'de Kürtlüğü anlamaya başladım. Babam kayboldu. Ondan önce dayım öldürüldü. 14 yaşımla, olanları anlamaya çalışırken Türkçe'yi bilememek çok ağır bir şeydi. Bir şey söylemeye çalışıyorum, insanlar anlamıyorlar, ben kendimi ifade edemedikçe bana gülüyorlar. Çok ağrıma gidiyordu.
Sonra, Newroz'lara gidemedim. Çalışınca zor oluyor. 1997'de bir arkadaşım beni Zeytinburnu'ndaki kutlamalar davet etti.
O sırada, okumayı da hızlandırmaya çalışıyordum. Çünkü, durmadan kitap okumak istiyordum. Ben köyde ilkokul dörde kadar okudum ama öğretmenimiz Zaza'ca öğrendi, biz Türkçe pek öğrenemedik. Okumayı da çok az öğrenebilmiştim.
Zeytinburnu'nda ilk mitingim
Bu benim hayatımdaki ilk miting. O kadar çok şaşırmadım. Bazı şeyleri anlamaya başlamıştım. Orada, insanlar aranıyor, kimlik kontrolleri yapılıyor. Ben hep onları seyrettiğimi hatırlıyorum. Artık büyüdüm, 17 yaşındayım o sıralarda. "Neden istenilmiyoruz, biz Kürtler neden sevilmiyoruz" sorusu o zaman bende çok yakıcı.
İsmimin anlamını tam bilemiyorum
Artık, buna yoğunlaşmaya başladım, bir sonraki Newroz'a kadar öğrendim. Bir arkadaş bana, "isminin anlamı ne" demişti. Cevap veremedim. Herkes Newroz'un ne olduğunu biliyordu, bense üstelik ismim olan Newroz'un ne olduğunu tam bilmiyordum. Evet bayram ama, ne?
Anneme hala sormadım, bana "neden Newroz adı koydular" diye. Ve, öğrendim: Newroz baskıya karşı çıkma, özgür olmaktı. Kawa bir bireydi, baskıya karşı çıkmıştı. O bunu tek başına başarmıştı.
2000 Newrozu Müthişti
2000 Newroz'unda Diyarbakır'daydım. 300-400 bin kişi. Bu kalabalık çok heyecan vericiydi. Müdahale olmadı, çok kalabalığız, o yüzden müdahale etmediler diye düşündüm. Kalabalık olmak çok önemli.
Müthişti, müthiş. Yalnız gitmiştim, sonra akrabaların, tanıdıkların hepsini orada gördüm. Ben o sırada bir lokantada çalışıyordum. Patron, "kimse gitmeyecek" demişti. Biz tabii, hepimiz tepki gösterince izni kopardık.
Newroz'a izin yok
Şimdi 2002'deyiz. İstanbul'da Newroz'a izin yok. Kaç yıldır dikkat ediyorum, Diyarbakır'da izin verirlerse burada, Mersin'de izin vermiyorlar.
2002'de Newroz benim için dönüştü. Artık, yalnızca Kürtlerin değil, dünyadaki tüm ezilen halkların bayramı. Devlet, kendisi de Newroz yapmak istiyor, başaramıyor.
Baharın gelişi deniyor. Gerçeğin bu olmadığı kavranmaya başlanınca büyük metropollerde yasaklanıyor. Bu kadar insanın bir araya gelmesi istenmiyor. İstanbul'da göçerler çok, herhalde göçerlerin bir araya gelmesi de istenmiyor. Yasaklayarak önlemeye çalışıyorlar.
Ne kadar çok dil biliyorsan
İstanbul'daki yasaklamada Kürtçe kampanyasının da etkisi vardır belki de. Şimdi, bireyin özgürlüğü dilden başlar diye düşünüyorum. Herkesin kendini özgür hissetmesini istiyorsan herkese ana dilinde konuşma, okuma, öğrenme, eğlenme hakkını vermelisin, değil mi? Anadan gelen bir dil bu.
Ben konuşunca horlandığımı hissettiğim için çok iyi Türkçe bilmek isterdim. Aslında, İstanbul'a geldiğimde Kürtçe'yi de bilmiyordum, Zaza'ca biliyordum. Şimdi, Zaza'ca, Kırmançi ve Türkçe biliyorum. Ne kadar çok dil biliyorsan kendini o kadar iyi ifade edebiliyorsun. Dilimizin sınırı, düşüncemizin sınırıdır. (NM)